MERYEM SURESİ

61. Adn cennetleri ki, Rahman kullarına gıyaben va’d buyurmuştur. Şüphe yok ki, onun va’di vücuda getirilmekte bulunmuştur.

61. Evet.. Onların nail olacakları cennetler (Adn cennetleri) dir ki, yani: Daimî bir ikametgâh olan, içinde bir daha çıkarılmayacak bulunan bir kısım cennetler, ebedî bağlar ve bahçelerdir ki, onları (rahman) olan Yüce Yaratıcı Hazretleri (kularına gıyaben va’d buyurmuştur) yani: O cennetler o kullara göre şimdilik gayıp bir halde bulunmaktadır, onu görememektedirler. Yahut o kullar, o cennetlerden gaib oldukları halde sırf ilâhî dinin verdiği habere binaen o cennetlere inanmış bulunurlar. (Şüphe yok ki., onun va’dı vücude getirilmekte bulunmuştur.) Allah Teâlâ haşâ va’dinden dönmez. İşte o müminlere de bu cennetleri va’d buyurmuştur. O müminler bu cennetlere elbette kavuşacaklardır.

62. Orada faidesiz lakırdı işitmezler, ancak selâm işitirler ve onlar için orada sabah ve akşam rızıkları da vardır.

62. Artık o mümin zatlar (orada) o adn cennetlerinde (faidesiz lakırdı işitmezler) boş yere söz söyleyip durmazlar (ancak selâm işitirler) yani: Kendilerine Allah tarafından veya melekler tarafından veya birbirleri tarafından verilen selâmı işitirler, iltifat edici sözleri işitmek nimetine kavuşurlar. (Ve onlar için) o cennetlere giren zatlar için (orada) o cennetlerde (sabah ve akşam) yani sürekli olarak (rızkları da vardır) yani: Dünyaya görebelirli vakitlerde yemek, içmek temin edildiği gibi cennetlerde de böyle belirli vakitlerde nimetlere erişmiş bulunacaklardır. Yoksa cennette gece ve gündüz yoktur, belki orası ebedî olarak nur ve aydınlık içinde bulunmaktadır.

63. O, o cennettir ki, ona kullarımızdan takva sahibi olanları vâris kılarız.

63. (O) vasıfları bildirilen yüce makam (o cennettir ki, ona kullarımızdan takva sahibi olanları) küfrden sakınıp, İmân ile vasıflanmış bulunanları (vâris kılarız) o cennetleri onlara ihsan ederiz, orada ebedî bir şekilde selâmet ve saadet içinde yaşar dururlar, İşte imanın mükâfatı. Deniliyor ki: Kâfirlerin imân ettikleri takdirde nail olacakları makamlara da onlar küfr üzre öldükleri takdirde müminler vâris olacaklardır. Yani o makamlar da müminlere verilecektir. Cenab-ı Hak cümlemizi İmandan ayırmasın. Amin..

64. Ve Cibril’i Emin demiştir ki Biz inemeyiz, ancak Rabbin emri ile ineriz. Ve önümüzde ve ardımızda ve bunların arasında ne varsa hepsi o’nun içindir ve Rabbin unutkan değildir.

64. Bu mübarek âyetler, her şeyi hakkiyle bilen Allah Teâlâ’nın emri olmadıkça Cibril’i Emin’in Kur’an âyetlerini indirmeğe selahiyeti olmadığını bildiriyor ve Cenab-ı Hakka kulluk arzına devam edilmesini emrediyor. Kendilerinin yoktan yaratılışlarını düşünmeyen bir takım gafil kimselerin öldüklerinden sonra dirilmelerini inkâr ettiklerini beyan ve onları uyanmaya davet edip inkârcı olanların nasıl müthiş bir ahiret azabına uğrayacaklarını ihtar etmektedir. Şöyle ki: Resûl-i Ekrem’den ashab-ı Kehf e, Zülkarneyine ve ruha dair bilgiler istemişlerdi. O Yüce Peygamber de bu hususa dair kendisine hemen ilâhî vahyin ineceğini ümit etmekte bulunmuştu. Fakat bu beklenilen ilâhî vahy, kırk veya elli gün kadar gecikti. Bu gecikmeden müteessir olan şanı yüce peygamber, bunun sebebini Cibril’iEmin’den sordu, o’da bu gecikmenin hikmetini gösteren, bu âyeti kerimeyi tebliğ etti. (Ve biz inemeyiz) yani: Biz ilâhî vahyi tebliğe memuruz. Fakat biz kendi kendimize her istediğimiz zaman yer yüzüne inip ilâhî vahyi tebli edemeyiz. (Ancak Rabbin emri ile) ineriz, ne vakit bize emr ederse o vakit gelir, taşıdığınız vahyi tebliğ ederiz. (Ve önümüzde ve ardımızda ve bunların arasında ne varsa) hepsi (o’nun içindir) yani: Geleceğe ait olan ahiret işleri de, maziye karışan dünya işleri de ve ahiret ile dünya arasındaki hâdiseler de bütün Allah Teâlâ’nın iradesine tabidir. Binaenaleyh o’nun emri olmadıkça biz bir yerden diğer bir yere gidemeyiz ve istediğimiz zaman yere inemeyiz. (Ve Rabbin unutkan değildir) o’nda unutmak düşünülemez. Binaenaleyh Ey Yüce Peygamber!. Seni de şüphe yok ki, unutmuş değildir. Dilediğin vahyin hemen gelmemiş olması, mutlâka bir hikmet ve fayda gereğidir. Artık ilâhî vahyin gecikmiş olmasından dolayı üzülme.

65. Göklerin ve yerin ve onların arasında olanların Rabbidir. Binaenaleyh o’na ibadet et, o’nun ibadeti için sabr ve sebat eyle. Sen o’nun için hiçbir benzer bilir misin?

65. Evet.. Cenab-ı Hak için hâşâ unutmak tasavvur olunamaz. Çünkü Yüce Yaratıcı, bütün (göklerin ve yerin ve onların arasında olanların Rabbidir) hepsinin de Yaratıcısıdır, sahibidir, koruyucusudur. Artık o Yüce, mukaddes Yaratıcı hakkında gaflet, unutmak nasıl tasavvur olunabilir?, (binaenaleyh) Ey Yüce Peygamber!, (o’na) Kerem sahibi Mabûduna (ibadet et, onun ibadeti için sabır) ve sebat (eyle) ilâhî din yolunda meşakkatlere tehammülde bulun; vahyin gecikmeye uğramasından dolayı üzülme, kâfirlerin dedikodusundan müteessir bulunma o Hikmet Sahibi Yaratıcı, seni herhalde koruyacak ve himaye buyuracaktır. (Sen) ey Yüce Peygamber!, (o’nun için) o Kâinatın Yaratıcısıiçin (hiçbir benzer bilir misin?.) o’ndan başka ibadete lâyık, yaratıcılık sıfatına sahip bir zatın varlığını tasavvur edebilir misin?. Elbette ki, bilemez ve tasavvur edemezsin?. Binaenaleyh o Yüce Yaratıcın elbetteki, seni unutmaz, seni mağlûp bırakmaz, sana indirdiği vahyin gecikmeye uğraması da elbette o’nun bir hikmeti gereğidir. Artık sen kendini teselli et, o’na ibadet ve itaate devamet. Dünyevî ve uhrevî selâmet ve saadet senin için takdir edilmiştir.

66. Ve insan der ki: Öldüğüm zaman mı ileride diri olarak çıkarılacağım.

66. (Ve insan der ki) Allah’ın dininden mahrum kalan herhangi bir inkârcı şahıs iddiada bulunur ki: (Öldüğüm zaman mı ileride diri olarak) mezarımdan (çıkarılacağım?.) Bu mümkün mü?. İşte ilâhî kudreti düşünmeyen bir câhil, böyle ahiret hayatını inkâra cür’et eder. Bu âyeti kerime Ebu cehl veya Übeyyibni Half hakkında nâzil olmuştur. Bununla beraber bu âyetle kıyameti inkâr eden bütün kâfirler kasdedilmiştir. Übeyyibni Half, birgün eline çürümüş bir kemik almış, ufalamış Muhammed -Aleyhisselâma bunun tekrar dirileceğini iddia ediyor demişti.

67. O insan hiç düşünmez mi ki; Biz onu evvelce yarattık, halbuki, o hiçbir şey değildi.

67. Cenab-ı Hak da öyle inkârcı, Allah’ın kudretini takdirden mahrum kimselere karşı haşr ve neşrin gerçekleşeceğine delil olmak üzere buyuruyor ki: (o insan hiç düşünmez mi ki, biz onu evvelce yarattık) onu dünyaya getirdik, ona hayat verdik. (Halbuki, o hiçbir şey değildi.) Artık onu öyle yoktan var eden bir Yüce Yaratıcı, onu öldürdükten sonra tekrar var edemez mi?. Ne gaflettir ki, birçok insanlar kendi yaradılışlarını bile hiç düşünmüyorlar. Hangi bir şeyi iade etmek, o şeyi evvelce yoktan var etmeğe göre daha kolay değil midir?.Ba’s = Öldükten sonra tekrar diriltmek hakkında bu âyeti kerime kadar kısa, fakat pek kuvvetli bir delil tasavvur olunamaz. Deniliyor ki: Bütün mahlukat toplansa ba’s hakkında bu âyeti kerime kadar kısa fakat bu derece kuvvetli, makul bir delil meydana getirmeğe kâdir olamazlar.

68. Evet.. Rabbine andolsun ki onları ve şeytanları elbette toplayacağızdır. Sonra da onları muhakkak ki, cehennemin etrafında dizüstü hazırlamış olacağız.

68. Evet.. Rabbine andolsun ki, onları (o kıyameti, haşr ve neşri inkârcı olanları (ve) onları aldatmış olan (şeytanları elbette) yeniden diriltip (haşr edeceğizdir) onları mahşerde toplayacağız (sonra da onları muhakkak ki, cehennemin etrafında dizüstü hazırlamış olacağız) onların bu müthiş vaziyetlerini bütün insanlar göreceklerdir. Dinsizliğin o pek fecî akibeti, gözler önünde pek korkunç, ateşin bir manzara teşkil edecektir. “Cisiy” dizleri üstüne çökmüş kimseler demektir.

69. Sonradan her fırkadan rahmana karşı ziyadece mütekebbir serkeş olanı muhakkak ki, şiddetle yakalayacağız.

69. (Sonra da her fırkadan) aynî mezhebde bulunan bir taifeyi yani (rahmana) kendilerini yaratmış, yaşatmış, dünyada beslemiş olan Yüce Yaratıcıya (karşı çok kibirli) serkeş, haddi aşmış (olanı muhakkak ki, şiddetle cezalandıracağız) yani: Cehennemin etrafında toplatılmış bulunanların küfr ve isyan itibariyle daha fazla ileri gitmiş olanları hakkında cehennem azabı da o nisbette fazla olacaktır. Meselâ: Onu bunu sapıklığa, küfür ve isyana sevk etmiş olan bir dinsizin azabı, başkalarının sapmasına sebebiyet vermemiş bir dinsizin azabına oranla daha ziyade olacaktır. “İtiy” isyan, böbürlenmek haddi aşmak demektir.

70. Sonra elbette ki biz, cehenneme giripyanmağa daha lâyık olanı da şüphe yok, daha ziyade biliriz.

70. (Sonra elbette ki, biz) yani: Azamet ve kudreti sonsuz olan ben Yüce Yaratıcı (cehenneme girip yanmağa evlâ) daha lâyık (olanı da şüphe yok, daha ziyade biliriz.) Evet.. muhakkak ki, cehenneme kimlerin atılacağını ve onların arasında hangilerinin daha çok azabı hak etmiş olduğunu ancak Allah Teâlâ hakkiyle bilir, haklarında ilâhî adaleti tam manasiyle tecelli eder. Bu hakikatı, bu adaletin tecellisini bütün ahirete sevkedilecek olan insanlar göreceklerdir. “Sıliy” ateşe girip yanmak demektir.

71. Ve sizden bir kimse yoktur ki, illâ oraya uğrayacaktır. Bu, Rabbin tarafından hüküm ve kaza buyurulmuş bir şeydir.

71. Bu mübarek âyetler, bütün insanlığın kıyamet gününde cehennemin müthiş manzarasını seyredeceklerini ve takva sahibi olan zatların selâmet sahasında bulunup zalimlerin cehenneme Bulacaklarını bildiriyor. Kâfirlerin müslümanlara karşı dünyevî varlıklariyle üstünlük iddiasında bulunduklarını, halbuki, eski devirlerde yaşamış, daha çok mülk ve servete sahip bulunmuş olan kâfirleri o varlıklarının helâkten kurtaramamış olduğunu ihtar buyurmaktadır. Şöyle ki: (Ve) Ey insaları. (sizden bir kimse yoktur ki) gerek mümin ve gerek kâfir olsun (illâ oraya) o cehenneme veya onun ateşin manzarasını gösteren bir sahaya (uğrayacaktır) o cehennemi her halde görmüş olacaktır. (Bu) uğrayış (Rabbin tarafından hüküm ve kaza buyurulmuş bir şeydir) Allah’ın takdiri böyle tecelli etmiştir, mutlaka gerçekleşecektir. Evet.. Cenab-ı Hak, bir mutlak hâkimdir, her takdiri bir hikmete dayanmaktadır. Yarın ahirette cehenneme bütün insanları toplayacaktır. İyi, mümin olanlar, o cehennemi seyretmek için içerisine girseler de onlar için ocehennem bir gülistan gibi asla bir zarar vermiyecektir. Çünkü ateşteki ve diğer şeylerdeki tesirleri yaratan, Allah Teâlâ’dır. Dilediği zaman onu derhâl giderir. Nitekim dünyada da ateşi Hz. İbrahim’e bir soğuk ve selâmet kılmıştır. Kâfirler ise artık cehennem ateşi içinde ebedî olarak kalıp azap çekeceklerdir. Yahut bütün insanlar cehennem sahasında toplanacaklardır. Müminler o müthiş cehennemden emin olduklarını bilerek sevinçleri kat kat artacak, kendilerinin ne kadar gıbtaya şayan bir halde bulunduklarını daha mükemmel bir şekilde anlamış olacaklardır. Cehenneme sevkedilecek olanlar da ne kadar büyük bir felâket ve uğursuzluk içinde kaldıklarını anlayarak tasavvurların üstünde elemler, kederler içinde çırpınıp duracaklardır.

72. Sonra sakınmış olanları kurtuluşa erdiririz. Zâlimleri de orada dizleri üstüne çökmüş bir halde bırakırız.

72. Evet.. Bütün insanlar öyle toplanıldıktan (sonra) dünyada iken (sakınmış olanları) küfüden günahlardan Sakınmış olan mümin, iyi kulları (kurtuluşa erdiririz) cennete sevkederiz. (Zâlimleri de) dünyada iken küfrleriyle, günahlarıyla nefislerine zulüm etmiş olanları da (orada) o cehennemde (dizleri üstüne çökmüş bir halde bırakırız) artık kâfir olarak ölmüş olanlar, o cehennemde ebedî bir şekilde kalacaklardır. Fakat Cenab’ı Hak’kın birliğini, yaratıcılığını, mabûtluğunu ve dinini tasdik eden, kalbinde zerre miktarı dahi olsa bir hayır bulunan bir kimse de günahlarından dolayı cehenneme atılacak olsa da bu geçicidir, sonunda cehennemden çıkarılacak yine cennete sevkedilecektir. Nitekim birçok âyetler, hadisler bunu bildirmektedir.

73. Onlara ayetlerimiz açık açık okunduğu zaman kâfir olanlar, imân etmiş olanlara dediki: İki gruptan hangisi makamca daha hayırlıdır, meclisce daha güzeldir?

73. (Onlara) o mümin ve kâfir olan insanlara (ayetlerimiz) Kur’an’ı Kerim’in ahirete ve insanlığın geleceğine ait beyanatı (açık açık okunduğu zaman) o Kur’an’ın lâfızlarındaki açıklık, i’câz ve mânâsındaki yücelik görüldüğü zaman (kâfir olanlar, İmân etmiş olanlara) bir cehalet eseri olarak (dedi ki: iki gruptan) bizimle sizden (hangisi makamca daha hayırlıdır?.) hangimizin ikametgâhlar! daha büyük daha faidelidir?. Ve bizimle sizden hangisi (meclisce daha güzeldir?.) Hangimizin toplanıp da sohbette, danışmada bulunduğu yerler daha muhteşem, daha gönül açıcıdır.

§ Nediy; nâdi, bir topluluğun danışmak için toplanacakları meclis demektir. Asrı saadetteki bir takım müşrikler, kendilerini İslâm dinine davet eden müminlere karşı kibirlice bir vaziyet alıyorlar, kendilerinin dünyevî varlıklarına güvenerek fakir müslümanlara karşı böyle bir iddiaya cüret gösteriyorlardı. Demek istiyorlardı ki: Eğer hak sizin tarafınızda olsa idi sizin servetiniz, ikametgâhlarınız bizimkilerden aşağı bir halde bulunmazdı. Bu cahiller, kendilerinin fanî varlıklarına büyük bir kıymet veriyorlardı, onların hakikat gözünde hiçbir ehemmiyeti olmadığını düşünemiyorlardı, onları o geçici varlıkları elbette ki, kurtaramıyacaktı. Onlar tarihden de bir ibret dersi almıyorlardı.

74. Halbuki, biz onlardan evvel nice asırlar ahalisini helâk ettik ki, onlar eşyaca ve manzara itibariyle daha güzel idiler.

74. (Halbuki, biz onlardan evvel nice asırlar) ahalisini (helâk ettik ki,) onların yurtları, eserleri görülüp durmaktadır. (Onlar) o eski asırlar ahalisi (eşyaca) dünya malı bakımından (ve manzara itibariyle) şimdikilerden (daha güzel idiler) onlar ne kadar san’at eserleri bırakıp gitmişlerdir. Öyle olduğu halde onlarıbu dünyevî varlıkları mahv ve yok olmaktan kurtaramamıştır. İşte ad, Semud gibi kavimler bu cümledendir. Eğer dünyevî bir varlığın Allah katında büyük bir kıymeti olsa idi o kavimleri helâk buyurmazdı. Artık şimdi de öyle fanî varlıklarına güvenerek dinî vazifelere karşı cephe alan kimseler, o tarihî facialardan bir ibret dersi almalı değil midirler?.

§ Ri’y: Güzel manzara, güzel durum, temiz elbise demektir.

75. De ki: Her kim sapıklık içinde ise onun için rahman uzattıkça uzatsın onlara dilediklerini versin ne ehemmiyeti var! Ne zaman ki va’d olunduklarını, ya azabı veya kıyamet gününü görürler, artık mekânca daha şerli ve yardımcılarca daha zayıf kim olduğunu bilmiş olacaklardır.

75. Bu mübarek âyetler, müslümanlara karşı varlıklariyle övünerek cephe alan inkârcıların ne kadar dünya varlığına sahip olsalar da sonunda pek acıklı felâketlere uğrayacaklarını ihtar ediyor, inananlara ve hidayete erenlere ise pek mükâfatlı, pek hayırlı bir geleceğe nail olacaklarını müjdelemektedir. Şöyle ki: Yüce Resûlüm!. O servetlerine, mevkilerine güvenen inkârcılara (de ki: Her kim) sizin gibi (sapıklık içinde ise) küfr ve dalâlet ile vakit geçirmekte ise (onun için rahman) ihsanı sonsuz olan Kâinatın Yaratıcısı (uzattıkça uzatsın) diledikleri dünya varlığını versin, ne ehemmiyeti var?. Yani: O Hikmet Sahibi Yaratıcı, böyle kimselere derece derece helâke götürmek üzere birçok nimet verir, onların ömürlerini uzatır, servetlerini arttırır. Fakat bunlar geçicidir, uhrevî sorumluluğu gerektirir. Artık bunlar ile iftihar etmeleri uygun değildir. (Vaktaki) o dünyevî varlıklarına aldanıp hakkı kabul etmeyenler, Allah tarafından (va’d olunduklarını) tehdit etmek için vaad olunan şeyleri, yani (ya azabı) müslümanların kendilerine galip gelmeleriyle kahrolunacaklarını veya berzahtaki azabı(veya kıyamet gününü) o inkâr ettikleri -ahiret âlemini (görürler) dünyada varlıklarından hiçbir fâide göremez olurlar. (Artık mekânca) ikametgâhca, yurt vesairece (daha şerli) daha yaramaz, hayırdan daha uzak (ve yardımcılarca daha zayıf) yardımdan, imdada yetişeceklerden daha mahrum (kim olduğunu bilmiş olacaklardır) artık iki gruptan haddızatında hangisinin daha üstün, hangisinin hakikî bir servete ve yardıma nail olduğunu anlayacaklardır. Hidayete, saadete ermiş olan zatların o küçümsemiş oldukları inanlardan ibaret olduğu belirmiş olacaktır.

76. Allah Teâlâ hidayete erenlere hidayeti arttırır ve bâki olan salih ameller ise Rabbin katında sevapca da hayırlıdır, âkibetce de hayırlıdır.

76. Evet.. (Allah Teâlâ hidayete erenlere) İmana muvaffak olanlara (hidayeti arttırır) onları dinin yüceliğine şahitlik eden nice kudret eserlerini görmeğe, ilâhî âyetleri okuyup anlamaya mazhariyetiyle kalplerini ziyadece nurlandırır, sevaplarını kat kat artırır (ve) şüphe yok ki; (bâki olan salih ameller ise) beş vakit namaz gibi, Kur’an’ı Kerim’i tilâvet gibi, kalplerde parlayan temiz inançlar gibi, hak yolundaki cihadlar gibi, Allah katında makbul muameleler ise (Rabbin katında sevapca da hayırlıdır) mükâfatları pek çoktur (âkîbetçe de hayırlıdır) onların faideleri, mükâfatları ahiret âleminde devam edip duracaktır. İnkârcıların kanaatlarınca hayır kabul edilen bir takım fâni, gayrı meşrû varlıklar, servetler ise çabucak yok olucudur, onların uhrevî faideleri yoktur, bilakis mesuliyeti gerektirir. Artık onlara aldanıp da müminlere karşı muhalefette bulunmak, kibirlice bir vaziyet almak nasıl, uygun olabilir?

77. Gördün mü o kimseyi ki, bizim âyetlerimizi inkâr etti ve dedi ki: Elbette bana mal ve velet verilecektir.

77. Bu mübarek âyetler, haşır ve neşri inkâreden bir kâfirin alay yoluyla söylemiş olduğu şeyleri bildiriyor. Öyle gaybı bilmeyen ve bir ilâhî vaade nail bulunmayan bir şahsın sözlerinin tesbit edileceği azabının da artırılacağı, kendisinin her türlü varlıktan mahrum kalarak tek başına mahşere sevkedileceğini ihtar buyurmaktadır. Şöyle ki: (Gördün mü) ne kadar şaşılacak şey (o kimseyi ki,) o inkârcı şahsı ki (bizim âyetlerimizi) bizim büyüklüğümüze, haşir ve neşre kadir olduğumuza dalâlet eden kudret eserlerimizi ve özellikle uhrevî hayatı bildiren Kur’an’ın beyanlarını (inkâr etti) küfre düştü (ve) bir alaycı eda ile (dedi ki:) eğer kıyamet koparsa, başka bir âleme gidilirse (elbette bana mal ve velet verilecektir) orada da büyük bir varlık sahibi olacağım. Bak!. Şu cahilin bu garip iddiasına, kendisine ne büyük bir kıymet veriyor!.

78. Gayba vâkı mı olmuş, yoksa Rahmanın katında bir ahd mı edinmiş?

78. Bu cahil, gururlu şahıs (gayba vâkıf mı olmuş?) o kadar mı şanı yükselmiş de Cenab’ı Hak’ka mahsus olan gayb ilmini kendisi de öğrenmiş!, (yoksa Rahmanın katında) Cenab-ı Hak’kın huzûrı ilâhîsinde kendisi için mal ve evlât verileceğine dair (bir ahd mı edinmiş?.) bir ilâhî va’de nail mi olmuş ki, böyle bir iddiaya cür’et ediyor?

79. Hayır öyle değil, ne diyeceğini elbette yazacağız ve onun için azabı arttırdıkça arttıracağız.

79. (Hayır öyle değil) o cahil şahıs, bu iddiasnıda, bu temennisinde hata ediyor!. Kendisine bir kıymet vermiş oluyor, biz onun (ne diyeceğini elbette yazacağız) meleklere emredip yazdıracağız, onları koruyarak onlar ile kendisini ahirette azaba uğratacağız. (Ve onun için azabı arttırdıkça artıracağız) bu iddiası yüzünden de azabı artacak, devamedip duracaktır.

80. Ve onun dediklerine biz vâris olacağız ve o bize tek başına gelecektir.

80. (Ve onun) öyle boş bir iddiada bulunan şahsın (dediklerine) onun yanında bulunan mal ve evlada (biz vâris olacağız) onun ölümü ile bunlar elinden tamamen çıkmış bulunacaktır. (Ve o) şahıs (bize) kıyamet gününde (tek başına gelecektir) dünyadaki malından, evlâdından da istifade edemiyecektir. Nerede kaldı ki ahirette ayrıca mala, evlada sahip olabilsin!. Artık öyle gafilce, alay edercesine hareketlere, lakırdılara son vererek biraz da ciddî şekilde ebedilik âlemini düşünmek icabetmez mi?. Nedir bu gaflet, bu inkâr?.

§ Rivayete göre bu âyetler, As bin Vail hakkında nazil olmuştur. Habbâb ibnü’l-erret demiştir ki: Benim As’da alacağım var idi, kendisinden istedim, dedi ki: Yok, vallah Muhammed’i -Aleyhisselâm- inkâr etmedikçe onu sana vermem. Ben de dedim ki: Yok vallahi. Ben Muhammed’i -Aleyhisselâm-ı ne hayatımda, ne öldüğümde, ne de yeniden diriltileceğim anda inkâr etmem. As da dedi ki: O halde ben de diriltilecek miyim?. Dedim ki: Evet.. Diriltileceksin. O da -alaycı bir eda ilededi ki: Öyle ise ben diriltileceğim zaman gel, benim orada malım da evlâdım da olur, sana borcumu veririm. İşte Aşın bu lakırdısı üzerine bu âyetler nâzil olup onu reddetmiştir.

Lütfen Paylaşın!
0Shares

BİR CEVAP YAZIN