MÜDDESSİR SURESİ

29. İnsan için çok yakıcıdır.

29. Ve Cehennem (İnsan için çok yakıcıdır.) onun vücudunu yakar, derilerini kapkara eder, renklerini değiştirip durur.
“Levvaha” Bir şeyin dışını, ve etrafını simsiyah eden şey demektir.
“Beşer” de insan mânâsına olduğu gibi cildin dış kısmı demek olan “beşere”nin çoğuludur.

30. Onun üzerinde on dokuz bekçi vardır.

30. (Onun) O cehennem ateşinin (üzerine on dokuz) bekçi, meleklerden “Cehennem hazenesi” denilen memurlar (vardır.) yâni: On dokuz seçkin melek veya o kadar sınıf melekeler o cehennem üzerine gözcü tâyin edilmiş bulunmaktadır.
Sahabe-i Kirâm’dan olan “Berae” den rivâyet olunduğu üzere Yahudilerden bir cemaat, Peygamberimizin bâzı ashâbından cehennemin bekçilerini sormuşlar, onlar da “Allah ve Resûlü en iyi bilir” demişler, bunun üzerine Cibrîl-i Emîn gelmiş, bu âyet-i kerîmeyi indirmiştir. “Tefsirül’merağı”.

31. Ve biz Cehennemin muhafızlarını meleklerden başka kılmadık ve onların adetlerini kâfir olanlar için ancak bir imtihan kılmış olduk. Tâ ki: Kendilerine kitap verilmiş olanlar, iyice öğrensinler. Ve iman etmiş olanlara da iman arttırsın ve kitap verilmiş olanlar ile mü’mîn bulunanlar, şüpheye düşmesinler. Ve kalplerinde bir maraz bulunanlar ile kâfirler de desin ki: Allah bu misâlle ne demek istemiştir? işte Allah, dilediği kimseyi böyle sapıklığa düşürür ve dilediği kimseye de hidâyet nasîp buyurur ve Rabbin ordularını ancak kendisi bilir ve o, insan için ancak bir öğüttür.

31. Bu mübârek âyet, Cehennemin işlerini idareye, muhafazaca memur olan zatların meleklerden ibaret olduğunu bildiriyor. Onların muayyen bir miktarda olmalarının hikmetine işaret buyuruyor. Bu beyanat sayesinde kitap ehlinin ve mü’mînlerin imânlarını arttıracaklarını, şek ve şüpheden uzak olacaklarını ve bir kısım tereddütlü ve kâfir kimselerin dedikodularını ve Allah’ın dilemesîle bir kısım kimselerin sapıklığa ve bir kısım kimselerin de hidayete ereceklerini haber veriyor ve Âlemlerin Rab’binin ordularının miktarını Yüce Zatından başkalarının bilemeyeceklerini beyan buyurmaktadır.

Şöyle ki: Yüce Yaratıcı buyuruyor (ve biz) yâni: Kudret ve büyüklükle vasıflanmış olan yegâne zatını (Cehennemin muhafızlarını) bekçilerin, işlerini idare edenleri (meleklerden başka kılmadık) çünkü melekler, insanlar ile ve cinler ile aynı cins değildirler, tamamen tarafsızdırlar, pek büyük bir kuvvet ve heybete sahiptirler. Lâzım gelen azapları tatbike güç yetirmektedirler.

Kendileri nûranîdirler. Cehennemin sıcaklığından vesâireden etkilenecek bir yaratılışta değildirler, onlara karşı muhalefete cehennem ehli güç yetiremezler, (ve onların sayılarını) onun öyle on dokuz bulunmasını (kâfir olanlar için ancak bir imtihan kılmış olduk.) o kâfirler, bu sayıdaki hikmeti anlayamazlar, bunu imkânsız görürler, bunu az görerek alay ederler, artık bu inkârları da haklarında bir imtihan olmuş, kendilerine bu yüzden de ilâhî azabın gelmesine bir sebep bulunmuştur. Nitekim Ebû Cehil kâfiri, bu sayı ile alay etmiş, biz onlardan daha kuvvetliyiz, daha çoğuz, onları biz kendi kuvvetlerimizle darmadağın edebiliriz diye saçmalamıştı.

Ve Cenab-ı Hak, meleklerin cehenneme muhafız tâyin edilmiş olmalarının bir hikmetine de işaret için şöyle buyuruyor: (tâ ki, kendilerine kitap verilmiş olanlar) yâni: Vaktîle Tevrat ve İncil kitaplarına nâil olup onları okumuş bulunan Yahudi ve Hıristiyan zümreleri (yakin getirsinler) bunun Kur’an-ı Kerim’de de zikredilmiş olduğunu görerek bu hususta ki kanaatleri kuvvetlensin, Maamafih onların kitaplarında o meleklerin on dokuz olduğu bildirilmişti, şimdi bunu eski kitaplardan habersiz bulunan ve okuyup yazması bulunmayan Hz. Muhammed, Aleyhisselâm da Kur’an-ı Kerim vasıtasîle haber veriyor.

Artık Muhammed Aleyhisselâm’ın da ilâhî vahye mazhar Yüce bir Peygamber olduğunu kitap ehlinin yakinen bilmesi icabetmektedir. (Ve) Bu Meleklerin böyle varlığı haber veriliyor, tâ ki: (îman etmiş olanlara da îman arttırsın) Son Peygamberi tasdik edenler, bu hakikati de öğrenerek buna da inansınlar, kendilerince îman edilecek şeyler, arttırılmış bulunsun. Yâhut Son Peygamberin haber verdiği bu hakikati kitap ehli de bilip itirafta bulundukları için şimdi bu haberden dolayı Hz. Muhammed Aleyhisselâm’ı da, onun teblîğ ettiği Kur’an-ı Kerim’i de tasdik ederek îmanlarını artırsınlar, kuvvetlendirsinler, risâlet-i Muhammediyeyi inkâra cür’et etmesinler. (Ve) Cehennem muhafızlarının bu miktarı böylece bildirilmiştir.

Tâ ki: Kendilerine vaktîle (kitap verilmiş olanlar ile) Yahudi ve Hıristiyan zümrelerîle (Mü’mîn bulunanlar) Hz. Muhammed Aleyhisselâm’ın peygamberliğini tasdik eden mü’minler artık (şüpheye düşmesinler) böyle bir
sayı, diğer semâvî kitaplarda bildirildiği cihetle artık bu husustaki itikatları son derece kesinlik mertebesinde bulunsun, kendilerine bir şüphe gelmesin (ve kalplerinde bir hastalık bulunanlar ile) şek ve münâfıklık şüphesinden kurtulamayanlar ile (kâfirler de) Peygamberleri, semâvî kitapları ve dinî delilleri inkâr etmeye devam edenler de, (desin ki: Allah bununla) bu kadar az bir sayı ile, bu kadar sınırlı muhafızların varlığını beyan etmekle (bir mesel olarak ne demek istemiştir?) bu garip bir ifade, bundan Allah’ın maksadı nedir, diye alaycı bir tarzda inkâra cür’et etmiş olsunlar. İşte o inkârcıların böyle düşünüp konuşmaları da haklarında bir imtihandır.

Bir şiddetli azabı hak etmelerine bir vesîledir, (işte Allah dilediği kimseyi böyle sapıklığa düşürür) hak bir sözü anlamaktan mahrûm bırakır. Evet.. Öyle kimseler, kendi kötü tercihlerinden ve aslî yaratılışlarına muhalefetlerinden dolayı böyle hakikatleri inkâra düşürürler, bu yüzden cezaya uğratılırlar.

(Ve) O Hikmet Sâhibi Yaratıcı (dilediği kimseyi de) irâdesini, temiz yaratılışını zâyi etmeyen her hangi bir kuluna da (hidâyet nâsip buyurur.) Nitekim Peygamber Efendimizi ve ona nâzil olan Kur’an-ı Kerimi tasdik eden, kulluk vazifelerini yapmaya gayret gösteren zâtlar, böyle bir hidâyete kavuşmuşlardır. (Ve Rab’bin ordularını) çeşitli sınıflara ayrılmış olan mahlûkatını, onların sayılarının miktarını (ancak kendisi bilir.) bunların hepsini de, hepsinin varlık hikmetini de ayrıntılı bilmek, ancak Hikmet sâhibi Yaratıcıya mahsustur. İnandık… Bu ilâhî beyan, Ebû Cehil gibi kâfirleri red için bir cevap teşkil etmektedir. Çünkü: Onlar bu on dokuz melek ile ne kast olunuyor, o kadar kimseler, cehennemin nasıl bekçileri olabilir, diye pek câhilce lâkırdılarda bulunmuşlardı. Bu ilâhî beyan ise Cenab-ı Hak’kın daha nice kuvvetlere, çeşitli mahlûkata sâhip olduğunu bildiriyor.

O cehennem muhafızlarına yardım edebilecek nice kuvvetlerin varlığına işaret ediyor. (Ve) Cenab-ı Hak buyuruyor ki: (o) Cehennem, onun vasıflarına dair verilen bilgi veya o cehennem muhafızlarının sayılan, onların varlığının bildirilmesi (insan için ancak bir öğüttür.) aklını, fikrini güzelce kullanan
bir insan, bu gibi beyanattan büyük bir ibret dersi alır, bunu düşünerek Allah’ın kudretini tasdîk eder, meleklerin vesâirenin varlığındaki hikmeti itiraf ederek güzel bir kanaate sâhip bulunur. İşte insana yakışan da böyle bilgili bir ruh hâline erişmektir.

32. Hâyır: And olsun aya.

32. Bu mübârek âyetler, Cehennemin inkâr edilemeyeceğine and ile işaret ve inkârcıları tehdîd ediyor. Herkesin dünyadaki kazancına bağlı olduğunu ve ancak sağdakilerin müstesna bulunduklarını haber veriyor. Cennetlerde bulunacak zâtlar ile cehenneme atılacak günahkârlar arasındaki konuşmayı tasvir etmekte o günahkârların kusurlarını ve hâllerinin âkibetini nasıl itiraf edeceklerini beyan buyurmaktadır. Şöyle ki: (Hayır) O Cehennem veya onun muhafızları veya onların birer öğüt teşkil ettiği inkâr edilemez (andolsun aya.) şu bildirilecek şey hakikatin ta kendisidir.

33. Ve döndüğü an o geceye.

33. (Ve) Andolsun (döndüğü an) gündüzden dönüştüğü vakit (o geceye) evet.. Öyle değişikliğe uğrayan geceye de andolsun.

34. Ve ağardığı vakit o sabaha.

34. (Ve açtığı vakit) Açılıp ışık yaydığı zaman (o sabaha da) andolsun ki: Cehennem vukuu muhakkak olan bir hâdisedir.

35. Şüphe yok ki: O Cehennem elbette büyük musîbetlerden biridir.

35. Evet.. (Şüphe yok ki: O) Cehennem, o azap merkezi (elbette büyüklerin biridir) o büyük bir mûsibettir, en korkunç bir âkibettir. O inkâr edilemez.

36. İnsan için bir korkutucu olarak.

36. O Cehennem (insan için bir korkutucu olarak…) mevcut bulunmaktadır. Artık insanlık âlemi, o pek müthiş ceza sahasını düşünerek titremeli, ondan uzak bulundurulmasını temin edecek güzel itikat ve güzel amellere sâhip bulunmalıdır.

37. Sizden ileri gitmek veya geri kalmak isteyen kimse için.

37. Evet.. O cehennem, ey insanlar!. (Sizden ileri gitmek) Hayır ve iyiliğe koşarak hidâyete ermek isteyen mü’mînler için (veya geri kalmak isteyen) i’tikattan, güzel amelden mahrûm, Allah’ın azabını inkâr eden (kimse için.) bir korkutucudur. Bir büyük öğüttür. Onu düşünen, ondan öğüt alanlar, elbette ki: Hidâyete ererler, aksine hareket edenler de lâyık oldukları felâketlere uğrar dururlar.

38. Her nefis, kazanmış olduğu şeye bağlıdır.

38. Evet.. Muhakkak bir meseledir ki: (Her nefis, kazanmış olduğu şeye bağlıdır.) Dünyadaki ibâdet ve itaatine göre mükâfata erer, inkâr ve isyânına göre de cezaya uğrar.

39. Ancak sağdakiler başka.

39. (Sağdakiler ise müstesna.) Bunlardan maksat: Kitapları âhirette sağ taraflarından verilecek olan mü’mînlerdir. Bunlar, dünyadaki güzel amellerinin kat kat mükâfatına nâil olacaklardır. Bir borçlu, borcunu ödeyerek verdiği rehin kurtaracağı gibi güzelce amellerde bulunanlar da o sâyede kendi nefislerini azabın pençesinden kurtarmış, nîmetlere nâil bulunmuş olurlar.

Bu sağdakilerden maksat, bir görüşe göre meleklerdir. Bir görüşe göre de müslümanların çocuklarıdır. Diğer bir görüşe göre de Âdem Aleyhisselâm’ın sağ tarafında bulunmuş olan ruhlar Ashâbıdır.

40. Onlar Cennetlerdedirler, sorarlar.

40. Onlar, öyle sağdakilerden olmak nîmetine kavuşan müstesna zâtlar (Cennetlerdedirler, sorarlar.) bir kınama ve utandırma maksadîle sual ederler.

41. Günahkârlardan:

41. (Günahkârlardan.) Cehenneme atılmış olan inkârcı kimselerden felâketlerinin sebebini sorup itiraf ettirmek isterler. Bu iki zümrenin bulundukları yerler, birbirinden fevkalâde uzak bulunduğu hâlde böyle aralarında bir konuşmanın cereyanı, ilâhî bir kudret eseridir. Dünyada bunun küçük numunelerini Cenab-ı Hak bizlere
gösteriyor ki: Kıyamet âlemindeki o müthiş olayları inkâra mahal kalmasın. Evet.. Doğuda bulunan bir insan, batıdaki bir insan ile konuşabiliyor, hattâ yüzünü bile görebiliyor. Radyolar vesâire meydanda. Artık âhirette nice hârikaların meydana gelmesi, nasıl imkânsız görülebilir?.

42. Sizi cehennemde bulunmaya ne şey sevketti?

42. Evet.. Cennettekiler sorar ki: Ey Cehenneme atılmış kimseler!. (Sizin cehennemde bulunmaya ne şey sevk etti?.) Sizin bu felâketinize hangi hareketleriniz sebebiyet vermiş oldu?.

Lütfen Paylaşın!
0Shares

BİR CEVAP YAZIN