MÜDDESSİR SURESİ

43. Dediler ki: biz namaz kılanlardan olmadık.

43. O suçlular da bu vaziyetlerine ait dört sebep beyanı için (Dediler ki;) Yâni: Muhakkak, diyeceklerdir ki: (biz namaz kılanlardan olmadık) Dünyada iken namazın farziyetine itikat etmemiş olduğumuz için ona kılanlara katılmış bulunmadık, bu birinci sebep.

44. Ve yoksullara yiyecek verir de olmadık.

44. İkinci sebep olarak da dediler ki: (Ve yoksullara yiyecek verir de olmadık.) Kendi mallarımızdan Allah’ın fakir kullarına yardımda bulunur değil idik. Mâlî vazifeleri de yerine getirmiş bulunmadık.

45. Ve biz bâtıla dalanlar ile beraber dalan kimseler olmuştuk.

45. (Ve) Yine dediler ki: (biz bâtıla dalanlar ile beraber dalan kimseler olduk.) Meselâ: Bir takım inkârcı, edepsiz kimseleri taklit ederek güzel i’tikattan, ahlâki temizlikten mahrûm kaldık, o dinsizlerin sözlerine bakarak Yüce bir Peygamber hakkında hâşâ yalancı, sihirbaz, mecnun dedik, Kur’an-ı Kerim hakkında da, sihir, şiir, kehanet eseri demek cehâletinde, alçaldığında bulunduk. Bu da üçüncü sebep.

46. Ve biz cezâ gününü yalanlar olmuştuk.

46. (Ve) Dördüncü sebep olmak üzere de dediler ki: (ve biz ceza gününü) bir hesap ve suale tâbi olacağımızı (yalanlar olmuştuk.) kıyametin vuku bulacağına inanmıyorduk.

47. Bize ölüm gelinceye değin.

47. (Bize ölüm gelinceye değin..) Biz öyle bâtıl bir kanaatte bulunmuş idik. Fakat ölünce ne kadar yanlış kanaatlerde, uygunsuz hareketlerde bulunmuş olduğumuzu anladık. Ne yazık ki: Kaybedileni telâfi etmeye imkân kalmamış oldu.

48. Artık onlara şefaat edecek olanların şefaati bir fâide verecek değildir.

48. Bu mübârek âyetler, verilen öğütleri dinlemeyip kaçınan, vahşîce bir vaziyette bulunan inkârcı kimselerin pek çirkin ruh hâllerini ve lâyık olmayan temennîlerini teşhîr ediyor ve kendilerine hiçbir şefaatin fâide veremeyeceğini bildiriyor. Kur’an-ı Kerim’in ilâhî bir öğüt olduğunu, onu isteyenlerin dinleyip yararlanacaklarını ve azamet ve kudret sâhibi olan Cenab-ı Hak’kın dilemediği kulların o ilâhî kitaptan istifâ’de edemeyeceklerini beyan buyurmaktadır. Şöyle ki: (Artık onlara) O inkârcı şekilde yaşayıp ölüp gidenlere (şefaat edecek olanların şefaati bir fâide verecek değildir.)

Yâni: Öyle dinsizler hakkında faraza şefaat edip de onların azaptan kurtulmalarını istirhamda bulunacak zâtlar bulunsa da bu şefaat, Allah katında makbul olmaz. Çünkü: Onlar, o inkârlarından dolayı ebedî şekilde Cehennemin azabına uğramış bulunacaklardır.

49. Onlar için ne var ki: Öğütten yüz çeviriyorlar?

49. (Onlar için) O inkârcı topluluk için (ne var ki, öğütten yüz çeviriyorlar?.) Resûl-i Ekrem’in verdiği nasihatleri dinlemez kimseler olmuşlardır. Okunan Kur’an-ı Kerim’i dinlemiyorlar, ondan yararlanmak istemiyorlar

50. Sanki onlar, ürkmüş yaban eşekleridir.

50. (Sanki onlar) Öyle hakkı kabulden kaçınan beyinsiz inkârcılar (ürkmüş yaban eşekleridir) öyle vahşî hayvanlar kabilinden bulunuyorlar.

51. Aslanlardan firar etmiştir.

51. Onlar: (Arslanlardan firar etmiştir.) Gibi bir vaziyet almaktadırlar. Kuran âyetlerini dinlememek için öyle kaçınmaktadırlar. Öyle akla ve mantığa uymayan bir vahşîyce hareketten geri duramıyorlar.
“Kasvere” Arslan demek olduğu gibi av için ok atan cemaat ve pek kuvvetli erkeklerden bir tâife mânâsını da ifade eder.

52. Yok: Onlardan her biri diler ki: Kendisine neşredilmiş sahifelere verilmiş olsun.

52. (Yok) Onlar, Kur’an-ı Kerim’in yüceliğini takdîr edemezler, onlar büyük bir inat ve cehâlet içinde yaşarlar, (onlardan her biri diler ki: Kendisine neşredilmiş sahifeler verilmiş olsun.) Kendisine de gökten açıkça yazılmış kitaplar indirilsin. Rivâyet olunuyor ki: Ebû Cehil ve etrafındaki bir cemaat, demişler ki: Yâ Muhammed!. -Aleyhisselâm- Biz sana inanmayız, meğer ki, bizden her birine gökten bir kitap getiresin ki: Her birimizin adına yazılmış olsun ve sana tâbi olmamız, âlemlerin Rabbi tarafından emredilmiş bulunsun.

53. Hayır.. Doğrusu onlar âhiretten korkmazlar.

53. Allah tarafından da onlara kınamak için buyruluyor ki: (Hayır!.) Onlara öyle sahîfeler verilmez, (doğrusu) Onlar, hiçbir vakit (âhiretten korkmazlar.) onu inkâr eder dururlar. Kalpleri kararmış, gözleri mânen kör kesilmiştir. Bundan dolayıdır ki: .Nasihat dinlemezler. Yüce Peygambere itaat etmezler.

54. Yok yok.. Şüphesiz ki: O, bir öğüttür.

54. (Yok yok) İş o kâfirlerin sandıkları gibi değildir. Kur’an-ı Kerim, bir seçilmiş sihir, bir şiir kabilinden olmaktan uzaktır. (Şüphesiz ki: O) Kur’an-ı Kerim (bir öğüttür.) Allah tarafından kullarını uyandırmak için ihsân buyrulmuş bir nasihattir ki, ona tâbi olmak, o sâyede kulluk vazifelerini öğrenip gereği ile amel etmek icabeder.

55. Artık kim dilerse onu okuyarak öğüt alır.

55. (Artık kim dilerse) Cenab-ı Hak’kın kullarından kim arzuda bulunursa, kim o apaçık kitabın yüce kadrini bilip kendi ebedî men’faatini temin etmek isterse (onu) o Kur’an-ı Kerîm’i (okuyarak öğüt alır.) o sâyede hayatını düzeltmiş, istikbâlini temîn etmiş bulunur.

56. Maamafih düşünüp tefekkür edemezler, meğer ki, Allah dilesin, kendisinden korkulacak olan ve mağfiret buyurmaya ehil olan da ancak O Kerem Sahibi Yaratıcıdır..

56. (Maamafih) Hiç bir vakit insanlar, hakkıyla (düşünüp tefekkür edemezler) Kur’an-ı Kerim’in yüceliğini takdîr ederek ondan nasihat almış bulunamazlar (meğer ki, Allah dilesin) Cenab-ı Hak kendilerine muvaffakiyet ihsân buyursun. Binaenaleyh hiç bir insan, kendi varlığına güvenip durmamalıdır, dâima Cenab-ı Hak’ka yalvararak muvaffakiyetlere erişmesini o kerîm Mâbudundan niyâz etmelidir. Çünkü (kendisinden korkulacak olan) Kendisinin azabından çekinilerek himâyesine sığınılacak zât (da ancak O) ezeli, yüce olan Kerem sâhibi Yaratıcı (dır.) Buna inanıyoruz.. Artık bütün kullar için gereklidir ki, o pek Yüce Yaratıcımızın azabından korkarak titreyelim, onun af ve keremini temennîden, niyâzdan geri durmayalım, her hususta muvaffakiyeti o Kerîm Mâbudumuzdan istirhamda bulunalım.
Başarı Allah’tandır.

Lütfen Paylaşın!
0Shares

BİR CEVAP YAZIN