ZÜMER SURESİ

61. Ve Allah, takva sahiplerini başarılı amelleri sebebiyle kurtuluşa erdirir, onlara, kötülük dokunmaz ve onlar mahzun da olmazlar.

61. (ve Allah) Teâlâ, o inkârcıların hilafına olarak (sakınmış) şirk ve isyandan kaçınarak tevhid dinî ile, güzel ameller ile şereflenmiş (olanları) onların (başarılı olan amelleri sebebiyle) öyle eriştikleri bir kurutuluş ve zaferden dolayı (kurtuluşa erdirir) onları cehennem azabından korur. Artık (onlara kötülük dokunmaz) bir eziyete, hoş olmayan bir hale uğramazlar (ve onlar mahzun da olmazlar) onların kalplerinde fevt edilmiş olan dünyevî bir varlıktan vesâireden dolayı bir hüzn ve keder de ârız olmayacaktır. Onlar daima bir gönül ferahlığı içinde yaşayacaklardır. “Mefaze” İstenilen şeyi mükemmel bir şekilde elde etmektir. Zafer ve kurtuluş bulacak yer manâsınadır. Selâmet ve kurtuluşa vesile olan güzel amelden kinayedir.

62. Allah herşeyin yaratıcısıdır ve O herşey üzerine vekildir.

62. Şüphe yok ki, (Allah herşeyin yaratıcısıdır.) Cennetleri de, cehennemleri de yaratan O’dur. O Yüce Yaratıcı herşeye kâdirdir. Binaenaleyh cennet ehli cennetlerde nimetlere kavuşturmaya da, cehennem ehlini de cehennemlerde azap etmeye de kâdirdir. İnanıyoruz. İmanı da, küfrü de, hayrı da, şerri de yaratan ancak Allah Teâlâ’dır. Fakat bunlar mükelleflerin sebeplere girişmeleri üzerine meydana getirir. Bu hususta bir zorlama cereyan etmez. (ve O) Hikmet Sahibi Yaratıcı (herşey üzerine vekildir) herşey, O’nunkoruması ve hâkimiyeti altında bulunlaktadır. Kendi mülkünde dilediği şekilde tasarrufta bulunur, buna kimse mani olamaz.

63. Göklerin ve yerin anahtarları O’na mahsustur ve o kimseler ki, Allah’ın âyetlerini inkâr ettiler. İşte hüsrana uğrayanlar onlardır, onlar.

63. (Göklerin ve yerin anahtarları O’na mahsustur) Yani: Herşey Allah Teâlâ’nın iradesi, muhafazası dairesindedir. Bütün kâinat hazinelerine sahip, onları koruyan, onlarda tasarruf eden, o âlemin yaratıcısının yüce zâtıdır. (ve o kimseler ki, Allah’ın âyetlerini inkâr ettiler) O’nun birliğine, kudretine açık ve gizli olarak şahitlik eden ilâhlık delillerini kabul etmediler (işte hüsrâna uğrayanlar) mahrumiyetler içinde kalanlar, uhrevî mükâfatlardan uzak bulunanlar (onlardır) evet.. Şüphe yok ki, (onlar) dır, o inkârcı kimselerdir. İşte küfrün ortaya koyduğu müthiş felâket!.

64. De ki: Allah’ın başkasına mı ibadet edeyim diye bana emrediyorsunuz? Ey câhiller!

64. Ey Yüce Peygamber! O müşriklere (De ki:) bütün bu kâinat, bir Yüce Yaratıcının varlığına, birliğine ve mabutluğuna, yüce zatına ait olduğuna şehadet edip dururken siz (Allah’tan başkasına mı ibadet edeyim diye bana emr ediyorsunuz?.) Hiç O’ndan başka ibadete lâyık olabilir mi?. (ey cahiller!.) Siz bunu neden anlamıyorsunuz?. Öyle pek cahilce bir teklifte bulunmaya cür’et gösteriyorsunuz?. “İbni Abbas Hazretlerinden rivayet olunduğuna göre Kureyş müşrikleri Resûl-i Ekrem’e müracaat etmişler, “biz sana o kadar mal verelim, ki sen Mekkenin en zengin erkeği ol ve seni istediğin kadınlar ile evlendirelim ve senin izinde yürüyelim, sen bizim putlarımıza söğme, onları kötülükle anma” demişler, bunun üzerine bu âyeti kerime ve benzerleri nazil olmuş, o müşriklerin bu pek cahilceteklifleri kınanmıştır.

65. And olsun ki” sana da senden öncekilere de şöyle vahyolunmuştur ki: Eğer “Allah’ın ortağı vardır dersen elbette amelin bâtıl olur ve elbette hüsrana uğramışlardan olursun.

65. Bu mübârek âyetler, Allah Teâlâ’nın ortak ve benzerden uzak olduğunu Peygamberlere vahiy yoluyla bildirilmiş olduğunu ve şirke düşenlerin ne kadar zarar ve ziyanda olacaklarını bildiriyor. Bütün kâinatı kudret elinde tutan ve her şekilde uzak ve yüce olan Yüce Yaratıcının kadrinin yüceliğini birçok kimselerin takdir edemediklerini beyan buyuruyor. Ve Allah’ın kudretinin mükemmelliğine şehadet eden ilk ve ikinci nefaya üfürmeye işaret ederek her şahsın Allah katında tamamen malüm olan dünyadaki amellerine göre ahirette mükâfata ve cezaya kavuşacağını ihtar buyurmaktadır. Şöyle ki: Ey Peygamber!. (and olsun ki, sana vahy olundu) Allah tarafından sana bildirildi (ve senden evvelkileri de) öncekiler ki, Peygamberlerden herbirine de şöylece vahy ile bildirilmiştir (ki,) faraza (eğer) şirke düşer, hâşâ Allah’ın (ortağı vardır dersen elbette) evvelce yaptığın (amelin bâtıl olur) artık ondan bir fâide göremezsin (ve elbette hüsrâna uğramışlardan olursun.) dünyevî ve uhrevî mahrumiyetlere mâruz kalmış kimselerden sayılırsın. “Peygamberler, mâsumdurlar, onlardan böyle birşey çıkmaz. Bu konudaki ilâhi beyan, misâl kabilinden bir şartlı hükümdür. Şirkin ne kadar helâk edici olduğunu bildirmek ve başkalarını bundan sakındırmak gibi hikmetlere dayanmaktadır.

66. Hayır.. Yalnız Allah’a ibadet et. Ve şükredenlerden ol.

66. Cenab-ı Hak, Yüce Peygamberine şöyle de emrediyor: (Hayır..) Ey Peygamber!. Sen o müşriklerin sözlerine bakma, onlara putlarınınmabutluğa sahip olmadığını söylemekten geri durma. Sen (yalnız Allah’a ibadet et) bütün ümmetine bir uyulması gereken bir örnek ol.. (ve şükr edenlerden ol) Böyle bir risalete erişmiş, tevhid dinini yaymakla emrolunmuş ve birnice ilâhi nimetlere mazhar olduğundan dolayı kerem sahibi mabûduna teşekküre devam et.

67. Ve müşrikler Allah’ı hakkıyla tanıyıp bilemediler. Ve kıyamet günü yeryüzü toptan O’nun tasarruf undadır. Gökler de O’nun sağ eliyle dürülmüşlerdir. O ortak koştukları şeylerden uzaktır ve yücedir.

67. (ve) Müşrikler (Allah’ı yüceliği doğrultusunda) O’nu kudret ve azametine lâyık bir saygı ile (takdir edemediler) O’nun yarattığı şeyleri O’na ortak kabul ettiler, bir takım âciz, fâni şeylere mabutluk isnât ederek onlara tapındılar. Bir kere kâinatın Yaratıcısının kudret ve azametini düşünmeli değil midirler?. Bütün âlemleri yaratan O’dur. (ve kıyamet günü yeryüzü toptan) Bütün herşeyi ile (O’nun) O Yüce Yaratıcının (bir kabzasındadır.) yani: Tamamen O’nun mülkü ve tasarrufu altında bulunacaktır. (gökler de O’nun sağ eliyle dürülmüşlerdir.) Bükülmüşlerdir. Yani: Bütün o yüksek âlemlerdeki varlıklar da o Yüce Yaratıcının kudret eliyle kendilerine mahsus şekilleri almışlar, kitap sahifeleri gibi tertipli ve düzgün bir hâlde bulunmuşlardır. “Bu ilâhi beyan, pek edebî bir temsil yoluyla anlatılmıştır. Cenab-ı Hak’kın kabzasından ve sağ elinden maksat, bu kâinatta olan pek mükemmel tasarruflarını açıklamaktan ibârettir. Yoksa Allah Teâlâ’nın öyle organdan uzak olduğu dinen bilinmektedir. Evet.. (O) Hikmet Sahibi Yaratıcı, o müşriklerin (şerik koştukları şeylerden uzaktır ve yücedir.) o mukaddes, mahlûkatına benzemekten uzak olan Yüce Yaratıcının birer kudret eseri olan mahlûkat, hiç o ezeli mabûdun ortağı, benzeriolabilirler mi?. Hiç öyle âciz, yok olmaya mahkum şeyler, mâbudluk vasfına sahip bulunabilirler mi?. Bunu nasıl oluyar da takdir edemiyorlar.

68. Ve Sûr üfürülmüştür. Hemen göklerde kim var ise ve yerde kim var ise ölüvermiştir. Allah’ın dilediği kimse müstesnâ. Sonra Sûr tekrar üfürülmüştür. O anda onlar kalkarak bakışırlar.

68. Allah Teâlâ’nın kudretini, bütün bu kâinattaki tasarruflarını düşünmeli ki, kıyamet vuk’u bulunca da bu kâinat ne hale gelecektir. İşte o kıyamet hâdisesi, şu anda vuk’u bulmuş gibi şöylece tasvir buyuruluyor: (ve sûr üfürülmüştür) Nefhai ula ilk sûrâ üfürme denilen büyük hadise meydana gelmiştir. (hemen göklerde kim var ise ve yerde kim var ise ölüvermiştir) Melekler de, insanlar da, cinler de, hayattan mahrum kalmışlardır. İşte bu, bir küçük kıyamet! (Allah’ın dilediği kimse müstesnâ) O, hayattan mahrum kalmamıştır. Bunun kimden ibaret olduğu kat’i şekilde malum değildir. Bunu ancak Cenab-ı Hak bilir. Maamafih bu birinci nefha ile ölmeyecek zâtların Cebrail, Mikâil, İsrafil ve Azrâil Aleyhimüsselâm’dan veya arşı taşıyanlar ve müslüman şehidlerden ibaret bulunduğu tefsirlerde rivâyet olunmuştur. “Maamafih daha sonra onlar da geçici olarak vefat edeceklerdir.” “Küllü nefsin zaikatülmevt.. Her canlı ölümü tadar (Enbiya, 21/35)” ve “küllü şeyin halikün illâ vecheh… O’nun zâtından başka herşey yok olacaktır. (Ankebut, 28/88)” âyetleri bunu göstermektedir. (sonra sûr tekrar üfürülmüştür) Bu da ikinci nefhadır ki, (o anda onlar) bütün ölmüş kimseler, yeniden hayat bularak yattıkları yerlerden (kalkarak bakışırlar) gözlerini her tarafa çevirerek bir hayretle, şaşkınlıkla etrafı seyre dalarlar. Bu iki sûr arasında kırk sene geçmiş olur. Bu müddetin kırk gün, kırk ay olduğunu söyleyenler de vardır.

69. Ve yer Rabbinin nuruyla parlamaya başlamıştır ve kitap meydana konulmuştur. Ve Peygamberler ve şahitler getirilmiştir ve onların aralarında hak ile hükmolunmuştur ve onlar hiç zulüme uğramazlar.

69. İşte Allah’ın kudreti ile öyle bir ikinci sûrâ üfürülmüş (ve yer) mahşer sahası (Rab’binin nuru ile) Cenab-ı Hak’kın adalet ve hakkaniyet ışığıyla (Parlamağa başlamıştır.) tam artık muhasebe ve muhakeme neticesinde birnice hakikatler tecelli edip meydana çıkmış bulunacaktır. Allah’ın yüceliği ve ilâhi adaleti her tarafı nurlar içinde bırakacaktır. (ve kitap) Hesap için olan amel defterleri, herkesin kendisine mahsus olan amel defteri, meydana (konulmuştur) herkes kendi amellerinin neden ibaret olduğunu o kendisine mahsus kitapta görüp itirafa mecbur olacaktır. (ve Peygamberler ve şahitler) de o mahşer alanına (getirilmiştir) Peygamberler, kendi ümmetleri hakkında şahitlikte bulunacaklardır. Şahitlerden maksat da insanların amellerine şahitlikte bulunacak olan hafaza melekleridir. Veyahut Allah’ın dinî uğrunda şehit düşmüş olan zâtlardır. (ve onların) O mahşerde toplanmış olan kulların (aralarında hak ile hükm olunmuştur.) tam bir adalet ve doğruluk dairesinde Allah’ın hükmü tecelli etmiş bulunacaktır. (ve onlar hiç zulme uğramazlar) onların sevapları azaltılmaz, azapları da arttırılmış olmayacaktır.

70. Ve her nefis, ne yapmış ise kendisine karşılığı ödenmiştir ve O Hikmet Sahibi Yaratıcı ne yaptıklarını çok iyi bilendir.

70. (ve her nefs) Herhangi mükellef bir insan dünyada iken (ne yapmış ise) ahiret âleminde (kendisine) o yapmış olduğu şeyin karşılığı (ödenmiştir) tamamen lâyık olduğu mükâfata veya cezaya kavuşmuş olacaktır. (ve O) Hikmetli Yaratıcı, kullarının dünyada iken (ne yaptıklarını çok iyi bilendir) hiçbir kitaba, hesaba vesaireye ihtiyaç bulunmaksızın bütünkullarının fiil ve sözleri Cenab-ı Hak’ca tamamen malumdur. Ancak ilâhi adaletinin tecellisi için ve ilâhi delillerin tamamen ortaya çıkmasıyla mazeretlerin kesilmesi içindir ki, öyle muhasebeye, muhakemeye lüzum gösterilmektedir, bunun neticesinde herkes, lâyık olduğu mükâfata veya cezaya kavuşmuş olacaktır. Şüphesiz inanıyoruz.

71. Ve kâfir olanlar, bölük bölük cehenneme sürülmüşlerdir. Oraya geldikleri zaman, kapıları açılıverdi ve onlara bekçileri dedi ki: Size içinizden Rabbinizin âyetlerini okuyan ve size bugüne kavuşacağınızı ihtar eden Peygamberler gelmedi mi? Dediler ki: Evet. Fakat azap kelimesi, kâfirler üzerine hak oldu.

71. Bu mübârek âyetler, cehenneme sevkedilecek olan kâfirlerin kınanmak için nasıl bir suâle maruz kalacaklarını ve takım takım cehenneme atılacaklarını ihtar buyurmaktadır. Şöyle ki: ahirette herkes lâyık olduğu muameleye tâbi tutulacaktır. (Ve kâfir olanlar bölük bülük) Dünyadaki sapıklıklarının kötü hareketlerinin tabakalarına, derecelerine göre takım takım birbirlerinin arkasından (cehenneme) bir sertlik ve şiddetle (sevkedilmişlerdir.) yâni: “Cehennem hazenesi” denilen koruyucu memurlar, bekçiler tarafından bir zorlama ve tehdid ile cehenneme sürülüp yürütülmüş olacaklardır. (Ne zaman ki:) O kâfirler (Oraya) cehenneme (geldiler) bir hakaret ve horluk içinde oraya sevkedilmiş bulundular, cehennemin yediden ibâret olan (kapıları) hemen (açılıverdi ve onlara bekçileri) bir kınama ve bir ihanet maksadiyle (dedi ki: Size içinizden) cinsinizden, sözlerini anlayacağınız kimselerden (Rab’binizin âyetlerini okuyan) Kur’an-ı Kerim’deki ve diğer ilâhi kitaplardaki hükmleri bildirir (ve sizi bu gününüze) bu kıyamet zamanına (kavuşacağınızla korkutan Peygamberler gelmedi mi?.) size Allah’ın dinini tebliğ etmediler mi. Sizlere bu âteşin neticeyiihtar eylemediler mi? Onlara ne için muhalefet edip küfr ve isyan içinde kaldınız da şimdi böyle ebedî bir azaba tutulmuş bulunuyorsunuz?. O kâfirler de kendi cinâyetlerini anlamış oldukları için itirafa mecbur olarak (dediler ki: Evet..) Bize Peygamberler geldiler. İcabeden telkinlerde bulundular, Allah’ın dinine dair malumat her tarafa yayılmaya başlamış bulunuyordu (fakat) biz muhalefette bulunduk, Peygamberleri yalanladık, kendi yaratılış kabiliyetimizi kötü kullandık, hak’ka karşı bâtılı tercih ettik. Artık (azap kelimesi) Cenab-ı Hak’kın kâfirler hakkındaki ilahi ihtarı (kâfirler üzerine hak oldu.) Vâcip olup kararlaştırılmış oldu. Evet.. Allah Teâlâ, cehennemi şeytan ile ve ona tâbi olanlar ile dolduracağını haber vermişti. Bu kâfirler de şeytana tâbi olmuş, din yolundan ayrılmış oldukları için böyle cehenneme aday bulunmuşlardır.

§ Sevk; Sürmek, yürütmek, bir tarafa yürümeğe şiddetle veya yumuşaklıkla teşvik etmek mânâsınadır.

§ Züber; Cemaatler, dereceleri başka başka, dağınık, azar azar guruplar demektir. Tekili “zümre” dir.

72. Denildi ki: Cehennemin kapılarına içinde ebediyyen kalmak üzere giriniz. Artık böbürlenenlerin yeri ne kötü!

72. Artık o cehenneme atılan kâfirler için onlara azap etmekle emrolunmuş olan melekler tarafından (Denildi ki:) Ey kâfirler!. (cehennemin kapılarına içinde ebediyyen kalmak üzere giriniz) Artık sizin için de ebediyyen azap göreceğiniz yer, bu cehennemden ibarettir. (böbürlenenlerin ikametgâhı ne kötü!..) İşte kibirlenip de hak sözleri kabul etmeyen, Allah’ın dinine aykırı cephe almış bulunan kimselerin içinde ebediyyen durup azap görecekleri yer, bu cehennemdan başka değildir. Buna kendileri o kötü hareketleriyle sebebiyet vermişlerdir.İşte küfrün ebedî ve pek müthiş cezası!.

73. Ve Rablerine karşı gelmekten sakınanlar ise cennete bölük bölük sevkedildi. Oraya gelip kapılar açıldığında bekçileri onlara dedi ki: Selâm size, tertemiz geldiniz. Artık buraya ebedîyyen kalıcılar olmak üzere giriniz.

73. Bu mübârek âyetler de Allah’tan korkan müminlerin ahirette kavuşacakları yüce nimetleri bildiriyor. Bir muntazaman tertip ile cennetlere sevk edileceklerini haber veriyor ve meleklerin Allah’ın arşı etrafında tesbih ve hamd etmekle meşgul bulunduklarını ve o cennetlere girecek müminlerin de âlemlerin Rabbine Hamd ve senada bulunacaklarını beyan buyurmaktadır. Şöyle ki: (Ve Rab’lerinden korkmuş olanlar da) Dünyada iken imân ile ve güzel ameller ile muttasıf bulunmuş olan (zâtlarda) kâfirlerin hilâfına olarak (cennete bölük bölük) mertebelerine göre bir ikram ve şeref ile (Sevkedildi) yani: Bir kısım meleklerin vasıtalariyle biran evvel o rahat ve huzur âlemine götürülmüş bulunacaklardır. (vaktaki) O takva sahibi kullar (ona) o cennete (geldiler ve kapıları açıldı) kendileri karşılandı (ve onlara bekçileri) cennet muhafızları denilen melekler (selâmün aleyküm) bütün elemlerden hoş olmnayan şeylerden selâmette bulunacaksınızdır, bundan sonra size huzurunuzu bazacak birşey ârız olmayacaktır. (tertemiz bulundunuz) temiz bir ruha sahip oldunuz. Dünyada iken din nuruyla kalplerinizi aydınlatmış idiniz, isyan kirlerinden uzak bulunmuş idiniz. (artık bunlara) bu cennetlere (ebediyyen) içinde (kalıcılar olmak üzere giriniz) bundan sonra sizin için bir yokluk, bir değişme bir üzüntü ve keder yoktur.

74. Onlar da dediler ki: Hamd Allah’a mahsustur ki, bizim için vaadini yerine getirdi ve bizi bu yere vâris kıldı. Cennetten dilediğimiz yerde ikamet ediveririz. Artık ne güzeldir, güzel amel edenlerin mükâfatı!

74. Öyle cennetlere sevkedilen müminler de nâil oldukları nimetleri görünce (dediler ki: Hamd Allah’a mahsustur ki,) Tam bir hamd ve senâ’ya lâyık olan Allah Teâlâ’dır ki, (Bizim için vâ’dinî yerine getirdi) Peygamberleri vasıtasiyle bize bildirilen bu ahiret âlemi, bu ebedî saadet makamı gerçekleşleşmiş oldu, bu husustaki beyanların doğruluğu ortaya çıkmış bulundu (ve bizi bu yere varis kıldı) bize bu cennetleri nâsip buyurdu. Artık (cennetten dilediğimiz yerde ikamet ederiz.) şimdi bunlarda bir mirasçının miras yoluyla kavuştuğu gibi tasarrufa selahiyetli bulunacağız, istediğimiz yerlerde, geniş makamlarda ikamet edip zevk alacağız. (Artık ne güzeldir) ne kadar hoştur, güzel (amel edenlerin mükâfatı) Cenab-ı Hak da bunları bir mükâfat olarak bizlere nasip buyurdu. Binlerce şükr olsun.

75. Ve melekleri görürsün ki, arşı etrafından kuşatmışlardır. Rablerine hamd ile tesbîhte bulunurlar ve aralarında hak ile hükmolunmuştur. Âlemlerin Rabbi olan Allah’a hamd olsun denilmiştir.

75. (ve) Ey o yüce âlemi seyretmeye muvaffak olan zât!. (melekleri görürsün ki, arşı etrafından kuşatmışlardır.) Yüce arşı her tarafından kendilerince mümkün olacak bir mertebede kuşatmış bulunmaktadırlar. (Rab’lerine hamd ile tesbihte bulunurlar.) Cenab-ı Hak’kın büyüklük ve kudretini, yüce zatını zikretmekle, kutsamakla pek ruhani lezzetlere dalmış olurlar. (ve) O ahiret âleminde artık bütün yaratıklar arasında veya bütün melekler arasında (hak ile hükm olunmuştur) ilâhi adalet tecelli etmiş, müminler cennetlere, kâfirler de cehennemlere sevkedilmişlerdir. Melekler de kendi mertebelerine göre yüksek makamlara ikamete erişmişlerdir ve müminler ve melekler tarafından da (âlemlerin Rab’bi olan Allah’a hamd olsun denilmiştir) o Kerem SahibiYaratıcının verdiği nimetlerden dolayı şükretmeye devam edilmiş, o yüce mâbudun zikrine, takdis ve tenzihine devam edilmesi, maddî ve mânevi bütün zevklerin üstünde görülmekte bulunmuştur. Cenab-ı Hak, cümlemizi böyle bir gayeye muvaffak buyursun Amin.. Bu mübârek surenin başında da; sonunda da hamd beyan olunmuştur. Bu beyan, her işin başlangıcında da, sonucunda da Cenab-ı Hak’ka hamd edilmesinin menfaate uygun olacağına işaret etmektedir. Resûl-i Ekrem, Sallallahu Aleyhi Vesellem Efendimizin her gece Beni İsrâil sûresiyle işbu Ez-Zümer sûresini okuduğunu Hz. Aişe Radiyallahü Anha Validemizden muhaddis İmam-ı Tirmizi ile diğer zatlar rivâyet etmişlerdir. Başarı Allah’tandır.

Lütfen Paylaşın!
0Shares

BİR CEVAP YAZIN