Bey’at ne demektir?

Bey’at ne demektir?

Bey’at, söz vermek, bağlanmak manasına gelir.

Tasavvufla bey’at etmek; bir kişinin ilmiyle amel eden bir alime sadık ve bağlı kalacağına, haramlardan kaçıp helal ve hayırlara sarılacağına, günahlardan tevbe edip, bir daha yapmayacağına dair söz vermesi ve buna Allah-u Zülcelal’i, Resulünü ve mürşid-i kamili şahit tutmasıdır.

Maalesef günümüzde bazı kesimler, bey’atın aslını bilmedikleri için bunu yapan kimselere karşı düşmanlık ediyorlar ve bey’atın islam dininde yeri olmadığını söylüyorlar.

Biz burada bey’atın kitap ve sünnetten deliller vererek dindeki yerini açıklayarak görevimizi yerine getireceğiz.

Allah-u Zülcelal bir ayet-i kerimede şöyle buyurmuştur:

“(Resulüm) Sana bey at edenler, hiç şüphesiz Allah ‘a bey at etmektedirler. Allah ‘in (kudret) eli onların ellerinin üzerindedir. Kim (yaptığı) ahdi bozarsa, ancak kendi aleyhine bozmuş olur. Kim de Allah ile yaptığı ahdine vefa gösterirse, Allah ona büyük bir mükafat verecektir.”(Fetih; 10)

Diğer bir ayet-i kerimede şöyle buyrulmuştur:

“Andolsun ki, sana o ağacın altında bey’at ederlerken, Allah mü’minlerden razı oldu. Onların kalplerinde olanı bildi de üzerlerine o sekineti (huzur ve itminanı) indirdi ve onları yakın bir fetih ile mükafatlandırdı” (Fetih; 18)

Hasan-ı Basri şöyle demiştir:

“Allah-u Zülcelal’in bütün mü’minlere yaptığı bu çok kârlı bey’ata kulak verin. Vallahi yeryüzünde bulunan bütün mü’minler, bu ilahi bey’atın içine dahildir.”

İmam Kurtubi ise şöyle demiştir:

“Bu ayet-i kerime ikinci Akabe biatındaki müslümanlar için indi. Fakat ayet, kıyamete kadar Ümmet-i Muhammed’den Allah yolunda olan herkesi içine alır.”

Hz. Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem, ilk islam’a girerken

müslümanlardan aldığı bey’atın dışında, değişik zamanlarda pek çok önemli konuda da bey’at almıştır.

İşte bu bey’atlar, günümüzde mürşid-i kamillerin takva üzere yaşamak ve irşad amacı ile müslümanlarla yaptıkları bey’at ve intisap için birer delildirler.

Kaç çeşit bey ‘at vardır?

Bey’atın birkaç şekli vardır. Bunları kısaca açıklamaya çalışalım.

1.Allah-u Zülcelal’in Kulları İle Bey’atı:

Allah-u Zülcelal’in kullarından almış olduğu bey’at, ahd-i misakta yapılan bey’attır. Allah-u Zülcelal ayet-i kerimede bunu beyan ederek şöyle buyurmuştur:

“Ve hatırla ki, Rabbin Ademoğullarının bellerinden zürriyetlerini (çıkarıp muhatap) aldı ve onları kendi nefisleri üzerine şahid tuttu: ‘Ben sizin Rabbiniz değil miyim?’ dedi. Onlarda; ‘Evet. Sen bizim Rabbimizsin. Biz buna şahidiz’ dediler. (Onları böyle şahit tuttuk ki) Kıyamet günü:

‘Biz bundan habersizdik’ yahut; ‘(Ne yapalım) daha önce babalarımız Allah’a ortak koştu, biz de onlardan sonra gelen nesildik, (onları takip ettik) Günaha dolan (ve bize de sebep olan) kimseler yüzünden bizi helak mı edeceksin’ demeyesiniz. İşte biz ayetleri böyle açıklıyoruz. Artık her halde (küfürlerinden) dönerler.” (Araf; 172-174)

Diğer bir ayet-i kerimede şöyle buyurmuştur:

“Ey Ademoğulları! Ben size; ‘Sakın şeytana tapmayın, o sizin için apaçık bir düşmandır. Ancak bana kulluk edin. İşte dosdoğru yol budur’ deyip sizden ahid almadım mı? ” (Yasin; 60-61)

İşte bu ayet-i kerimelere bakarak, insanlara, gönderilen bütün peygamberler bu ahdin yerine getirilmesine çalışmışlar; günümüzde de peygamberlerin varisleri olan ve insanları doğru yola çağıran ve irşad eden mürşid-i kamiller de bunun için çaba göstermektedirler.

 

Onun için Cüneyd-i Bağdadi demiştir ki:

“Tasavvuf, hakiki olarak Allah’ın ahdine vefa gösterip, gereğini yerine getirmek ve Allah-u Zülcelal’in rızasına giden yolda Hz. Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem ‘e tabi olmaktır.”

2.Allah-u Zülcelal’in Peygamberleri ile Bey’atı:

Allah-u Zülcelal peygamberlerinden aldığı bey’atı da bir ayet-i kerimede şöyle açıklamıştır:

“Hani biz peygamberlerden söz almıştık. Senden, Nuh ‘tan, İbrahim’den, Musa’dan ve Meryem oğlu İsa’dan da. Evet, biz onlardan pek sağlam bir söz almıştık.” (Ahzap; 7)

3.Allah-u Zülcelal’in İlim Sahipleri İle Bey’atı:

Alimler, Allah-u Zülcelal’e giden yolun bekçileri ve hizmetçileridirler. Onlar daima, insanların Allah-u Zülcelal’in bildirmiş olduğu emir ve nehiyleri yerine getirip doğru yoldan ayrılmamaları için gayret ederler. Bunu da insanlara, Allah-u Zülcelal’in kendilerine vermiş olduğu ilimle yerine getirirler. Bu hususta Allah-u Zülcelal onlardan söz almıştır. Nitekim bir ayet-i kerimede şöyle buyrulmuştur:

“Allah kendilerine kitap verilenlerden; ‘Onu mutlaka insanlara açıklayacağız. Onu katiyyen gizlemeyeceğiz.’ Sözü almıştır.”

(Al-iîmran; 187)

İşte alimler, yani mürşid-i kamiller Allah-u Zülcelal’e vermiş oldukları bu sözü yerine getirebilmek insanlara yol göstermekle görevlidirler.

Kaynak: Seyda Muhammed Konyevi K.S

Hanefi ve Şafi Mezhebine Göre Asrımız Meselelerine Fetvalar

Lütfen Paylaşın!
0Shares

BİR CEVAP YAZIN