TAHA SURESİ

31. Onunla arkamı kuvvetlendir.

31. Musa Aleyhisselâm, yedinci temennisi olarak da niyaz etti ki: Yarabbi!. (Onunla) Kardeşim Harun ile (arkamı kuvvetlendir) kuvvetimi sağlamlaştır, başarıya ermemi kolaylaştır.

32. Ve onu işimde ortak kıl.

32. Hz. Musa, sekizinci istirhamını da şöylece arzetti. Yarabbi!, (ve onu) kardeşim Harun’u (işimde) peygamberlik ve risalet vazifemde bana (ortak kıl) o da peygamberliğe kavuşmuş olarak bana gerektiği gibi yardım etmeğe muvaffak olsun.

33. Tâ ki, seni çokca tesbih edelim.

33. Musa Aleyhisselâm, ne için bu temennilerde, dualarda bulunduğunu da şöylece arzetmiştir. (Tâki) Yarabbi!, (senî çokca tesbih edelim) müsait vakitler bulup çokça namaz kılalım, ilâhî zatını yüceltmeye ve kutsallaştırmaya devam eyleyelim.

34. Ve seni çokca zikireyleyelim.

34. (Ve) Ey Yüce Yaratıcı!, (seni çokca zîkreyleyelim.) senin bir olan zatını ve kemâl, celâl, kibriya sıfatlarını tavsife devam edebilelim. Lisanımızı ve kalbimiz! senin zikir ve fikrinle aydınlatmaya ve süslemeye devam edip duralım.

35. Şüphe yok ki, sen bizi hakkıyla görücüsün.

35. Ey Yüce ve Ulu Mâbudumuz!. (Şüphe yok ki, sen bizi hakkiyle görücüsün) bizim bütün hal ve tavırlarımızı bilirsin, amellerimizdeki gayemizin Allah’ın rızasını kazanmaktan ibaret olduğu, mukaddes zatınca malumdur. Bizim bu temennilerimizin de Allah’ın dinine hizmet, diyanet nurunun ufuklara yayılmasını temine gayret maksadına dayanmış olduğunu hakkiyle bilirsin. Buna inanmışızdır.

36. Buyurdu ki: Ey Musa! Sana istediğin verilmiştir.

36. Bu mübarek âyetler, Musa Aleyhisselâm’ın yaptığı sekiz temenninin kabul edildiğini bildiriyor. Hz. Musa hakkında gerçekleşen birçok nimetlere işaret ediyor. Firavun’un şerrinden kurtulması için denize atıldığını, sonra da o düşmanının sarayında beslenildiğini anlatıyor. Diğer bir öldürme belasından da kurtarıldığını, bir takım imtihan devreleri geçirmiş olduğunu, bir müddet de Medyen diyarında kaldığını daha sonra da peygamber olarak Allah katında büyük bir imtiyaza erişmiş bulunduğunu beyan buyurmaktadır. Şöyle ki: Allah Teâlâ Hazretleri, Musa Aleyhisselâm’a tam bir iltifat ile vahyederek (buyurdu ki: Ey Musa!. Sana) bütün (istediğin) temennide bulunduğun şeyler (verilmiştir) onlar şimdi ve gelecekte meydana gelecektir. Çünkü o istenilen şeyler, meşrudur ve birer fayda icabıdır.

37. Ve andolsun ki, sana başka defada ihsanda bulunmuşuzdur.

37. (Ve) Cenab-ı Hak şöyle de vahiy buyurdu ki: Ey Musa!. (Andolsun ki) yani: Muhakkaktır ki, biz, yani ben Yüce Yaratıcı (sana başka defada ihsanda bulunmuşuzdur) seni bu temennilerinden başka daha nice nimetlere nail buyurmuşuzdur. Sana temennide bulunmadığın halde nice nimetleri ihsan buyuran bir Yüce Yaratıcı, artık sana buistediğin nimetleri de verecektir, onun lütuf ve keremi sonsuzdur.

38. Vaktaki, annene vahyolunacak şey’i vahyetmiştik.

38. Allah Teâlâ Hazretleri Musa Aleyhisselâm’a vaktiyle birçok nimetler ihsan buyurmuştu. Bunların başlıcası sekizdir. İşte bunlara işaret için buyuruluyor ki: Ya Musa!. (Vaktaki: Annene vahyolunacak şeyi vahyetmiştik.) Yani Hz. Musa’nın annesine ya rüyasında emredilmişti veya kalbine ilham yolu ile bildirilmişti ve yahut o zamandaki Şuayb Aleyhisselâm gibi bir Peygamber vasıtasiyle kendisine tebliğ edilmişti. Bu birinci ihsandır.

39. Şöyle ki: Onu tabut içine bırak sonra onu denize at. Hemen deniz de onu sahil bıraksın da onu bana da düşman ve ona da düşman olan, alıversin. Ve üzerine tarafımdan bir muhabbet bıraktım ki, hem de nezaretim önünde yetiştirilesin.

39. (Şöyle) ce vahyedilmişti (ki) Ey Musa’nın annesi!. (Onu) henüz dünyaya gelmiş olan Musa’yı (tabut içine bırak, sonra onu) o mâsum çocuğu tabut ile beraber (denize) nil nehrine (at) endişe etme (hemen deniz de onu sahile bıraksın da) yani: Bırakır da (onu) Musa’yı (bana da düşman ve ona da düşman olan) Firavun (alıversin) onu Nil nehrinden çıkartı? yanında beslesin. O mâsum çocuk öyle kendi hayatının düşmanı olan bir kötü kişinin yanında yetiştirilsin, Allah’ın takdirine hiçbir şeyin mâni olamıyacağı bu şekilde de tecelli etmiş bulunsun. “Yem” kelimesi, nehre, ırmağa ve büyük denize verilen isimdir. Hak Teâlâ Hazretleri Musa Aleyhisselâm hakkındaki ikinci ihsanını da şöylece beyan buyuruyor: (Ve) bu gayenin gerçekleşmesi ve tecavüzden korunman için de (üzerine tarafımdan bir muhabbet bıraktım ki,) Yani: Ya Musa!. Sen Allah’ın muhabbetine mazhar olduğun için, sana karşı insanların kalplerinde de bir muhabbet vücude getirdim ki, seni her görensever, sana karşı büyük bir muhabbetle duygulanır Bunun içindir ki; Firavun da eşi Asiye de o mâsuma karşı büyük bir sevgi duymuşlar, onun hayatına kastedememişler, bilakis onu yanlarında beslemişlerdir. Ve Cenab-ı Hak, üçüncü bir ihsanı olarak da buyuruyor ki: (Hem de nezaretim önünde yetiştirilesin) diye seni ya Musa!. Böyle korumuş, muhabbete nail kılmıştım, tâki Yüce Yaratıcının koruması, kollaması altında olarak büyüyüp gelişesin, bir şefkat ve lütufa nail olarak yetişesin.

40. O vakit ki, kız kardeşin gidip de diyordu ki; Ona bakacak bir kimse için size yol göstereyim mi? Artık seni annene döndürdük ki gözü aydın olsun da mahzun olmasın. Ve sen bir şahsı öldürdün, sonra seni o gamdan kurtardık ve seni fitneden fitneye uğratmıştık. Sonra Medyen ahalisi arasında senelerce kaldın, sonra da Ey Musa! Mukadder olduğu üzere bu muayyen zamana geliverdin.

40. Ey Musa!. Aleyhisselâm. Senin öyle denize atılman (o vakit) vâki olmuştu (ki) senin (kızkardeşin) Meryem, Firavun’un sarayına (gidip de diyordu ki, ona) o çocuğa (bakacak bir kimse için size delâlet edeyim mi?.) Şöyle ki: Daha yeni doğmuş olan Hz. Musa, denizden çıkarılmış, saraya alınmıştı, kendisine karşı kalplerde büyük bir şefkat ve muhabbet uyanmıştı. O mâsum çocuk ise hiçbir kadının memesini kabul etmiyordu. Kız kardeşi ise bir takip ile saraya gitmiş o mâsum kardeşini görmüş, bîgâne gibi görünerek ona bir münasip süt anne bulayım mı demiş, onlar da: Evet.. Bul demişlerdi. (Artık) Ey Musa!. (Seni annene döndürdük) sütanne bahanesiyle sana anneni kavuşturduk (ki) annenin (gözü aydın olsun da) senin ayrılığınla kalbi (mahzun olmasın) işte bu da dördüncü bir ilâhî ihsan idi. (Ve) Ey Musa!, (sen bir şahıs öldürdün) daha oniki yaşında iken bir İsrail’li ile mücadelede bulunan bir kıptiyi vurup defetmekisterken bir hata eseri olarak öldürmüş oldun (sonra seni o gamdan kurtardık) Firavun tarafından kısas yoluyla katledilmek cezasından seni kurtardık. İşte bu da beşinci bir ihsan bulunmuştur. (Ve) Ey Musa!. Düşün ki, (seni fitneden fitneye uğratmıştık) Şöyle ki: Hz. Musa, gençliğinde çeşit çeşit sıkıntılara uğramış, bunlardan birer ilâhî lütuf olarak kolaylıkla kurtulmuştur. Meselâ: Hz. Musa’yı annesi öyle bir senede doğurmuştu ki, Firavun o sene doğan İsrail oğullarının çocuklarını öldürüyordu, sonra onu annesi tabut ile denize atmıştı, sonra da annesinden başkasının memesini emmez olmuştu. Bir aralık da Firavun’un başına bir odun parçasını çarpmış, veya sakalını çekivermişti. Daha sonra da kıptiyi öldürmüş, Medyen’e kaçıp gitmişti. İşte bunlar birer fitne, birer musibet idi. Cenab’ı Hak ise onu bu fitnelerden kurtarmıştı. Bu da altıncı bir ilâhî ihsan idi. (sonra) Ey Musa!. Korka korka gidip (Medyen ahalisi arasında senlerce eyleştin) Hz. Musa Medyen şehrinde bulunan Şuayb Aleyhisselâm ile buluşmuş, onun kızıyla evlenmiş, Hz. Şuayb ile yirmi sekiz sene beraber oturmuş, bunun on senesi eşinin mehri yerine sayılmıştı. Bu da yedinci bir ilâhî ihsan idi. (Sonra da ey Musa!. Mukadder olduğu üzere) yani: Allah’ın takdir ettiği üzere kırk yaşında olduğun halde peygamberliğe nail olarak bu belirli zamana (geliverdin) yani: Böyle allah’ın nurunun tecelli ettiği ilâhî vahyin gelmeğe başladığı, peygamberlik ve risaletle müjdelendiğin bir mübarek vakte kavuşmuş oldun.

41. Ve seni kendi zatım için seçtim.

41. (Ve) Ey Resûlüm Musa!. (Seni kendi zatım için seçtim) seni peygamberlikle şeref lendirdim, tâki emirlerimi insanlara tebliğ edesin, bütün fiil ve hareketlerin Allah rızasını kazanmaya yönelik bulunsun. Bu da Hz. Musa hakkındaki sekizinci, büyük bir ilâhî ihsandan ibaret bulunmuştur. Ne yüce bir başarı!.

42. Sen ve kardeşin âyetlerimle git ve benim zikrimde kusur etmeyiniz.

42. Bu mübarek âyetler. Hz. Musa ile Hz. Harun’un mucizeler göstererek tam bir yumuşaklıkla Firavun’u imana davete görevli olduklarını bildiriyor. Ve Firavun’un aşırı şekildeki muamelesinden ve azgınlığından korkar olduklarını arzeden Hz. Musa ile Hz. Harun’a Hak Teâlâ’nın teminat vererek korkmamalarını emretmiş olduğunu beyan buyurmaktadır. Şöyle ki: Allah Teâlâ Hazretleri, Musa Aleyhisselâm’a vahyederek buyurdu ki: (Sen ve kardeşin) Harun (âyetlerimle) âsâ ve beyaz el gibi mucizeler ile (git ve benim zikrimdel kusur etmeyiniz) kutsal zatımı birlemeğe, tesbihe ve verdiğim nimetleri anmaya devam ediniz veya Firavun ile kavmine Allah’ın birliğini beyan ediniz, onları hak dine teşvike, küfürden sakındırmaya ve nefret ettirmeye çalışınız Canab-ı Hak’kın nelere razı olduğunu onlara açıkça bildiriniz, bu hususta asla gevşeklik göstermeyiniz.

43. Firavun’a gidiniz. Şüphe yok ki, o haddi tecavüz etmiştir.

43. Ey iki Yüce Peygamber!. (Firavun’a gidiniz) onu tevhid dinine davet ediniz. (Şüphe yok ki, o) Firavun (haddi tecavüz etmiştir.) pek azdırmıştır, kendi aczine, insanlığına bakınıyor da Rabblık iddiasında bulunmak cüretini gösteriyor, onu irşada çalışınız, hakkında ilâhî delil tamam olsun, bilgisizliğini mazeret makamına ileri sürmesine imkân kalmasın.

44. Ona yumuşakça söz söyleyin, belki öğüt dinler veya korkar.

44. Bununla birlikte (ona) o Firavun’a (yumuşakça söz söyleyin) nezaketle, yumuşaklıkla hitabediniz, şiddette, sert muamelede bulunmayınız. Çünkü şiddetle hitap, hak sözü kabule mâni olabilir, muhatabın kızgınlığını, inadını, kibrini artırabilir. Zaten vaizlerin vazifesi de tam biryumuşaklıkla hayır ister bir şekilde öğüt vermektir. Bununla birlikte Firavun, Hz. Musa’yı bir müddet sarayında beslemiş idi. Bunun bir hatırası olmak üzere de ona karşı yumuşaklıkla hitabedilip şiddetli bir lisan kullanılmaması muvafık görülmüş olabilir. Bu da bir ahlâkî fazilet eseridir.

45. Dediler ki: Ey Rabbimiz! Muhakkak biz korkarız ki, ya üzerimize şiddetle saldırır veya haddi tecavüz eder.

45. Hz. Musa ile Hz. Harun niyaz edip (dediler ki: Ey Rabbimiz! Muhakkak biz korkarız ki) Firavun, gerçekleşecek davet ve ihtarımıza karşı (ya üzerimize şiddetle saldırır) davetimizi tamamlamaya: Mucizelerimizi göstermeğe vakit bırakmadan alelâcele cezaya başlar, hayatımıza kasteder (veya haddi tecavüz eder) Yarabbi senin ilâhî şanına lâyık olmayan lakırdılara cür’et gösterir veya bize karşı kötülüğünde, kötü muamelesinde pek ileri gider.

46. Buyurdu ki: Korkmayın, şüphe yok ki, ben sizinle beraberim, işitirim ve görürüm.

46. Allah Teâlâ da (buyurdu ki: Korkmayınız) öyle kuruntulara düşmeyiniz (ben sizinle beraberim) yani: Sizin koruyucunuz, yardımcınız benim, sizi korurum, size yardım ederim ve sizin ile Firavun’un arasında cereyan edecek konuşmaları, muameleleri (işitirim ve görürüm) sizi mutlaka korurum, artık endişeye mahal yok. İbni Abbas Hazretlerinin yorumuna göre: Ben sizin dualarınızı işitirim, kabul ederim, sizin aleyhinizde ne istenildiğini de bilir, red eylerim. İlâhî zatım, sizden habersiz değildir. Artık üzülüp kederlenmeyiniz.

47. Haydin ona varıp da deyiniz ki, şüphe yok biz Rabbin iki resûliyiz, artık İsrail oğullarını bizimle beraber gönder ve onlara işkence etme, biz sana muhakkak Rabbin tarafından mucize ile geldik. Selâm ise hidayete tâbi olankimse üzerinedir.

47. Bu mübarek âyetler, Hz. Musa ile Hz. Harun’un gidip Firavun’u ne şekilde imana davet edeceklerini bildiriyor ve Firavunun sorusuna cevap olarak âlemlerin Rabbi Hz. Allah hakkında Musa Aleyhisselâm’ın vermiş olduğu malûmat” beyan buyurmaktadır. Şöyle ki: Allah Teâlâ Hazretleri Hz. Musa ile Hz. Harun’a vahy ederek buyurdu ki: (haydin ona) Firavuna (varıp) ona (deyiniz ki, şüphe yok biz Rabbin iki resûliyiz) onun ilâhî katından gönderilmiş iki elçiyiz. (artık İsrail oğullarını bizimle beraber gönder) yani: Onları serbest bırak, esaret altında tutma, bizimle beraber Şam’a gitmelerine mâni olma (ve onlara işkence etme) onları meşakkatli işlerde istihdam eyleme, onların doğan çocuklarını zaman zaman öldürüp durma (biz sana muhakkak Rabbin tarafından mucize ile geldik) bizim peygamberlik iddiamız, öyle kuvvetli delile dayanmaktadır, bizim Allah tarafından gönderilmiş olduğumuz öyle hârikalar ile desteklenmiş bulunmaktadır. (Selâm ise hidayete tâbi olan kimse üzerinedir) yani: Allah Teâlâ’nın ve meleklerin selâmı iâhî din ile vasıflanmış olan zatlara mahsustur. Veyahut dünyevî ve uhrevî selâmet, cenab’ı Hak’kın varlığını tasdik, gösterdiği yolu takip eden zatlara aittir. Artık bunu düşünüp de buna göre hareket çizgisini tâyin etmelidir.

48. Muhakkak bize vahyolundu ki, şüphe yok azap, yalanlayan ve yüz çeviren kimse üzerinedir.

48. Musa Aleyhisselâm, Firavuna şöylece de bir ihtarda bulundu: (Muhakkak, bize) Allah tarafından (vahyolundu ki, şüphe yok azap) dünyevî ve uhrevî azap ve ceza, Cenab’ı Hak’kın âyetlerini, onun Peygamberlerini (tekzib eden) yalan sanan, onları kabulden (yüz çeviren kimse üzerinedir) Hz. Musa, bu tehdidini hikmetli bir şekilde ifa etmiş, bu azabın inkâr ettiği takdirde Firavunun başınageleceğini açıklamayıp bunu umumî bir şekilde ihtar buyurmuştur.

49. Firavun dedi ki: O halde Ey Musa! Sizin Rabbiniz kimdir?

49. Hz. Musa’nın bu beyanatına karşı Firavun da (dedi ki: O halde Ey Musa!. Sizin Rabbiniz kimdir?.) siz hangi zatın elçisi bulunuyorsunuz?. Siz kimin azabından inkârcıları korkutuyorsunuz?. Firavun kibirli, ilahlık iddiasına cüretkâr olduğu için âlemlerin Rabbini inkâr ederek böyle bir soru sormaya cesarette bulunmuştu. Bununla birlikte kalbine düşen bir korku etkisiyle olmalıdır ki, o iki muhterem Peygambere karşı fazla şiddet göstermeğe cür’et edememişti. Şu da düşünülebilir ki, kendisini mucizelere dayanarak irşad etmek isteyen zatlara karşı tartışmada bulunmayıp da akılsızca bir şiddet ve kabalık göstermeği insanlığa muvafık görmemişti. Bu hâdise artık İlim ve İslâmiyet iddiasında bulunanların da herhangi bir tartışma sahasında haddi aşarak kabaca yerli yersiz konuşmalarda bulunmalarının asla uygun olamıyacağına bir işaretten boş değildir.

50. Hz. Musa dedi ki: Rabbimiz o zattır ki, her şeye hilkatini vermiş, sonra da doğru yolu göstermiştir.

50. Musa Aleyhisselâm da Firavun’a cevaben (dedi ki: Rabbimiz o zattır ki, her şeye hilkatini vermiş) yaratmış olduğu çeşitli mahlukata lâyık, uygun olan şekilleri, sûretleri, azaları ihsan etmiş, her hayat sahibine kendi cinsinden eşini vücude getirmiş ve her biri için muhtaç olduğu şeyi yaratmıştır. (Sonra da doğru yola göstermiştir.) bütün mahlûkatına istifade edecekleri yolları bildirmiş, kendilerine birer kabiliyet, birer yaratılış kuvveti vermiş, hattâ hayvanları, bitkileri dahi birer kabiliyete, birer büyüme ve gelişme özelliğine sahip kılmıştır. Velhâsıl: Bütün bu kâinatı güzelce tefekkür eden, bunlardaki muhtelifkabiliyetleri, gayeleri güzelce düşünen ve kendisinin bir zerreyi bile yoktan var etmeğe kâdir olmadığını bilen insaflı bir insan, artık bir Yüce Yaratıcının, bir âlemlerin Rabbinin varlığında, kendisinin de Allah’ın bir mahlûku olduğunda asla şüphe edemez. İşte Musa Aleyhisselâm, böyle veciz bir ibare ile Âlemlerin Rabbinin varlığına, İlim ve hikmetine, kudret ve büyüklüğüne delil getirmiş, o insanın acizliğini görmeyip de Rablık iddiasında bulunan kibirli Firavun’u uyandırmak, irşad etmek istemiştir.

51. Firavun dedi ki: Öyle ise evvelki ümmetlerin hali neden ibarettir?

51. Bu mübarek âyetler, Firavun’un kendisine yöneltilen delillere karşı apışıp kalmış olduğundan sözü başka bir yola çekmek için eski kavimlerin tarihî hallerini sormaya başlamış olduğunu bildiriyor. Hz. Musa’nın da maziye karışmış kavimlere ait asıl bilginin Allah katında sâbit olduğunu ifade ederek asıl vazifesi olan Allah’ın birliği delillerini yine getirmeye başlamış olduğunu gösteriyor. Cenab’ı Hak’kın da insanları nasıl yaratmış ve tekrar nasıl vücude getireceğine dikkatleri çekerek Firavun’un mucizeleri kabulden ne kadar kaçınmış olduğunu bildirdiğini beyan buyurmaktadır. Şöyle ki: Firavun, Musa Aleyhisselâm’ın kuvvetli beyanatını görünce onun Peygamberliğinin doğru olduğu, kendisinin de ilahlık vasfına sahip olmayıp âdi bir insan bulunduğu meydana çıkacağından korkmuş, Hz. Musa’yı tarihî hikâyeler ile meşgul etmek istemiş idi. Binaenaleyh (dedi ki:) Ya Musa!. (Evvelki ümmetlerin hali neden ibarettir?) vaktiyle Nuh, Hud, Salih kavimleri gibi putlara tapanlar dünyadan gitmişlerdir, onların tarihî halleri nedir?. Onların zamanlarında ne gibi hâdiseler olmuştur, onlara ait hikâyeleri bize anlatmaz mısın?.

52. Hz. Musa da dedi ki: Onlara ait bilgi. Rabbimin katında bir kitaptadır ki, Rabbimhata etmez ve unutmaz.

52. Hz. Musa da Firavun’a cevaben (dedi ki: Onlara) o eski kavimlere (ait bilgi, rabbimin katında, bir kitapta) Levh-i Mahfuzda (dır ki,) o bize nisbetle gaip bilgilerindendir, aradan asırlar geçmiştir. Cenab-ı Hak onlara dair bize peygamberlik görevimizle ilgili olmak üzere ne bildirmiş ise biz ancak o miktarını biliriz, tafsilâtı Allah’ın ilmine aittir (Rabbim) o âlemin Yaratıcısı Hazretleri ise hâşâ (hata etmez) o gayıpları pek iyi bilendir, başlangıçta hiçbir şeyden habersiz olmaz, unutmuş bulunmaz ve hiç bir şeyi daha sonra da (unutmaz) onda hatâ ve unutkanlık asla düşünülemez, onun ilmî, ezelîdir, ebedîdir, bütün mevcudatı, mukadderatı kuşatmıştır. Fakat Ey Firavun!. Düşün ki: Senin gibi insanlar, hem sapıklığa düşerler, hem de nice şeyleri unuturlar. Artık siz nasıl olur da ilahlık iddiasına cesaret edersiniz?. Âlemlerin Rabbi Yüce Allah’ı tasdik etmezsiniz?.

53. O Yüce Yaratıcı ki: Sizin için arzı bir beşik kıldı ve orada sizin için yollar açtı ve gökten bir su indirdi. Artık onunla muhtelif bitkilerden çiftler çıkardık.

53. Musa Aleyhisselâm, Cenab-ı Hak’kın birliği, yaratıcılığı hakkındaki delilleri, pek açık kanıtları yine beyana devam ederek dedi ki: (o) Yüce Yaratan, bir Rabbülâlemindir (ki, sizin için) Ey insanlar!, (arzı) yer küresini (bir beşik kıldı) yeryüzündeki her yeri insanlardan her biri için bir döşek, bir ikametgâh yaratmış oldu. (ve orada) yeryüzünde ey insanlar!. (Sizin için yollar açtı) karaların, derelerin, dağların aralarında yollar vücude getirdi, sizin için kolaylık verdi, istediğiniz yerlere çıkıp gidebilirsiniz. (Ve gökten) bulutlardan (bir su) bir yağmur (indirdi de artık onunla) o su ile (muhtelif bitkilerden) çeşitli arazi mahsüllerinden (çiftler) birbiriyle ilgili, çeşit çeşit ekinler, sebzeler, meyveler meydana (çıkardık) bütün bu kudret harikaları, eyinsanlar biliniz ki, Allah’ın yaratıklarından başka değildir. Cenab-ı Hak, bu yaradılışın büyüklüğüne işaret için buyuruyor ki: Bütün bunları ben Yüce Yaratıcı vücude getirdim, insanların istifadeleri için yaratmış oldum. Artık bunların kadrini bilip bunları yaratmış olan Yüce Yaratıcıyı tasdik etmek onun için şükür secdesine kapanmak icabetmez mi?.

54. Yiyiniz ve hayvanlarınızı otarınız, şüphe yok ki, bunda akıl sahipleri için ibretler vardır.

54. Evet.. Allah Teâlâ buyuruyor ki: O çeşitli, birçok geçim kaynağı olan şeyleri muazzam kudretimle vücude getirmekteyim, artık ey kullarım!. Onlardan (yiyiniz ve hayvanlarınızı) birnice bitkilerin çıktığı alan olan yeryüzünde (otarınız) onlardan istifadeye çalışınız, (şüphe yok ki, bunda) bu çeşitli kudret eserlerinde, bunların böyle vücude getirilmelerinde (akıl sahipleri için ibretler) Kâinatın Yaratıcısı Hazretlerinin varlığına, birliğine, kudret ve azametine dair açık deliller, kanıtlar (vardır.) Evet.. Akıllı, mütefekkir olan her insan, gözleri önünde parlayan çeşit çeşit kudret eserlerini, bunların yaradılışındaki hikmet ve faydayı dikkate alınca bunları yaratan bir Yüce Yaratıcının varlığına kani olur, kendisinin de Allah’ın bir mahlûku olduğunu bilerek kulluk görevini ifaya çalışır, dünyasını da, ahiretini de temine gayret eder durur, öyle Firavun gibi bencil olarak ilahlık iddiasında bulunmaz, kendi cehaletini, aşağılığını bütün âleme karşı teşhir edip durmaz.

55. Sizi o yerden yarattık ve sizi ona döndüreceğiz ve sizi ondan diğer bir defa daha çıkaracağız.

55. İşte Allah Teâlâ Hazretleri, kullarına ebedî hayatı hatırlatmak ve dünyevî varlıkların, menfaatlerin haddızatında birer gaye olmayıp bunların ahiret menfaatlerini temine birer vesile olduğuna işaret için buyuruyor ki: Ey insanlar!. (Sizi o yerden yarattık) yani: Sizin aslınız topraktır. Çünkü beşeriyetin ilk babasıAdem topraktan yaratılmıştır. Diğer insan fertleri de yine vasıtalı olarak topraktan yaratılmakta demektir. Çünkü insanın maddesi olan meni vesaire yeryüzünün yetiştirdiği gıda maddeleri sayesinde vücude gelmektedir. (Ve) Ey İnsanlar!. Unutmayınız ki, (sizi ona) o toprağa (döndüreceğiz) öldükten sonra topraklara defnolunacaksınızdır. (Ve sizi ondan dîger bir defa daha çıkaracağız.) Kıyamet kopunca bütün vücut organlarınızı toplayıp birleştirerek kabirlerinizden kaldıracak, mahşere sevkedeceğizdir. Artık bu kâinatta tecelli eden Allah’ın kudretini güzelce düşünenler, insanlığın böyle yeni bir hayata kavuşacağını asla inkâr edemezler ve uzak göremezler.

56. Yemin olsun ki, biz ayetlerimizin hepsini ona gösterdik. Böyle iken o yalanladı ve kaçındı.

56. Allah Teâlâ Hazretleri, bu kadar kudret eserlerine karşı küfründe, cehaletinde ısrar etmiş olan Firavunun ne kadar sapıklık içinde kalmış olduğunu teşhir için şöyle buyuruyor: (Yemin olsun ki, biz âyetlerimizi) Hz. Musa’ya ihsan etmiş olduğumuz mucizeleri, onların (hepsini ona) o Firavun’a (gösterdik) o inkârcı herif Musa Aleyhisselâm’ın gösterdiği çeşitli mucizeleri görmüştü ki: Bunlar, âsâ, beyaz el, denizin yarılması, dağın parçalanması gibi hârikalar idi. (Böyle iken) bu kadar hârikalar gösterilmiş olduğu halde (o) Firavun bu mucizeleri (yalanladı) onları birer sihir saydı, (ve kaçındı) Allah’ın dinini, onun birliğini kabulden ve gösterilen mucizeleri tasdikten yine yüz çevirdi, küfründe ısrar edip durdu. Deniliyor ki: Musa Aleyhisselâm, nice hârikaların, mucizelerin Allah’ın kudreti ile meydana gelebileceğini ve geçmiş Peygamberlerin ümmetlerine göstermiş oldukları âyetleri, hârikaları, Firavun’a bildirmişti. İşte bu bakımdan da bütün âyetler, mucizeler Firavun’a gösterilmiş, hikâye edilmişdemektir.

57. Firavun dedi ki: Ey Musa! Sen geldin mi ki, bizi sihrin ile yurdumuzdan çıkarıveresin.

57. Bu mübarek âyetler, Hz. Musa ile Firavun arasında geçen konuşmayı ve Hz. Musa’ya karşı cephe alabilmesi için Firavun’a verilen mühleti bildiriyor ve Firavun’un kendisini müdafaa için nasıl hilelere başvurmuş olduğunu beyan buyurmaktadır. Şöyle ki: Firavun, Musa Aleyhiselâm’ın metanetini, mânevî heybetini görünce büyük bir korkuya düştü de (dedi ki:) Ey Musa!. (Sen geldin mi ki, bizi sihrin ile yurdumuzdan) Mısır’dan (çıkarıveresin?.) Bizim mülkümüzü, hâkimiyetimizi elde edesin?. Kıpti taifesinin bütün yurdunu, bütün varlığını elde etmiş olasın?.

58. O halde biz de sana onun misli bir sihir elbette getireceğiz. Artık bizim aramızla senin aranda bir buluşacak vakit tâyin et ki, o bizim de senin de caymayacağımız düz bir yer olsun.

58. (O halde) Ya Musa!. Maksadın öyle bizi yurdumuzdan çıkarıp atmak ise andolsun ki, (bîz de sana onun) o senin gösterdiğin sihrin (benzeri bir sihir elbette) meydana (getireceğiz) sana karşılık vereceğiz. (Artık bizim aramızla senin aranda bir buluşacak vakit) bir münüasip yer (tâyin et ki, o) öyle va’d ve tâyin edilecek şey (bizim de senin de caymayacağımız düz bir yer olsun) her iki gruba göre eşit bir sahadan ibaret bulunsun, ortaya çıkacak hâdiselerin görülmesine mâni bir vaziyette bulunmasın.

59. Hz. Musa dedi ki: Size va’d edilen vakit, ziynet günü ve insanların toplanacağı kuşluk zamanıdır.

59. Musa Aleyhisselâm da (dedi ki: Size va’d edilen vakit) aramızda cereyan edecek olan tartışma ve münakaşa zamanı (ziynet günü) dür yani: Âşûra günü veya Nevruz günüdür veyahut insanların bayram edinipziynetlendikleri bir özel gündür. (Ve insanların toplanacağı kuşluk zamanıdır.) çünkü böyle bir vakitte yapılacak şeyler, herkesçe görülebilir, şöhret bulur, hak batıldan ayrılmış, hakikat meydana çıkmış bulunur.

60. Artık Firavun, dönüp gitti, bütün hiylesini topladı, sonra geliverdi.

60. (Artık) bu beyanat üzerine (Firavun dönüp gitti) Hz. Musa’dan ayrıldı, onun emrine boyun eğmedi, kendisini kurtarmak, küfrünü devam ettirebilmek için (bütün hiylesini topladı) her tarafta bulunan sihirbazları Mısır’a getirtip kendisi için müdafaa tedbirleri almak istedi. (Sonra) da va’d edilen vakit, sihirbazlar ile beraber (geliverdi) bütün taraftarlarını, yardımcılarım başına toplamış bulundu.

Lütfen Paylaşın!

0Shares

BİR CEVAP YAZIN