DÜNYAYI TERKETMEK, ONU KÖTÜLEMEK

Dünyayı zem hakkında inen âyetler ve emsâli pek çoktur.Denebilir ki Kur’ân-ı Kerim’in ekserisi dünyayı aşağılamak, onu insanların gözünden düşürmek ve Âhirete yönelmelerini sağlamayı telkin eder.

Hattâ peygamberlerin amacı da budur, onlar insanlığa ancak bunun için gönderilmişlerdir.Bu cihet açık olduğu için bu konuda âyet nakletmeyi yersiz gördük, yalnız bu mesele ile ilgili olan hadislerin bir kısmını nakledeceğiz.

Rivâyete göre Peygamber’imiz (S.A.S.) bir gün yolda yürürken bir koyun leşine rastlar, yanındakilere bu koyun leşine, sahibinin önem vermediğini kabul eder misiniz?» diye sordu.

Sahâbiler O’na «Tabii kabul ederiz, önem vermediği için onu çöpe attılar» diye cevap verdiler. Bunun üzerine Peygamber’imiz sahâbilere buyurdu ki.

«Nefsimi kudreti elinde tutan Allah’a yemin ederim ki. Allah katında dünya, şu koyun leşinin sahibinin gözünde olduğundan daha değersizdir. Eğer Allah katında dünya bir sivri sinek kanadı kadar değer taşısaydı, ondan kâfirlere bir içim su bile vermezdi.»

Peygamber’imiz (S.A.S.) buyuruyor ki:

«- Dünya mü’minin zindan ve kâfirin cennetidir.»

Peygamber’imiz (S.A.S.) buyuruyor ki:

«- Dünya lanete uğramıştır. Allah rızası için olunanlar dışında dünyadaki her şey de lanete uğramıştır.»Ebû Mûsâ et-Eş’arî’nin bildirdiğine göre Peygamber’imiz (S.A.S.) şöyle buyuruyor:

«- Dünyayı seven. Âhiretine zarar verir, Âhireti seven dünyasına zarar verir. Buna göre kalıcı (baki) olan» geçici (fani) olana tercih ediniz.»

Peygamber’imiz (S.A.S.) buyuruyor ki:

– Dünyaya, gönül vermek, bütün günahların başıdır.»

Sahâbilerden Zeyd İbni Erkam (R A.) buyurur; «Bir gün, Hz. Ebû Bekr’in (R.A.) yanında oturuyordum. Bir ara su isteyince ona bal ile tatlandırılmış su getirdiler. Şerbeti ağzına götürürken bir anda vazgeçerek ağlamaya başladı, onun gözyaşları yanındakileri de ağlattı. Yanındakiler sustu, fakat onun gözyaşları bir. türlü dinmedi.

Bir ara ağlamasının şiddeti daha da arttı. Devamlı hüngür hüngür ağladığı için yanındakiler, neden gözyaşı döktüğünü ona sormaya fırsat bulamayacaklarını sandılar.Fakat bir müddet sonra ağlamayı kesti ve gözlerini silince yanındakiler ona «Yâ Rasûlellâh’ın halifesi! Seni ağlatan nedir?» diye sordular.

O da şöyle cevap buyurdu:

«- Bir gün Peygamber’imiz ile birlikte idim, O’nu kendinden bir şeyi kovarken gördüm, yanında başka kimse yoktu. «Ey Allah’ın Rasûlu! Kendinden uzaklaştırmak istediğin nedir?» diye sordum, bana şu cevabı verdi. «Şu dünya gözümün önüne dikildi, ona! «Defol! uzaklaş benden!» dedim, sonra bana dönerek – sen beni başından savdın, ama senden sonra gelenler elimden yakalarını kurtaramayacaklardır dedi.»

Peygamber’imiz (S.A.S.) buyuruyor ki:«- Ebedilik yurdunun varlığına inandıktan sonra aldatma yurdunun peşinden koşan kimse, ne kadar şaşkındır!»Rivayet edildiğine göre, bir gün Peygamber’imiz (S.A.S.) bir çöplüğün başında durarak sahabilere «Gelin dünyâyı görün» diye .seslendi, sonra çöplükten çürük bir bez parçası ile kararmış bir kemik parçası aldı ve sahâbilere şöyle dedi:

«- Çöplük dünyayı temsil eder. şu paçavra dünya güzelliklerinin bir gün çürüyüp onun gibi olacağını gösterir, dünyada gördüğüm canlı vücudlar da bir gün çürük kemiğe dönüşecektir.»

Peygamber’imiz (S.A.S.) buyuruyor ki:«- Dünya tatlı bir yeşilliktir, Allah yeryüzünü şimdi size devretti, ne yapacağınızı gözlüyor. Dünya israiloğullarının önüne yayılınca ve üzerindeki hakimiyetleri pekişince şaşırarak süslere, elbiselere, tatlı kokulara ve kadınlara daldılar.

Hz. İsa, onlara «Dünyayı ilâh tutmayınız ki o da sizi köleleştirmesin. Hazinelerinizi, onları kaybetmeyecek olan Allah’ın katında biriktiriniz. Çünki dünyada biriktirilen hazinelerin başına bir kaza geleceğinden her zaman endişe edilir.

Oysa ki, Allah’ın katında hazine sahibi olanın kazadan korkusu yoktur.Yine Hz. İsa (AS.):Ey Havarilerim! Dünyayı sizin için yüzüstü yere yatırdım, benden sonra bir daha belini doğrultmasına imkân vermeyiniz. Zira dünyanın çirkin taraflarından biri orada Allah’a karşı gelinmesidir.

Yine onun diğer bir çirkin yönü ona yüz çevirmeden Ahiretin ele geçirilmemesidir.Ey havarilerim! Dünyayı üzerinde geçilip gidilecek bir köprü kabul ediniz, onu kalıcı bîr yurt sayıp imar etmeye kalkışmayınız. Biliniz ki Her günahın kaynağı dünya sevgisidir.

Nice bir anlık azgın arzular sahiplerine uzun acılara mal olmuştur. Dünyayı önünüzde çökerttim ve siz de sırtına bindiniz. Sakın orada krallar ile ve kadınlar ile çatışmaya girişmeyiniz.

Krallar ile dünya üzerinde çekişmeye kalkışmayınız, çünki onları dünyâları ile başbaşa bıraktıkça size dokunmazlar. Kadınlara gelince onlara tutulmaktan namaz ve oruç sayesinde kaçınınız.

Dünya hem isteyen, hem de istenen bir şeydir. Dünyadaki rızıklarını tamamlasınlar diye âhireti gaye edinenlerin dünya, peşlerinden koşar. Buna karşılık dünya düşkünlerini de âhiret arar, ölüm gelip de yakalayıncaya kadar.

Mûsâ Bin Yesar’in rivayetine göre: Peygamber’imiz (S.A.S.) buyuruyor ki:

« – Ulu Allah’ın, yarattıkları içinde en nefret ettiği varlık, dünyadır. yarattığından beri onu hiç tarafına bakmamıştır.»

Rivayet edildiğine göre bir gün Hz.Süleyman Bin Davud (A.S.) üzerini gölgeleyen kuşlar sağında ve solunda insanlar ve cinlerden meydana gelmiş maiyyet kıtası arasında yürürken İsrailoğullarından bir abid ile karşılaşır.

İsrailoğlu âbid ona der ki.

«Yâ Süleyman İbni Dâvud. yemin ederim ki Allah sana gerçekten muhteşem bir saltanat bağışladı.»Hz. Süleyman bunu işitti ve İsrailoğlu âbide şu cevabı verdi, «Mü’minin amel defterine yazılan bir teşbih Suleyman İbni Davud’a verilen parlak saltanattan daha hayırlıdır. Çünki Süleyman’a verilen saltanat geçicidir, ama mü’minin teşbih sevabı kalıcıdır.»

Peygamber’imiz (S.A.S.) buyuruyor ki:«- Servet biriktirme hırsı sizi baştan çıkardı. Ademoğlu, «malım, malım» der durur. Oysa ki yiyip tükettiğinden, giyip eskittiğinden ve sadaka olarak verip geri kalanını bıraktığından başka ne malın var kî?!»

Peygamber’imiz (S.A.S.) buyuruyor ki:

«- Dünya yurtsuzların yurdudur ve züğürtlerin servetidir. Dünya için aklı olmayanlar, varlık biriktirir, onun uğruna, câhiller çalışmaya girişir, ondan dolayı anlayışsızlar kıskançlığa kapılır, onun peşinden ancak kesin imana sahip olmayanlar koşar.»

Peygamber’imiz (S.A.S.) buyuruyor ki:«- Birinci derecede dünyaya önem veren kimsenin. Allah’dan hiç bir şey beklemeye yüzü olamaz. Ulu Allah dört hasleti onun kalbinden hiç çıkarmaz:

1 — Kurtuluşu olmayan bir endişe,

2 — Hiç boş vakit bırakmayan kesintisiz bir meşguliyet,

3 — Hiç bir zenginliğe varamayan fakirlik,

4 — Hedefine varması imkânsız bir ihtiras

»Sahâbilerden Ebû Hureyre (R.A.) buyurur: ,

«Bir gün Peygamber’imiz bana: «Yâ Ebû Hureyre! Sana bütün içyüzü ile dünyayı göstereyim ister misin?» dedi. Ben de «tabii isterim, yâ Rasûlellah» diye cevap verdim.Bunun üzerine elimden tutarak beni Medine’nin kuru derelerinden birine götürdü, karşımızda insan başları, insan tersi, paçavralar ve kemik parçalarından ibaret bir çöp yığını duruyordu.

Bu manzara karşısında Peygamberimiz şöyle buyurdu. «Yâ Ebü Hureyre! Şu başlar da sizin gibi muhteris ve sizin gibi uzak vadeli emeller peşinden koşan insanların başları idi, şimdi çıplak kemik haline geldiler, daha sonra da rüzgârda uçuşan toza dönüşeceklerdir.

Şu tersler de onların çeşit çeşit yiyecekleri idî, nereden kazanmışlar ise kazanmışlar ve midelerine indirmişlerdi, şimdi insanların, yanlarından tiksinti ile kaçıştığı pislikler haline girdiler,Şu paçavralar onların nişan takıntıları ve elbiseleri idi, şimdi rüzgârda uçuşuyorlar.

Şu kemik parçaları da onların binek hayvanlarına ait idî, onların sırtında belde belde dolaşırlardı. Binaenaleyh dünya üzerine ağlamak isteyen ağlayabilir.» önce sessizce dökülmeye başlayan gözyaşlarımız gitgide yerini hüngür hüngür ağlamaya bıraktı.

Rivayet olunur ki Allah (C.C.) Hz. Adem (A.S.)’ mı yeryüzüne indirdiği zaman ona: «Yıkılmak üzere bina yükselt ve ölmek için doğur» buyurmuştur.

Davud İbni Hilâl (R.A.) der ki: «Hz. İbrahim’e indirilen sayfalarda şöyle yazar: «Ey dünya! Sen gözlerine girmek için süslenip püslendiğin iyi kullarımın gözünde ne kader önemsizsin! Çünki ben onların kalbine sana karşı nefret ve senden yüz çevirme duygusu koydum.Yarattığım varlıklar içinde nazarımda en önemsizi sensin, gelişmelerin cücedir ve yokluğa varır. Çünki seni yarattığın gün devamlı kalmamana ve yok oluncaya kadar bir elde devamlı bulunmamana hüküm verdim, sana sahip olanların bütün cimrilik ve pintiliğine rağmen böyledir bu!

Yüreklerinden hoşnutluk duyarak kalblerini bağlılık istikameti üzerinde tutarak bana ibadet edenlere ne mutlu! Onlara müjdeler olsun ki. yaptıklarına vereceğim karşılık, kabirlerini üzerine dikilip huzuruma gelirlerken önlerinde yayılan göz kamaştırıcı bir nûr, çevrelerini kuşatmış melekler kafilesi olacaktır, tâ ki dilekleri olan rahmetime ulaşmalarını sağlayıncaya kadar.

»Peygamber’imiz (S.A.S.) buyuruyor ki:«— Allah dünyayı yarattığından beri O, yer ile gök arasında kendi halinde bırakılmıştır. Allah onun tarafına hiç bakmaz. Kıyamet Günü, dünya «Yâ Rabb’i Bu gün beni dostlarının en küçük rütbelisine ver» der. Ulu Allah «Ey hiçlik» Sus! Sen seni onlara, dünyada lâyık görmemiştim, şimdi hiç lâyık görür müyüm?»

Rivayete göre Hz. Adem (A.S.) yasaklanmış ağacın meyvesini yediği zaman, midesi içindeki ağırlığı çıkarmak üzere guruldamağa başladı. Oysa ki yasak meyveye gelinceye kadar hiç bir cennet yiyeceği midesini böyle bozmamıştı. zaten o ağacın meyvesini yemeleri bu yüzden yasaklanmıştı.

Midesi rahatsızlanan Hz. Adem Cennet içinde dolanmaya başladı. Allah meleklerden birini onun ile konuşmaya gönderdi, gelen melek ona «Ne istiyorsun?» diye sordu. Hz. Adem meleğe «mideme çöken ağırlığı boşaltmak istiyorum» diye cevap verdi.

Allah’ın talimatı üzerine melek Âdem’e şöyle dedi. «midene çöken ağırlığı nereye boşaltmak istiyorsun. Döşeğine mi. yaygılara mı. nehirlere mi yoksa ağaçların altlarına mı?! Burada böyle bir şey için uygun bir yer görüyor musun hiç? Doğru dünyaya in!»

Peygamber’imiz (S.A.S.) şöyle buyurdu: Sahabilere «Kıyâmet günü Allah’ın huzuruna öyleleri gelecektir ki «Tıhame» dağı kadar amelleri olduğu halde cehenneme atılmaları emrolunacaktır.»

Dinleyen sahâbiler «Yâ Rasûlellah! Bu kimseler namaz da kılıyorlar mıydı?» diye sordular. Peygamber’imiz sahabilere şöyle cevap verdi:«Evet, bunlar, namaz kılarlar, oruç tutarlar, hattâ gecenin bir bölümünü de ibadetle geçirirlerdi. Fakat karşılarına bir dünya varlığı çıktığı zaman üzerine çullanırlardı.»

Peygamberimiz bir hutbesinde şöyle buyurdu:

«— Mü’min iki korku arasındadır. Biri geçip giden ömürdür ki onun hakkında Allah’ın ne yaptığını bilmez, diğeri kalan ömürdür ki onun hakkında Allah’ın ne hüküm vereceğini bilmez.»

«O halde herkes kendinden kendine, dünyasından âhiretine hayatından ölümüne ve gençliğinden yaşlılığına azık hazırlamalıdır. Zira dünya sizler için yaratıldı, siz ise âhiret için yaratıldınız.Nefsimi kudret elinde tutan Allah’a yemin ederim ki: ölümden sonra suâli gerektiren bir şey yoktur.

Dünyadan sonra da ya cennet, ya cehennemden başka bir diyar yoktur.»Hz. İsâ (A.S.) der ki; «Su ile ateş aynı kabda nasıl barınamazsa dünya sevgisi ile âhiret sevgisi bir mü’minin kalbinde öyle bağdaşmaz.»

Rivayet edildiğine göre, Cebrail (AS.) Hz. Nuh’a (AS.) «Ey peygamberlerin en uzun ömürlüsü, dünyayı nasıl buldun?:» diye sorar. Hz. Nûh da «Karşılıklı iki kapısı olan bir ev gibi, birinden girdim öbüründen çıktım.» der.

Hz. İsa’ya «içinde devamlı barınacağın bir ev tutsana» derler. Hz. İsâ da «Bizden öncekilerin bıraktıkları yıkıntılar yeter bize» diye cevap verir.

Peygamber’imiz (S.A.S.) buyuruyor ki:

«— Dünyadan sakının, çünki. o Hârut ile Mârut’dan daha büyüleyicidir.»

Hasan-ül Basri (R.A.) buyurur: «Peygamber’imiz (S.A.S.) bir gün sahabilerin karşısına geçerek onlara şöyle hitap etti:

«— Aranızda Allah’ın kendisini körlükten kurtararak görür hale getirmesini isteyen var mı? Beni dinleyiniz. Dünyaya tutulanların ve dünya ile ilgili uzak vadeli emeller besleyenleri tutkunluk ve emelleri ölçüsünde Allah (C.C.) kalblerini kör etmiştir.

Buna karşılık dünyada gözü olmayanlara, ondan fazla bir şey beklemeyenlere Allah ders görmeden ilim ve kılavuzsuz hidâyet vermiştir.Beni dinleyiniz! Sizden sonra öyle bir kavim gelecektir ki. saltanatları cinayet ve zulümsüz yürümeyecek, zenginlikleri cimrilik ve böbürlenmeden hali olmayacaktır.

Sevgileri mutlaka azgın nefsi arzulara dayanacaktır.Beni iyi dinleyiniz! O günlere kalanlarınızdan zengin olmak ellerinde iken fakirliğe katlananlar, sevgiye kadir iken nefrete karşı tahammül edenler şöhret ve mevki elde edebilecekleri halde itilmeye kakılmaya hoşnutluk’a dayananlar ve bütün bunları sırf Allah rızası için yapanlara Allah elli sıddık sevabı verir.

»Rivayet edildiğine göre bir gün Hz. İsâ (A.S.) şimşekli, gök gürültülü, sağnak bir yağmura tutulur, sığınacak bir yer arar. uzakta gözüne bir çadır ilişir, yanına varınca içerde bir kadının oturduğunu görür, bu yüzden oraya sığınmak istemez.Sağanak altında yürümeye devam ederken az sonra bir dağda bir mağaraya rastlar, kapısından, içeri girmek üzere iken yerde bir arslanın yattığını görür, eli ile arslanın tüylerini okşayarak Allah’a şöyle seslenir :

«— Allah’ım! Her canlıya bir yuva verdin, tek bana bir yuva nasip eylemedin.» Bunun üzerine ulu Allah (C.C.) vahiy yolu ile O’na şöyle bildirir:

«— Senin yuvan benim rahmetimin karargâhıdır. Seni Kıyamet Günü kendi kudretimden yarattığım yüz huri ile evlendireceğim. Düğününde her bir yılı dünya ömrü kadar uzun olan dört bin yıl ziyafet vereceğim.

Bir tellâla, emir vereceğim, şöyle seslenecek: Dünyaya yüz vermeyenler nerede, dünyadan el – etek çekmiş olan Meryem oğlu İsa’nın (A.S.) düğününe buyurun. Bu vahiy üzerine Hz. İsâ şöyle der: «Vay. Dünyaya tapanların başlarına gelene! Nasıl ölecek, dünyayı ve dünyadaki yarattıkları nasıl bırakacaklar, dünya onları aldatıp durduğu halde onlar yine de ona hiç bir tereddüde kapılmadan güveniyorlar.

O aldanmışlara yazıklar olsun! Nasıl dünya onlara hoşlanmadıkları şeyleri göstermiş, onları sevdiklerinden ayırmış ve korktuklarını başlarına getirmiştir.Ana hedefi dünya ve işledikleri hep günah olanların vay başlarına gelene!

Yarın günahları yüzünden nasıl rezil olacaklardır.»Söylendiğine göre ulu Allah (C.C.) Hz. Musa’ya (A.S.) şöyle vahyetti: «Yâ Mûsa! Zalimler yurdu (dünya) ile senin işin ne. Orası sana göre bir yurt değildir. İlgini kes onunla, onu aklından çıkar, o ne kötü bir yurttur!

Yalnız orada iyi amel işleyenlere göre. o, ne güzel bir yurttur. Ya Musa, mazlûmun hakkını alasıya kadar, ben zâlimin peşini katiyyen bırakmam.»

Rivayet edildiğine göre. Peygamber’imiz Ebû Ubeyde’yi (R.A.) Bahreyn’e gönderir, o da seferden mal getirir. En az Ebu Ubeyde’nin döndüğünü duyunca sabah namazını Peygamberimiz ile birlikte kılmaya koşarlar. Peygamber’imiz (S.A.S.) namazdan sonra Mescid’den çıkarken sahabiler önüne dikilirler.

Onları böyle gören Peygamber’imiz gülümseyerek «Sanıyorum ki, Ebu Ubeyde’nin bir şeyler getirdiğini duydunuz» der.

Ensar «Evet, yâ Rasûlellah» diye cevap verirler. Bunun üzerine Peygamber’imiz onlara şöyle buyurur:

«— Sevinin ve mutluluk emellerine kaptırın kendinizi bakalım! Allah’a yemin ederim ki, sizden yana korkum, fakirlikten değildir. Tersine dünyanın sizden öncekilere olduğu gibi sizin de önünüze bolluk yaymasından korkarım, geçmiş milletler gibi ondan daha yüksek pay almak yarışmasına girişirsiniz de onları helak ettiği gibi sizi de helak eder.»

Ebu Said-ül Hudri (R.A.) der ki: «Peygamberimiz (S.A.S.) şöyle buyurdu, «Sizden yana en büyük korkum, Allah’ın sizin için yerden çıkardığı bereketler ile ilgilidir»

Sahâbiler O’na sordu. «Yâ Rasûlellah yer bereketleri nedir.

»Peygamber’imiz «her türlü dünya varlığı» diye cevap verdi.

Peygamber’imiz (S.A.S.) bir hadiste «Dünya düşüncesi ve sözü ile kalbinizi oyalamayınız» buyuruyor.Görülüyor ki. Peygamber’imiz dünyaya, değil göz koymayı onu anmayı bile yasaklamıştır.

Ammar İbni Said der ki: Hz. İsâ havarileri ile birlikte gezide iken bir köye uğrar, köyün halkını yollara, öteye beriye serilmiş ölüler olarak bulur.

Arkadaşlarına «Ey havariler cemaati bu köyün halkı Allâh’ın gazabına uğrayarak ölmüş olmalıdır, böyle olmasaydı biribirlerini gömerlerdi» der. Havariler ona «ey Rûhullah biz bunların başlarına gelenleri bilmek isterdik» derler.

Bunun üzerine Hz. İsâ Allah’a yalvarır Allah da ona «karanlık basınca onlara seslen, sana cevap verirler» diye vahyeder.

Akşam olunca Hz. İsâ bir tümseğin üzerine çıkarak «ey köy halkı> diye seslenir, bir ses ona «buyur ya Rûhullah» diye cevap verir.

Hz. İsâ «ne durumdasınız, başınızdan neler geçti» diye sorar, «akşam tasasız ve endişesiz uykuya yattık. Sabah olunca cehenneme yuvarlandık» diye cevap verir.

Hz. İsâ «Başınıza bu hal neden geldi» diye sorar. «Dünya’ya tapmamızdan ve Allah’ın emrine karşı gelenlere boyun eğmemizden dolayı» diye cevap verir.

Hz. İsâ «Dünya sevginiz nasıldı» diye sorar. «Bebeğin annesini sevdiği gibi. yüzünü bize doğru döndüğü zaman sevinir, arkasını döndüğü zaman (işlerimiz ters gidince) üzülür. ağlardık» diye cevap verir.Hz. İsâ «Niye arkadaşların bana cevap vermiyor» diye sorar, gizli ses «Cünki onların ağızlarına ateşten gemler vurulmuş ve gemlerin öbür ucu kaba ve sert meleklerin elinde» diye cevap verir.

Hz. İsâ «Sen bana nasıl cevap verebiliyorsun» diye sorar, gizli ses «cünki ben onların arasındaydım. ama onlardan değildim. Fakat onlara gazab inince beni de içine aldı, şimdi cehennemin ağzına ellerim ile tutunmuş sarkık vaziyette duruyorum, kurtulur muyum, yoksa içine mi yuvarlanırım, bilmiyorum» der.

Bunun üzerine Hz. İsâ havarilere der ki. «Acı tuza batırılmış arpa ekmeği yiyerek kaba işlemeden elbise giymek ve çöplükte yatmak dünya ve ahiret afiyeti olunca çoktur bile.

»Sahabilerden Enes (R.A) der ki: Peygamberimiz (S.A.S.) Âdila isminde bir devesi vardı, hiç bir deve onunla yarışamazdı. Fakat bir gün taşralı bir Arap devesi ile geldi, yapılan yarış sonunda onun devesi Peygamber’imizin devesini geçti, bu durum müslümanlara (sahabilere) dokundu.

Durumun farkına varan Peygamber’imiz bize şöyle buyurdu,

«Dünyada Allah bir şeyi yükseltince bir gün onu düşürmek O’nun kaçınılmaz hükmüdür.»

Hz. İsâ şöyle der: Denizin dalgaları üzerinde kim ev yapabilir? İşte sizin dünyanızda böyledir, o halde onu yurt edinmeyin.»

Hz. İsa’ya «Bize Allah’ın sevgisini kazandıracak bir ilim öğret» derler. Hz. İsâ da «Dünyadan nefret ediniz ki. Allâh sîzi sevsin» diye cevap verir.

Ebû Derda der ki, «Peygamber’imiz bir gün bize, benim bildiklerimi bilseydiniz, az güler, çok ağlardınız. Dünya gözünüzde önemini, kaybeder. Âhireti tercih ederdiniz» buyurdu, sonra Ebu Derda kendisinden şunları söylemiştir. Şimdi de eğer siz benim bildiklerimi bilseydiniz, başınızı alıp tepelere çıkar, halinize hüngür hüngür ağlayarak Allah’a yakarırdınız.

Yanınıza yalnız zaruri ihtiyaçları alır kimseye emanet etmeksizin ve bir daha dönmemek kararı ile mallarınızı terkedip giderdiniz.

Fakat uzak vadeli emeller kalbinizden Âhiret fikrini sildi, bütün emeklerinizin hedefi dünya oldu, bu yüzden hi. bir şey bilmeyenler gibi oldunuz. Bazılarınız başına geleceklerden korktuğu için iç güdülerine körükörüne uyan hayvanlardan daha kötüdür.

Niye birbirinizi sevmiyorsunuz? Niye biribirinize doğru yolu tavsiye etmiyorsunuz, oysa ki, sizler Allah’ın dininde ortak olan kardeşlersiniz.

Arzularınızın birbirlerinden ayrılmasının sebebi, içinizin bozukluğudur, oysa iyilikte birleşseniz biribirinizi severdiniz.

Size ne oluyor ki, dünya işleri ile ilgili birbirinize nasihat verdiğiniz halde Âhiret konusunda birbirinize nasihat etmiyorsunuz?!

Hatta hiç biriniz sevdiği ve desteklediği kimseye bile Âhiret konusunda nasihat vermiyor.Bu durum, kalblerinizde iman ayrılığı olduğunu gösterir. Âhiretin kâr ve zararına dünyanın ki kadar yürekten inansanız, Âhiretin peşinden koşmayı, dünyaya tercih ederdiniz.

Çünkü orası sizi daha çok ilgilendirir. Eğer «yakın menfaati sevmek kaçınılmaz bir insani temayüldür» derseniz, biz sizin dünyanın bir-çok yakın vadeli menfaatlerinden, uzak vadeli hedefler uğruna fedakârlık ettiğinizi görüyoruz.

Hatta belki de hiç bir zaman ulaşamayacağınız hedefler uğruna kendinizi türlü türlü sıkıntılara düşürüyor, değişik çarelere baş vuruyorsunuz. Ne fena kimselersiniz ki, içinizdeki imanın tesir derecesinin bilinmesini sağlayacak derecede imanınıza tatbikî hayatta gerçekleştirmiş değilsinz.

Eğer Muhammed’in (S.A.S.) getirdikleri hakkında bir şüpheniz varsa bize geliniz, size her şeyi açıklayalım, kalblerinizdeki kuşkuyu giderecek aydınlığı size gösterelim. Allah’a yemin ederim ki siz akıldan yana eksik kimseler değilsiniz ki sizi mazur görelim.

Çünki dünyanızla ilgili konularda eğriyi doğrudan ayırabiliyor ve işleriniz karşısında isabetli tavır takınabiliyorsunuz.

Size ne oluyor ki. dünyanın elde ettiğiniz ufak bîr kazancına seviniyor ve elden kaçırdığınız küçük kârlarına üzülüyorsunuz, bu durum yüz ifadelerinizden belli olduğu gibi sözlü olarak da açığa çıkıyor, hoşunuza gitmeyen gelişmeleri «musibet» diye adlandırarak üzüntü sebebi yapıyorsunuz.

Öte yandan çoğunuz dininde ağır kayıplara uğradığı halde hiç birinizin kılı kıpırdamıyor, bu alandaki kayıpların üzüntüsü hiç kimsenin yüzünde belirmiyor. Yemin ederim ki, Allah’ın sizin ile ilgisini kestiği kanaatindeyim.

Neden derseniz, çünki hepiniz tanıdıklarını güleryüz ile karşılar, hiç biriniz dostunu, hoş görmeyeceği şekilde karşılamak istemez.

«Ayni muameleyi de ben ondan görürüm» korkusu ile «insanlar arasındaki münasebetlerde bu inceliğin farkındasınız da Allah ile olan münasebetlerinizde aynı hassasiyeti göstermemenin akıbetini bilmekten âciz misiniz.

İşi gücü sahtekârlığa döktünüz, mer’alarınızda uzak vadeli ihtiraslardan hic biri yeşillik bitmiyor! Ölümü inkâr etmek üzere saf tutmuşsunuz. Allah’ın beni sizden kurtarıp görmek istediğime (Peygamber’imize) kavuşturmasını ne kadar istiyorum!

Eğer O sağ olsaydı, bu gidişinize katiyyen göz yummazdı.Eğer siz de hayra dönme temayülü varsa ben size her şeyi duyurdum. Allah katındakini (Âhiret sevabını) isterseniz, ona kolaylıkla kavuşursunuz.

Gerek kendi hesabıma ve gerek sizin için Allah’ın yardımını diliyorum

Hz. İsâ havarilerine der ki:

«Ey havariler dünyaya gönül verenlerin dünya selâmeti uğruna din perişanlığını göze aldıkları gibi siz de din selâmeti uğruna dünya perişanlığını göze alın.»

Nitekim buna dair Abdullah İbni Mübarek, şöyle buyurur:

«Çoklarını görüyorum ki» gayet zayıf bir dini yeterli görüyorlar. Oysa dünya hayatında onları aza kanaat eder göremiyorum.

O halde krallar dünyaları uğruna dinden nasıl bigane kaldılarsa. Sen de din uğruna kıralların dünyasından bigane kal.

»Hz. İsâ şöyle der; «Ey kendi iyiliğini görerek dünya peşinde koşan kimse, bilesin ki, senin hesabına en hayırlı olan dünyayı terketmektir.

»Peygamberimiz (S.A.S.) buyuruyor ki:

— Benden sonra öyle bîr dünya ile yüzyüze geleceksiniz ki, ateş odunu nasıl yakarsa o da sizin imanınızı öyle yiyecektir.Allah Hz. Musa’ya şöyle vahyetti.

«Sakın dünya sevgisine meyletme, çünki huzuruma getirebileceğin en ağır günah odur.»

Bir gün Hz. Musa yolda yürürken ağlayan bir adama rastlar, biraz sonra aynı yoldan dönerken adamı yine ağlar vaziyette bulur, gördüğü manzara karşısında duygulanan Hz. Musa Allah’a «yâ Rabb’i, kulun senin korkudan ağlıyor» diye yakarır.

Allah Musa’ya şöyle bildirir, «yâ İmranoğlu Musa o gördüğün adamın ağlamaktan beyni göz yaşları ile birlikte aksa ellerini kaldırsa da yere düşünceye kader dua etse yine onu affetmem, cünki o dünyayı seviyor.»

Hz. Ali (K.v.) buyurur ki:

«Şu altı meziyeti nefsinde biraraya getiren kimse cennet için isteyecek birşey cehennemden de kaçacak bir yer bırakmamış olur.

1 — Allah’ı tanıyıp O’nun emirlerine uymak ve yasaklarından kaçınmak,

2 — Şeytanı tanıyıp onun arzularına karşı çıkmak,

3 — Hakkı tanıyıp ona bağlanmak,

4 — Batılı tanıyıp ondan sakınmak.

5 — Dünyây’ı tanıyıp ondan yüz çevirmek

6 — Âhireti tanıyıp ona tâlib olmak

Hasan-ül Basrî (rahimehuüah) buyurur ki:

«Allah o kullarına rahmet etsin ki. dünyayı bir emanet bilmişler onu güvendikleri kimselere teslim ederek mesuliyet yükü taşımaksızın göçüp gittiler. Dinin hakkında seninle yarışmaya girişen ile sen de yarış. Dünya konusunda senin ile yarışa girenin dünyayı yüzüne fırlat.

»Hz. Lokman oğluna verdiği nasihatlerde şöyle der.

«Yavrum, dünya derin bir denizdir, içinde çokları boğulmuştur. Buna göre ona açılırken bineceğin gemi Allah Korkusu, geminin yükü Allah’a iman ve yelkeni Allah’a Tevekkül etmek olsun.

Böylelik ile belki, boğulmaktan kurtulursun, başka türlü kurtulacağını sanmıyorum.»

Fudayl (R.A.) buyurur ki: «Şu âyet beni çok düşündürdü:

– Biz kullardan hangisinin daha iyi amel işleyeceğini denemek için yeryüzü üzerindeki her şeyi zinet halinde yarattık. Hic şüphesiz, biz onun üzerindeki her şeyi kupkuru bir toprak parçasına da çevirebiliriz (89) Kehf Sûre-i Celilesi; 7-8.

Ehl-i hikmetten biri şöyle der, «dünyada karşılaştığın her şey ile senden önce biri karşılaşmış ve senden sonra da başkası karşılaşacaktır., Senin dünyadan nasibin sadece bir akşam yemeği ile bir günlük gıdadır. O halde bir kaç öğün yemek uğruna kendini mahvetme.

Dünyaya karşı oruçlu ve Âhiret ile ilgili olarak iftar etmiş davran. Cünki dünyanın sermayesi hiçlik, kazancı cehennemdir.

»Bir keşişe «zamanı nasıl görüyorsun» diye sorarlar, keşiş şöyle cevap verir, «vücudları eskitirken, emelleri yeniler. Ölümü yaklaştırırken arzulanan hedefleri uzağa kaçırır.

Yine ona «peki. dünya halkı hakkında görüşün nedir» diye sorarlar, cevabı şöyle olur, «dünya kimin eline geçiyorsa yorgun düşer, kim ona ulaşamazsa var gücü ile peşinden koşar.»

Nitekim aynı düşünceyi bir şâir şöyle ifade ediyor:

«Yüzünü güldüren bir yaşayış için dünyayı öven kimse.Ömrün hakkı için çok geçmeden onu kınayacaktır.Dünya arkasını dönük tutunca insan özlem içindedir.Yüz verdiği zaman da sıkıntıları artar.»

Ehli hikmetten biri der ki: «Üzerinde ben yokken bu dünya vardı O yok olurken de ben üzerinde bulunmayacağım. Burada kalmaktan da hoşnut değilim. Çünki hayatı pintilik, durusu bulanıktır.

Dünyalılar nimetinin elden kaçacağından, ya başa gelecek beklenmedik bir belâsından veya günü dolacak ömürden devamlı endişe içindedirler.

»Başka bir ehli hikmet de şöyle der:

«Dünyanın en büyük kusuru, herkese hakkettiğini değil, ya fazlasını, ya eksiğini vermesidir.»

Süfyan-üs Sevri (R.A.) buyurur ki: Dünya nimetlerini görmüyor musun, sanki Allah’ın gazabına uğramışlar gibi hep ehil olmayan ellere düşmüşlerdir.»

Ebû Şüleyman-üd Daranı (R.A.) buyurur:

«Dünyaya tutkunluk ile talip olan bir kimseye ondan birşey verilirse daha çoğunu ister Âhirete de aşk ile talip olan ondan bir şey verilse daha çoğunu ister. Ne bunun ve ne de öbürünün sonu yoktur.»

Adamın biri Ebû Hazım’a (R.A.) dedi ki, «Benim yurdum olmadığı halde dünyayı sevdiğim için halimi beğenmiyorum. sana kendimi şikâyet ediyorum» der. Ebü Hazım adama şöyle cevap verir. «Allah’ın sana dünyadan ayırmış olduğu pay hakkında dikkatli ol. Onu ona helâl yollardan kazanarak yerinde harca, o zaman dünya sevgisinin sana hiç bir zararı olmaz.

»Ebû Hazım’in adama böyle cevap vermesinin sebebi şudur. Çünki eğer dünya sevgisinden dolayı onu kınayacak olsaydı, adamı o derece üzebilirdi ki adam dünyadan iyice soğuyarak ölmeyi isteyebilirdi.

Yahya İbni Muâz (R.A.)- buyurur:

«Dünya şeytanın ticârethanesidir. Şeytanın ticarethanesinden hiç bir şey çalmayasın. Sonra onu aramaya çıkarak seni yakalar.»

Fudayl (R.A.) buyurur ki: «Dünya geçici bir altından ve Âhiret de kalıcı boncuktan olsa bize kalıcı boncuğu geçici altına tercih etmek gerekirdi.«Biz geçici boncuğu kalıcı altına tercih ediyoruz» halimiz ne olacak!

Ebû Hazım (R.A.) der ki. «Aman dünyaya tutulmayınız. Çünki bilenlerden, öğrendiğime göre dünyayı gözünde ululaştıran kimse. Kıyamet Günü Allah’ın huzuruna getirilince ona «işte bu adam. Allah’ın önemsiz ilan ettiğini yüce kabul etti» denecektir.

İbni Mes’ûd (R.A.) der ki, «Dünyada bulunan herkes bir misafir ve malı da emanettir. Misafir göçücüdür ve emanet de geri verilecektir.

»Şu beyit bu gerçeği dile getiriyor:«Mal ve çoluk-çocuk birer emanetten başka bir şey değildir.Oysa ki. emanetleri bir gün mutlaka geri vermek gerekir.»

Hz. Râbia (R.A.) bir gün dostlarını ziyaret etmeğe varır, dostları sözü dünyaya getirerek onun kötülüklerini dile getirirler. Hz. Râbıâ buyurur ki:

«Dünyadan bahsettiğiniz yeter, susun. Eğer o kalbinizde yer etmiş olmasaydı, ondan bu kadar çok bahsetmezdiniz.

Söyleyeceğim söze kulak verin. Bir şeyi çok seven, onu sık sık anar.

»İbrahim İbni Edhem’e (R.A.) «Nasılsın» diye sordular, aşağıdaki şiirle cevap verdi:

«Yamadık dünyamız!, yırtarak Dinimizden

Sonunda Din de gitti, dünya da gitti elimizden…»

Başka bir beyit de şöyledir :

«Dünya peşinde koşanı şöyle görüyorum:

Ömrü ne kadar uzun olursa olsun

Dünyanın nimet ve sefasına nerede ulaşırsa ulaşsın.

Bir dülger gibidir ki. binasını yapar yapısını yükseltir

Fakat çatısını çatınca kurduğu bina yıkılıverir.

»Diğer bir beyitde de şöyle anlatılır :

«Farzet ki, dünya sana bağış olarak sunuldu Onun akıbeti yok olmak değil midir? Senin dünyan ancak bir gölge gibidir.Seni gölgelendirir bir müddet, sonra kayıp geçer.

»Lokman-ı Hekim, oğluna der ki: «Yavrum! Âhiretin uğruna dünyanı feda et, her ikisini de kazanırsın. Ama dünyan uğruna Ahiretini feda etme her ikisini de kaybedersin.»

Mutarrif İbni Sıttıy (R.A.) der ki:

«Kralların bolluk içinde geçen hayatlarına ve parlak kıyafetlerine bakma lâkin onların çabuk göçüşüne ve kötü akıbetine bak.»

İbni Abbâs (R.A.) buyurur:

«Allah dünyayı üçe ayırdı: Bir parçası müminin, bir parçası münafığın ve diğer parçası da kâfirindir.

Mümin kendi payına düşeni azık yapar, münafık hissesi ile süslenir, gösteriş yapar. Kâfir de kendine düşenden habire yararlanır.

»Ehli hikmetten biri der ki, «Dünya bir leştir, buna göre ondan pay almak isteyenler, köpekler ile geçinmeye katlanmalıdırlar.»

Bu hususta şu, beyit söylenmiştir:

«Ey dünyayı kendisine eş olarak isteyen kişi.

Onu, kendine istemekten cay ki, selamete eresin.

Çünki kendine eş olarak talip olduğun gaddar bir dişidir!

Onunla yapacağın evlilik töreni yâs törenine pek yakındır.

»Ebû Derda (Rahimehullah) der ki:

«Allah Katın’da dünyanın hor görülmesi sebeblerinden biri Allah’a ancak orada isyan edilmesidir.Diğer bir sebep de Allah katında derecelere ancak dünyadan yüz çevrilerek ulaşılabilmesidir.»

Bir şâirin bir beyti şöyledir:

«Dünya, basiretli bir kimse incelediği zaman karşısına dost elbiseyi giymiş bir düşman çıkar.»

Diğer bir şâir de şöyle der:

«Ey gecenin ilk saatlerinde memnun bir şekilde uykuya dalan kişi

Gelişmeler çoğunlukla tanyeri ağarirken kapıyı çalar

Nice bolluk ve saadet devirlerini sona erdirmiştir

Talih yıldızlarının bazan yararlı ve bazan ters dönmesi

Dünya olaylarının akışı nice mülkü yok etmiştir.

Ki o mülk uzun bir dönem fayda ve zarar sağlamıştır.

Ey dünyaya yanak yanağa sokulan kişi, o baki değildir.

Akşamdan sabaha onun hayatından bir çok misafirler gelip geçer.

Dünyaya yanak yanağa sokulmaktan vazgeçer misin?

Ta ki cennette bakireler ile yanak yanağa gelebilesin.

Eğer ebedi cennet bahçelerine konmak istiyorsan

Sana gereken cehennemden emin olmamaktır.

»Ebû Ümamet-ül Bahilî (R.A.) der ki: «Hz. Muhammed’e (S.A.v.) Peygamberlik verildiği zaman, şeytanın yardakçıları iblise gelerek «Yeni bir peygamber gönderildi, yeni bir ümmet ortaya çıkıyor» diye haber verdiler.İblis yardakçılarına «Bu ümmet dünyayı seviyor mu» diye sorar. Yardakçıları ona «Evet» diye cevap verirler. Bunun üzerine şeytan yardakçılarına şunları söyler,

«Eğer dünyayı seviyorlarsa putlara tapmamaları benim için önemli değil. Ben geçe gündüz onlara sokulur ve ayartma gayretlerimi şu üç nokta üzerinde yoğunlaştırırım:

1 — Malı haksız yollardan kazanmak,

2 — Haksız ve günah yerlerde harcamak

,3 — Haklı yerlere yapılması gereken harcamanın önüne geçmek.

Zaten bütün kötütüklerin kaynağı da bu üç davranıştır.

» Adamın biri Hz. Ali’ye (R.V.) «Ya emirelmüminin, bize dünyayı anlat» der. Hz. Ali. adama şu cevabı verir, «Sana dünya hakkında ne söyleyeyim? Burada sıhhatli olan hastalanır, güvene kavuşan pişmanlığa düşer, yoksul düşen acıya mahkûm olur. Zenginleşen türlü sıkıntılarla yüzyüze gelir. Helal kazancın da hesaplaşma. haram kazancında azabı ve şüpheli kazancının da azabı vardır.

»Aynı soru başka bir sefer Hz. Ali’ye (R.A.) yine sorulur. Hz. Ali «cevabım kısa mı. uzun mu olmasını istersin» diye sorar, «kısa olsun» deyince Hz. Ali şöyle der. «Dünyanın helâli hesap haramı azabdır.

»Mâlik Ibni Dınâr (R.A.) buyurur ki: «Dünyadan korkunuz, yaman bir dişi büyücüdür o. Âlimlerin kalblerini bile büyüler.»Ebû Süleyman-üd Darânî (R.A.) buyurur ki: «Âhiretin yerleştiği bir kalbe dünya geldiği zaman Âhireti sıkıştırıp çıkarır. Fakat dünyanın yerleştiği bir kalbe Âhiret girdiği zaman onu sıkıştırmaz. Çünki Âhiret şe’ef ve nezâket sahibidir, ama dünya alçaktır.

»Bu benzetme dünya ve Âhiret zıdlığı hakkında ağır bir hükme varmaktadır. Seyyar İbni Hakem’in (R.A.) bu mevzudaki hükmünün daha doğru olacağını umarım. O der ki.

«Dünya ile Âhiret bir kalbde biraraya geldiği zaman hangisi baskın çıkarsa öbürü ona bağlı olur.

»Mâlik İbni Dinar (R.A.) buyurur ki:

«Dünya için ne kadar üzülürsen. Âhiret düşüncesi kalbinden o kadar uzaklaşır. Buna karşılık Âhiret hesabına üzüntü duyduğun ölçüde dünya derdinden uzak kalırsın.

»Mâlik İbni Dinar’ın yukardaki sözleri Hz. Ali’nin şu sözünden iktisap edilmiştir.

O şöyle der; «Dünya ve Âhiret iki kuma gibidirler. Birini hoşnut ettiğin kadar diğerini kızdırırsın,

»Hasan-ül Basrî (R.A.) buyurur:

«Allah’a yemin ederim, eski yıllarım öyle insanlar arasında geçti ki. onların gözünde dünya, üzerinde yürüdükleri topraktan deha az önemli idi. Dünya batmış mı. doğmuş mu. o tarafa mı yönelmiş, yoksa şu tarafa mı. Hiç umurlarında değildi.

»Adamın biri Hasan-ül Basrî’ye «şöyle bir adam hakkında ne dersin: Allah adama varlık vermiş, o da hem sadaka veriyor ve hem de yakınlarını kolluyor. Bu servetini bol harcayarak yaşaması doğru olur mu» diye sorar.

Hasan-ül Basrî «Hayır, doğru olmaz. Bütün dünya onun olsa’yine de zarurî ihtiyaçlarını karşılayacak şekilde hesaplı harcayarak biriken servetini fakirlik günlerine saklaması gerekir.» dedi.

Fudayl (R.A.) buyurur ki: «Eğer bütün dünya helâl olarak bana bağışlansa ve Âhirette ondan dolayı hesaba çekilmeyeceğim bana bildirilse yine de sizden biriniz önüne çıkan leşin elbisesine bulaşmasından nasıl tiksinip kaçınırsa ben de dünyadan öyle tiksinerek kaçınırdım.

»Bildirildiğine göre Hz. Ömer (R.A.) Şam’a gelince Ebû Ubeyde (R.A.) kendisini sade bir iple yularlanan bir devenin sırtında karşıladı.

Hz. Ömer Ubeyde’ye selâm verdikten sonra hatırını sordu. Sonra kaldığı eve vardı. Ortalıkta kılıcından, kalkanından ve binek takımından başka bir şey göremedi. Bunun üzerine Hz. Ömer, Ebû Ubeyde’ye «Biraz mal edinseydin» der.

Ebû Ubeyde’nin cevabı şu olur;

«Ey emiril müminin bunlar bizi mezara ulaştırır.

Süfyan-üs Sevrî (rahimehullahu) der ki. «Dünyadan bedenin için. Ahiretten de kalbin için al..

»Hasan-ül Basrî buyurdu ki; «Allah’a yemin ederim, İsrailoğulları önce Allah’a kulluk ettikleri halde dünyaya tutuldukları için sonradan puta tapmaya yöneldiler.

»Vehb (R.A.) der ki; «Bir kitabda okuduğuma göre dünya aklı başında kimseler için ganimet, cahiller için gaflet yeridir, oradan ayrılıncaya kadar onu tanıyamazlar, ayrıldıktan sonra yeniden oraya dönmek isterler, fakat dönemezler.

Lokmân-ı Hekim oğluna şöyle nasihat eder-. «Yavrum, dünyaya geldiğin ilk günden itibaren her geçirdiğin gün ile dünyayı arkada bırakıyor ve Âhireti karşılıyorsun.

Her gün adım adım yaklaştığın bir ev. adım adım uzaklaştığın evden sana daha yakındır.»Suayd İbni Mas’ud (R.A.) der ki:

«Dünyadan yana işleri gelişirken Âhiret konusundaki amelleri günden güne eksildiği halde bu durumdan hoşnut olan birini görürsen, bil ki, bu adam yüzüstü süründüğü halde farkında olmayan bir aldanmiştır.»Amr İbni As (R.A.) bir gün hutbede cemaate şöyle seslendi.

«Allah’a yemin ederim ki. Peygamberimizin uzak durduğu şeylere sizin kadar düşkün başka bir kavim görmüş değilim. Allah’a yemin ederim ki. Peygamberimiz (S.A.S.) yanında üç kişi varsa, bir şey almak için gelen, bir şey vermeye gelenden çok olurdu.

» Bir gün Hasan-ül Basrî. «Ey insanlar, hic şüphesiz. Allah’ın va’di gerçektir. O halde dünya hayatı sizi sakın aldatmasın. Ayartıcı şeytan da Allâh’ın bağışlayıcılığını ileri sürerek sizi aldatmasın» âyetini okuduktan sonra dedi ki.

«Dünya sizi aldatmasın» diye kim buyuruyor? (90) (20) Fatır Sûre-i CelileSi; 5. Dünyayı yaratan ve buna göre onu herkesten daha iyi tanıyan Allah buyuruyor. Sakın dünya meşguliyetlerine kendinizi kaptırmayınız. Cünki dünya o kadar oyalayıcıdır ki, insan kendisine bir meşguliyet kapısı açsa arkasından kendiliğinden nerede ise on meşguliyet kapısı daha açılır.

Zavallı ademoğlu, helâlinin hesabı ve haramının azabı olan bir yurttan hoşnut görünüyor. Oysaki, kazancını helâldan sağlasa hesaba çekilecek, haram yollardan sağlasa azaba çarpılcakdır.

Ademoğlu malını az görür, ama amelini az görmez. Dinine gelen musibeti umursamaz da dünyasına gelen musibete üzülür.

»Hasan-ül Basrî (R.A.) halife Ömer İbni Abdülâziz’e (R.A.) bir mektup yazdı, mektubda şöyle diyordu:

«Selâm üzerine olsun. sanki sen üzerine ölüm yazılıpta ölen son nesnesin.

»Ömer İbni Abdülâziz de ona şöyle cevap yazdı.

«Selâm üzerine olsun. Sanki sen dünyadasın ama hiç bir zaman varolmamışsın ve sanki sen Âhirettesin ve halen oradasın.

»FudayI İbni İyâz (R.A.) buyurdu ki: «Dünyanın girişi kolay, fakat çıkışı zordur.

»Ehli halden biri der ki: «Ölümü gerçek bilen kimseye şaşarım, nasıl sevinebilir? Cehennemi gerçek bilene de şaşarım, nasıl gülebilir? Dünyanın insanları nasıl değiştirdiğini görenlere şaşarım, ona nasıl güvenebilirler?

Kaderi gerçek bilenlere dahi şaşarım, niye hırsla didinirler?

»Bir gün iki yüz yaşında Neçrân’li bir ihtiyar Hz. Muâviye (R.A.)yı ziyaret etmeye gelir. Hz. Muâviye ona dünyayı nasıl bulduğunu sorar. İhtiyar şu cevabı verir, «Afet ve kıtlık yılları bolluk yılları, gün günü gece geceyi kovaladı kimi doğuyor, kimi ölüyor. Doğanlar olmasa insan soyu tükenecek, ölen de olmasa dünya insanlara dar gelecek.

>Bunun üzerine Hz. Muâviye ihtiyara «Ne dileğin varsa söyle» der.

İhtiyar Hz. Muâviye’ye der ki. «Geçen ömrü geri getirebilir, yahut yaklaşan eceli savabilir misin?

»Hz. Muâviye «Bunlara gücüm yetmez» diye cevap verir.

Bunun üzerine ihtiyar Muâviye’ye

«O halde senden hiç bir isteğim yok» der.

Dâvudel Taî (R.A.) buyurdu: «Ey ademoğlu! Emeline kavuştun diye seviniyorsun, ama ona ölümüne biraz daha yaklaşmak pahasına ulaşabildin. Sonra amelini erteledin, sanki o başkasının yararına imiş.

»Bişr (R.A.) buyurdu ki: «Allâh’dan dünyayı isteyen kimse Kıyamet Günü O’nun huzurunda uzun zaman dikili kalmayı istemiş demektir.

»Ebû Hazim (R.A.) buyurdu ki:

«Dünyada seni sevindiren her şeye Allah seni üzecek bir şey bitiştirmiştir.»

Hasan-ül Basrî buyurur:

«İnsanın ruhu dünyadan üç hasretle ayrılır:

1 — Biriktirdiklerine doymaz.

2 — Arzu ettiklerine kavuşamaz,

3 — Varmakta olduğu yere yeterince azık hazırlayamaz.

»Ehli Ma’rifetten birine «zenginliğe kavuştun» derler, o da «zenginliğe kavuşanlar, ancak dünya köleliğinden azad olunabilenlerdir» dîye cevap verir.

Ebû Süleyman (R.A.) buyurur ki:

«Kalbini Âhiret düşüncesi ile meşgul etmeyenler dünyaya yönelen azgın arzulara karşı direnemezler.

»Mâlik Ibni Dinar (R.A.) bir gün şöyle dedi:

«Dünya sevgisi üzerine hepimiz uyuştuk. Ne biribirimize iyiliği emrediyor ve ne de biribirimizi kötülükten alakoyuyoruz. Allah bizi bu durumda olduğumuz gibi bırakmaz. Allah’ın bize ne azab indireceğini keşke bilseydim!»

Ebû Hazım der ki. «Azıcık dünyalık insanı bir çok Âhiret emelinden alakor.

»Hasan-ül Basrî der ki, «Dünyaya önem vermeyiniz. Allah’a yemin ederim ki. dünya yalnız ona önem vermeyenlere yaramıştır. Allah bir kulun iyiliğini dilerse ona önce bir miktar dünyalık verir, sonra bir müddet arkasını keser. Verilen bitince yine verir. Kul dünyalığa önem vermez olunca o zaman ona bol bol verir.»

Ariflerden biri Allah’a şöyle duâ ederdi. «Ey senin iznin olmadan yere düşmesin diye göğü tutan Allah! Dünyayı tut ki, üzerime gelmesin.

»Muhammed Ibni Münkedir (R.A.) buyurdu ki,

«İnsan hiç bozmadan bütün günler oruç tutsa, hiç uyumadan geceleri ibadet ile geçirse, bütün malını sadaka olarak dağıtsa. Allah yolunda cihad etse ve Allâh’ın haramlarından kaçınsa, fakat Kıyamet Günü Allah’ın huzuruna getirilince onun için «Bu adam Allah’ın hor gördüğünü gözünde yüceltti ve Allah’ın önem verdiğini gözünde küçümsedi» denirse durumu ne olur, biliyor musun?

Hangimiz öyle değiliz ki! Hepimiz işlediği kusur ve günahlar ile birlikte dünyayı yüce görüyoruz.

»Ebû Hazım (R.A.) buyurdu ki: «Hem dünya ve hem de Âhiret kazancı çetinleşti. Âhiret kazancının zorluğu şundandır. O konuda yardım edecek kimse bulamıyorsun. Dünya kazancının çetinleşmesine gelince bu konuda nereye el atarsan senden daha önce konmuş bir eğri adam görürsün.

»Ebû Hüreyre (R.A.) buyuruyor ki: «Dünya, gök ile yer arasında eski bir torba gibi asılıdır. Allah onu yarattığı günden onu yok edeceği güne kadar «Yâ Rabb’i Ya Rabbi niye beni hor görüyor, tarafıma bakmıyorsun» diye devamlı olarak Allah’a seslenir.

Allah da ona «sus, ey hiçlik» diye cevap verir.»Abdullah İbni Mübarek (R.A.) buyurdu ki; «Bir taraftan dünya sevgisi, öbür yandan işlenen günâhlar kalbi kuşatmışlardır, iyilik ona nereden sızabilsin ki!» Vehb İbni Münebbih (R.A.) der ki, «Dünyanın herhangi bir şeyine kalbi sevinen kimse hikmetten sapmıştır. Azgın arzularını ayak altına alabilen kimse şeytanı gölgesinden ayırmış olur. Ameli, havai arzularına baskın çıkan kimse galiptir.

Bişr’e «Falan adam öldü» derler. O da «dünyada biriktirdi. Âhirele göçtü, kendine yazık etti» diye cevap verir. «O şunu şunu yapardı» deyip adam hesabına bir kac kalem iyilik sayarlar. Bişr der ki. «dünyalık biriktirme peşinde koştuğuna göre onların hiç bir faydası yok.

»Ariflerden biri der ki, «Dünya bizden nefret ettiği halde biz onu seviyoruz. Bir de bizi sevseydi o zaman ne yapardık acaba?

»Ehli hikmetten bir zata «dünya kimindir» diye sorarlar. O da «onun peşinden koşmayanlarındır» der.

«Peki Ahiret kimindir» diye sorarlar, o da «ona talip olanlarındır» diye cevap verir.

Yine ehli hikmetten bir zat der ki, «dünya bir yıkıntı yeridir. Onu onaranın kalbi daha köhne bir harabedir. Cennet bakımlı bir evdir. Onu arayan kalb ise daha alımlı bir ma’muredir.

»Cüneyd-ül Bağdadi (R.A.) buyurdu ki: «İmam-ı Şafii (R.A.) dünyada hak dili ile konuşan müritlerden idî. Bir mümin kardeşine Allah hakkında vaaz etti ve onu Allâhla korkutarak şunları söyledi, «Ey kardeşim! Dünya kaygan bir bataklık ve bir zillet yurdudur. Gösterişli yapıları yıkılışa doğru gider. Onun sakinleri mezarlık yolcularıdır. Düzeni dağınıklığa varır. Zenginliği fakirliğe çıkar. Oradaki bolluk kıtlıktır, kıtlığında ise bolluk vardır. Allâh’dan kork. O’nun sana ayırdığı rızka razı ol. Geçici yurdundan devamlı yurduna hazırlıksız göçme.

Cünki senin hayatın geçici bir gölge, yıkılıncaya yüz tutmuş bir duvardır. Amelini çok ve emelini az eyle.

»İbrahim İbni Edhem (R.A.) adamın birine «rüyada bir dirhem parayı mı. yoksa uyanık iken eline geçen bir dinar parayı mı tercih edersin» diye sorar.Adam «Tabii, uyanık iken elime geçen dinarı tercih ederim» diye cevap verir. İbni Edhem adama der ki. «Doğru söylemedin. Çünkü dünyada elde etmek istediğin her şey, rüyada elde etmek istediğin şey gibidir. Buna karşılık tercihini kazanmamış olan Âhiret ameli, uyanıkken ele geçecek şeyi istememen gibidir.

»İsmail İbni Ayyaş (R.A.) buyurdu ki; «Dostlarımız dünyaya Dişi domuz adını verirler de «bizden ırak ol ey dişi domuz» derlerdi. Bundan daha çirkin bir isim bulsalardı. dünyaya onu takarlardı.

»Kâ’b İbni Ahbar (R.A.) der ki; «Dünyaya öyle tutulacaksınız ki. ona ve halkına köle olacaksınız.»Yahya İbni Muaz-ür Razî (R.A.) der ki:

«Şu üç kimse akıllıdır:

«1 — Dünya ona yüz çevirmeden önce kendisi ona yüz çeviren,

2 — İçine girmeden önce mezarını hazırlayan,

3 — Huzuruna varmadan önce yaradanım hoşnutluğunu kazanan kimse.

Dünya öyle uğrusuzdur ki. içine dalman şurda dursun, onun özlemi bile seni Allah’a ibadet etmekten alakoyar.

>Bekir Ibni Abdulah (R.A.) der ki; «Dünyaya yine dünya ile karşı koymak isteyenler, saman ile ateşi söndürmeye kalkışanlar gibidirler.

»Bindar (R.A.) der ki; «Dünya düşkünlerini dünya peşine düşmemekten bahsederken gördüğüm zaman bilesin ki. onlar şeytanın maskaraları arasındadır. Dünyaya yönelenleri ihtiras ateşi yakar, küle çevirir. Ahirete yönelenleri Ahiret aşkı arıtıp yararlanılabilir sikke haline getirir. Allah’a yönelenleri Tevhit ateşi yakar, paha biçilmez bir cevher haline getirir.

»Hz. Ali (K.V.) buyurur ki:

«Dünya şu altı şeyden ibarettir:

1 — Yiyecekler,

2 — İçecekler.

3 — Giyecekler,

4 — Binekler,

5 — Nikâhlıklar.

6 — Güzel kokular

Yiyeceklerin en değerlisi baldır. Halbuki o bir sineğin yiyeceğidir. İçeceklerin en değerlisi sudur, ama onda iyi kötü herkes müsavidir. Giyeceklerin en değerlisi ipekdir oda bir böcek dokumasıdır. Bineklerin en değerlisi attır, onunda sırtında adam öldürülür. Nikâhlılıkların en değerlisi kadındır. Oda ciş yeri içinde cişyeridir. Kadın en güzel yerini ziynetler halbuki onun en çirkin yeri arzu edilir. Güzel kokuların en değerlisi Misk’dir. O ise kandır.»

Lütfen Paylaşın!
0Shares

BİR CEVAP YAZIN