SAD SURESİ

61. Derler ki: Ey Rabbimiz! Bize bunu kim sundu ise imdi onun için ateşte azabı kat kat arttır.

61. Ve dünyada iken aldatmalara kapılmış olanlar, kendilerine tâbi olmuş oldukları aldatıcı kimseler hakkında (Derler ki: Ey Rab’bimiz!. Bize bunu kim sundu ise) bizi aldatarak bu ateşe girmemize kim sebebiyet verdi ise (imdi) bu ahiret âleminde (onun için âteşten azabı kat kat arttır.) hem kendi sapıklığını, hem de bakışlarını sapıklığa düşürmüş olmasının cezasına uğramış olsun.

62. Ve azgınlar derler ki: Bize ne oluyor ki: Bir takım erkekleri görmüyoruz ki, biz onları en şerli kimselerden sayar idik?

62. (Ve) O azgınlar, cehenneme atılınca (derler ki: Bize ne oluyor ki, bir takım erkekleri görmüyoruz?.) şimdi onlar ne ise bizimleberaber bu cehennlemde bulunmuyorlar?. Bu görmedikleri kimselerden maksatları, onların dünyada iken zelil, azaba lâyık gördükleri ve kendileriyle alay etmiş oldukları bir takım fakir müslümanlardır. (ve bizim onları en şerli kimseler sayar idik.) Ebu Cehl gibi müşrikler, kendi maddî servetlerine, mevkilerine güvenerek Hz. Ammar, Habbab, Bilal Habeşî, Selman-ı Farisî gibi ashab-ı kiram’ın fükarasından olan pek muhterem zatlara kıymet vermez, onların dünyevî bir servete sahip olmadıklarını bir kusur sanar, onlar ile alay etmeye cür’et eder, onların cehennem ehli olduklarına inanırlardı.

63. Biz onları maskaraya alırdık. Yoksa onlar gözden mi kaçtı?

63. O cehenneme atılan kâfirler, şöyle de diyeceklerdir: (Biz onları) O fakir müslümanları dünyada iken (maskaraya alırdık) onlar ile alay ederdik (yoksa onlar gözdenmi kaçtı?.) onlar da bizimle beraber cehenneme atılmış oldukları halde biz onları göremiyor muyuz?. Evet.. Onlar böyle diyerek bir kat daha üzüntüler, pişmanlıklar içinde yanıp yakılacaklardır.

64. Şüphe yok ki, bu, haber verilen şey elbette sâbittir. O âteş ehlinin birbiriyle tartışması muhakkaktır.

64. Cenab-ı Hak da şöyle buyuruyor: (Şüphe yok ki, bu) Haber verilen hal, o kâfirlerin azab göreceklerine dair bilgi verilen şey (elbette sâbittir) o bir hakikattir ve (o ateş ehlinin birbiriyle husumeti) cehennemde yapacakları münakaşa ve tartışmaları muhakkaktır. Herhalde meydana geledektir. Artık o müthiş âkibete hazırlansınlar.

65. Deki: Ben şüphe yok ki ancak bir uyarıcıyım ve tek, kahhar olan Allah’tan başka ilâh yoktur.

65. Bu mübârek âyetler de Resûl-i Ekrem’in insanlığı Allah’ın azabından kurtararak hidayetyoluna sevketmekle emrolunduğunu ve onun Allah’ın sıfatlarını ümmetine nasıl tebliğ edip öğrettiğini gösteriyor. Kur’an-ı Kerim’in ne kadar riayete lâyık bir semavi kitap olduğuna işaret ediyor. O Yüce Peygamberin melâike-i kiramın hallerini ilâhi vahiy ile öğrenmiş olduğunu ve onun ne gibi mühim bir vazifeden dolayı ilâhi vahye kavuşmuş bulunduğunu beyan buyurmaktadır. Şöyle ki: Ey Yüce Peygamber!. Müşriklere (De ki: Ben şüphe yok ancak bir uyarıcıyım) taki, siz küfr içinde yaşayamazsınız, Allah’ın emrlerine muhalefet ederek azaba uğramış olmayasınız, yoksa ben bir zorbacı, bir sihirbaz, bir zalim değilim, sizden dünyevî bir menfaat beklemiyorum ve hepimizin söylemesi gerekmektedir ki: (Tek) Ortaklıktan, çokluktan uzak olan ve (kahhâr) bütün mahlûkat üzerinde galip, hâkim bulunan (Allah) Teâlâ’dan (başka ilâh yoktur) ilahlık, mabutluk ve hâkimiyet O’na mahsustur.

66. Göklerin ve yerin ve bunların aralarında bulunanların Rabbi O’dur. O herşeye galip, çok bağışlayıcı olandır.

66. Evet.. (Göklerin ve yerin ve bunların aralarında bulunanların Rabbi) O’dur. Bütün bunların yaratıcısı, koruyucusu olgunluğa eriştiricisi O hikmet sahibi Yaratıcıdan başkası değildir. (O) Kerem sahibi Mabûd (herşeye galip) dir. O’nun kuvvet ve azameti herşeyin üstündedir, kendisinde hâşâ mağlubiyet, acizlik asla: Düşünülemez ve o Yüce yaratıcı (çok bağışlayıcı olandır) dilediği kulunu affeder, yüce zatına karşı olan kusurlarından dolayı pişman olup tövbe eden kullarını da hesaba çekmez, isterse o kusur pek büyük olmuş olsun. Artık o kadar yüce vasıflara sahip olan Kerem Sahibi bir Yaratıcıya kullukta bulunmak, O’nun ortak ve benzerden uzak olduğunu itiraf etmek bütün insanlar için en mühim, en birinci bir vazife değil midir?. Bunun hilâfına hareket edenler, kendilerini Allah’ın kahrından nasıl kurtarabilirler.

67. Deki: Bu Kur’an pek büyük bir haberdir.

67. Ey âlemlere rahmet olan Son Peygamber!. O kendilerini vahdet dinine davet ettiğin insanlara (Deki: Bu) size hükümlerini tebliğ ettiğim Kur’an-ı Kerim (pek büyük bir haberdir.) sizi Allah’ın birliğinden, Hz. Muhammed’in peygamberliğinden haberdar ediyor. O’nun Peygamberlere ve eski kavimlere dair verdiği haber, insanlık için bir uyanma vesilesidir. O ne kadar yüce, faide verici bir haberdir. Bunu takdir etmeniz icabetmez mi?.

68. Siz ondan yüz çeviriyorsunuz.

68. Halbuki, ey bir takım gafiller!. (Siz ondan) O sizin için bir kurtuluş rehberi olan Kur’an’dan, onun ihtiva ettiği pek faideli haberlerden (yüz çeviriyorsunuz) gafletten ayrılmak istemiyorsunuz, onu tefekkür edip de îman şerefine, ebedî selâmete kavuşmak arzusunda bulunmuyorsunuz. Bu ne kadar cehalet!.

69. Onlar orada tartışırken benim için mele-i a’la hakkında hiçbir bilgim yok idi.

69. Evet.. O Kur’an, o ilâhi vahiy, pek muazzam bir haberdir, onun sayesinde nice meçhul şeyler hakkında bilgi edinilmektedir. Kısacası (Benim için melei âlâya) melâike âlemine, onların Hz. Adem’e karşı secde ile mükellef olduklarına, iblisin o secdeden kaçındığına vesaireye dair onların (tartışmada bulundukları zamana) ait bende bir (bilgi yok idi) bunlardan vaktiyle haberdar değilim. Bilahara bunlara dair bilgim, o Kur’an-ı Kerim’in verdiği haberler sayesinde meydana gelmiştir.

70. Bana vahyolunmuyor, ancak ben şüphe yok apaçık bir uyarıcı olduğum için vahyolunuyor.

70. Şimdi bana (Vahy olunmuyor) Kur’an-ı Kerim’in ayetleri bana nazil olmuyor (ancakben şüphe yok bir apaçık uyarıcı) insanlığı Allah’ın azabından haberdar ederek kurtuluş yoluna sevk etmeğe memur (olduğum için) bana vahy olunuyor. Ben de size, Allah tarafından haberdar olduğum şeyleri tebliğ ediyorum, size bir cebirde, zorlamada bulunmuyorum. Bunları güzelce takdir ederek gerektirdiği şekilde hareket etmeniz icab etmez mi?.

71. Ve hatırla o zamanı ki, Rabbin meleklere demişti ki: Şüphe yok, ben çamurdan bir insan yaratacağım.

71. Bu mübârek âyetler de Melei âlâya dair ayrıntılı şekilde bilgi veriyor. Adem Aleyhisselâm’ın yaratılış şekline ve Allah katındaki ehemmiyetine işaret buyuruyor, meleklerin ilâhi emre olan itaatlarını, İblis’in de bu itatten kaçınmış olduğu için kovulmuş ve ebediyyen lânete mâruz bulunmuş olduğunu beyan ediyor, kibr ve hasedin kötülüğünü ihtar buyurmaktadır. Şöyle ki: (Ve) Yüce Resûlüm! (hatırla o zaman ki, Rab’bin meleklere demişti ki) yani: Yüce şânına lâyık bir şekilde onları haberdar buyurmuştu ki: (şüphe yok ben çamurdan) toprak ile sudan (bir insan yaratacağım) Adem adındaki bir zât, meydana getirilmiş olacaktır.

72. İmdi onun yaradılışını tamamladığım ve içerisine ruhumdan üfürdüğüm zaman hemen onun için secde ediciler olarak yere kapanın.

72. (İmdi onun yaradılışını tamamladığım) Cismini yoğun bir surette şekillendirip (içerisine ruhumdan) ilâhi kudretimle yaratmış olduğum ruh adındaki latif cisimden, hayat kuvvetinden (üfürdüğüm zaman) yani: O ruhun geçişi ile, yayılmaya başlamasiyle o insana hayat vermiş olduğum vakit (hemen onun için secde ediciler olarak yere kapanın) onun bir yaratılış harikası olduğunu, Allah’ın feyzine kavuşmuş bulunduğunu dikkate alarak ona karşı bir selâm ve dua makamında olmak üzere secdeye varın. Bu bir hürmet secdesidir, biribadet ve tanrılaştırma secdesi değildir. Allah’ın emnine uymanın mükemmel bir nişanesidir.

73. Bunun üzerine melekler hepsi de cümleten secde ediverdiler.

73. (Bunun üzerine) Hz. Adem’in vücudu yaratılmış kendisine hayat ihsan olununca bütün (melekler) almış oldukları ilâhi emre uyarak (hepsi de cümleten) birlikte olarak Hz. Adem için (secde ediverdiler) hiçbiri geri kalmaksızın aynı zamanda o hürmet vazifesini yerine getirmiş oldular.

74. Iblis müstesnâ. O böbürlenmek istedi ve kâfirlerden oldu.

74. (İblis müstesnâ) Melekler arasında bulunduğu için o secde ile kendisi de mükellef bulunmuş olan şeytan ise bu secdeye iştirâk etmedi (o böbürlenmek istedi) kendisini daha büyük gördü, secdeye tenezzül etmedi (ve) öyle ilâhi emre karşı kibirlenip muhâlefet ettiği için (kâfirlerden oldu) işte Allah’ın emrine muhalefetin neticesi!. “Deniliyor ki: Bu gibi kıssaların tekrar edilerek anlatılması, insanlığı uyandırmak hikmetine dayanmaktadır. Şeytan, kibir ve hasedinden dolayı ilâhi emre muhalefet ettiği için ebediyyen lânete hedef olmuştur. Bir takım kâfirler de Resûl-i Ekrem’e karşı sırf kibir ve hasetlerinden dolayı muhalif bir cephe almış, onun peygamberliğini tasdik etmez olmuşlardı. İşte bu gibi kıssalar, onları uyanmaya davet etmekte bulunmuştur.

75. Cenab-ı Hak buyurdu ki: Ey İblis! İki elimle yarattığıma secde etmekten seni, ne şey alıkoydu?, kibirlenmek mi istedin, yoksa sen yükseklerden mi oldun?

75. Cenab-ı Hak, mukaddes zatına lâyık bir şekilde (Buyurdu ki: Ey İblis!. İki elimle) yani: Bir kimsenin yardımı ve ana baba vasıtası olmaksızın sırf ilâhi kudretimle, hikmet gereğiolan ilâhi irademle (yarattığıma) insanlığın babası olan Adem Aleyhisselâm’a karşı (secde etmekten seni ne şey alıkoydu?.) hâlbuki, hiçbir şey seni, o husustaki ilâhi emre riayetten geri bırakmamalı idi. Hiçbir nefsani tesir altında kalmamalı idin, yoksa (kibirlenmek mi istedin?.) Yüce Yaratıcının emrine karşı kibirlenmek hiç uygun olabilir mi?. (Yoksa sen yükseklerden mi oldun?.) kendisine karşı secde ile emr olunduğun zatın üstünde bir mertebeye sahip bulunduğuna mı inandın da böyle bir muhalefete cür’et gösterdin. Bu ne kadar cahilce bir hareket!. Allah Teâlâ Hz. Adem’i iki mübârek eliyle yaratmış olduğunu beyan buyuruyor. Bu ise Hz. Adem’in kadrinin yüceliğini, onun yaradılışına itina buyurulduğunu misâl yoluyla göstermektedir. Cenab-ı Hak’kın ele ihtiyaçtan uzak olduğu açıktır. Bundan asıl maksat, Adem Aleyhisselâm’ın ne kadar ilâhî lütfa mazhar bulunmuş olduğuna işarettir. Artık öyle bir zata karşı, kibirli bir vaziyet almak, herhangi bir mahlûk için nasıl uygun olabilir?.

76. İblis dedi ki: Ben ondan hayırlıyım. Beni ateşten yarattın, O’nu ise çamurdan yarattın.

76. İblis ise kendi cehaletini teşhir ederek (Dedi ki: Ben ondan hayırlıyım.) kendisine karşı secde ile emrolunduğum zâttan daha üstün bulunmaktayım. Çünki (Beni âteşten yarattın, O’nu ise çamurdan yarattın) o bana denk bile değildir. Artık ona nasıl secde edebilirim?. Halbuki, Mel’un İblis, büyük bir hataya düşmüş bulunuyordu. Birşeyin kıymeti yalnız meydana geldiği madde ve unsur itibariyle değil, belki ona Cenab-ı Hak’kın verdiği bir şeref ve üstünlük itibaniyledir. Ateşin bazı özellikleri olduğu gibi, toprağın da birçok özellikleri vardır. Toprak bir nice faideli şeylerin büyüyüp gelişmesine hizmet etmektedir. Bununla beraber her ilâhi emir bir hikmete dayanmış olduğundan mahlûkun vazifesi o emre itaat etmektir. Hikmet sahibiYaratıcının hiçbir emr ve yasağını hiçbir mahlûkun tenkide, redde selâhiyeti olamaz.

77. Allah Teâlâ’da buyurdu ki: Hemen oradan çıkıver. Çünki sen şüphe yok ki, kovulmuşsundur.

77. Şeytan öyle kibirli bir ifade de, bozuk bir kıyasta bulununca Allah Teâlâ da (Buyurdu ki:) Ey İblis!. (Hemen oradan çıkıver) Cennetten ayrıl veya melekler arasında durma, onların topluluğu arasından çık git veya vücudun güzeliğinden, beyazlığından; nuraniyetinden mahrum kal, çirkin, karanlık bir manzara teşkil et. Bencilliğin cezasına uğramış ol. (çünkü sen, şüphe yok ki, kovulmuşsundur.) Sen ilâhi emre muhalefetinden dolayı kovulmuşsun, her hayr ve kerametten mahrum bırakılmışsındır. Artık sen cennette, seçkin topluluklar arasında bulunamazsın.

78. Ve muhakkak ki, lânetim kıyamet gününe kadar senin üzerinedir.

78. (Ve muhakkak ki,) Ey İblis!. (lânetim kıyamet gününe kadar senin üzerinedir) Kıyamete kadar lanete uğramış kimseler ise ebedî azabı hak etmiş şahıslardan ibarettir. Binaenaleyh şeytan da ahiret âleminde lanetin üstünde azaplara tutulacak, Cenâb-ı Hak’kın emrini uygun görmemesinin ebedî cezasına mâruz kalacaktır.

79. İblis de dedi ki: Yarabbi! Öyle ise bana tekrar diriltilecekleri güne kadar mühlet ver.

79. Bu mübârek âyetler de Mel’un İblis’in kıyamete kadar yaşaması hakkındaki temennisinın kabul buyurulmuş olduğunu ve onun kimleri aldatıp kimleri aldatmayacağını bildiriyor. O kovulmuş İblis, ile aldatacağı kimselerin cehenneme atılacaklarını ihtar ediyor. Resûl-i Ekrem’in de tebliğ ettiği dinî hükümler karşılığında insanlardan bir ücret istemediğini ve onları zorluklara düşürmediğini beyan buyuruyor. Kur’an-ı Kerim’in de nasıl bir gerçek öğüt olduğunu ve onun haber verdiğişeylerin gelecekte gerçekleşip bilineceğini ilân buyurmaktadır. Şöyle ki: İblis de cennetten kovulunca (Dedi ki: Yarabbi öyle ise) madem ki, beni kovdun ve lanete mâruz kıldın (bana) Adem’in ve zürriyyetinin (tekrar diriltilecekleri güne kadar mühlet ver.) beni ikinci sûra üfürülünceye kadar yaşat. İblis, bu temennisiyle ölümden kurtulmak ve Adem oğullarını devamlı olarak aldatmaya çalışmak istemiştir.

80. Cenab’ı Hak da buyurdu ki: Haydi, sen muhakkak ki, mühlet verilenlerdensin.

80. Cenab-ı Hak da, İblis’in uzun bir müddet yaşaması zaten hikmet gereği takdir edildiği için (Buyurdu ki: Haydi sen, muhakkak ki, mühlet verilenlerdensin) senin uzun bir müddet yaşamana müsaade olunmuştur. Senin bunu temennide bulunman, fazladır.

81. O bilinen vakit gününe kadar..

81. Evet.. (O) Allah katında (bilinen günün vaktine kadar..) mühlet verilmiştir. Sen ilk sûra üfürülünceye kadar yaşayacaksın, o zaman sen de ölecek sonra tekrar hayata erdirilerek cehenneme sevkedileceksindir.

82. İblis de dedi ki: Senin mutlak kudretine yemin ederim ki, elbette onların hepsini azdıracağım.

82. İblis de, (Dedi ki:) Ey Yüce Yaratıcı (senin izzetine yemin ederim ki, elbette onların) Adem oğullarının (hepsini azdıracağım) isyanları süsleyerek onları aldatmaya çalışacağım, onları da benim gibi cehennem ehli kılacağım.

83. Ancak onlardan ihlâsa erdirilmiş olan kullarım müstesnâ.

83. (Ancak onlardan) O Adem oğullarından (ihlâsa erdirilmiş) Allah tarafmdan masumiyete ermiş, korunmuş, ibadet ve itaate muvaffak kılınmış (olan kulların müstesnâ) şüphe yok ki, ben onları şaşırtmaya kâdir olamam. Şeytan,bu hususta aczini bildiği için böyle bir istisnâda bulunmuş, yalan yere iddiada bulunmak istememiştir. Deniliyor ki: Şeytan bile Cenab-ı Hak’ka karşı yalan söylemekten kaçınmıştır. Artık herhangi bir mümin için nasıl lâyık olabilir ki, yalan söylesin. Bu âyeti kerime’deki “Muhlesin” kelimesi lâm’ın kesriyle “muhlisin” de okunmaktadır. Buna göre manası şöyle olmuş olur: Kalplerini, amellerini hâlis kılan kimseler müstesnâ, onları şeytan saptıramaz.

84. Hak Teâlâ da buyurdu ki: İmdi bu doğru ve şu hakikatı söyleyeyim ki:

84. Hak Teâlâ Hazretleri de (Buyuruyor ki: İmdi bu doğru) Allah’ın ihlâsa ulaştırdığı kullarını şeytan yoldan çıkaramaz ve Cenab-ı Hak’kın her haberi doğrudur (ve şu hakikati da söyleyeyim ki) sizi şu sabit doğru bir olaydan da haberdar edeyim ki:

85. Elbette cehennemi senden ve onlardan sana tâbi olanlardan, hepsinden dolduracağım.

85. Ey İblis!. (Elbette cehennemi senden ve onlardan) Adem oğullarından (sana tâbi olanlardan, hepsinden dolduracağım.) öyle insanları sapıklıklara sevkedenlere de, onlara uyanlara da cehennemde azap edeceğim. Bu takdir edilen bir hakikattir. Onlar kendi o fenâ hareketlerinin cezasına kavuşmuş olacaklardır. Bunda bir zorlama yoktur. Onların öyle azap görmeleri kendi ihtiyarlarını, kabiliyetlerini kötüye kullanmalarının bir neticesidir. Kendilerine tebliğ edilen hükmleri, verilen nasihatları kabul etmemelerinin bir gereğidir. Adem Aleyhisselâm’ın kıssası için “Bakara”, “A’raf”, “Hicr”, ‘İsrâ”, “Kehf” sûrelerine de bakınız!.

86. Deki: Onun üzerine sizden bir ücret istemiyorum ve ben olduğundan başka türlü görünenlerden de değilim.

86. Artık Ey Son Peygamber!. Kavmine (De ki:) bu gibi ilâhi beyanlardan birer ibret dersi alınız. (onun üzerine) peygamberlik vazifemi yerine getirme Kur’an-ı Kerim’in hükümlerini tebliğ karşılığında (sizden bir ücret istemiyorum) şahsım için dünyevî bir menfaat beklemiyorum. (ve ben başka türlü görünenlerden de değilim) Ben ehli olmadığım birşeyi kendime izafe etmekte, onunla vasıflanmış olduğumu iddiada bulunmuyorum. Peygamberlik ve risalete kavuşmam, Allah’ın bir yardımı olarak sırf hakikattir. Yâhut telkin ve tavsiye ettiğim dinî hükümlerin yüceliğini, sıhhat ve doğruluğunu bilmek, bir takım zorluklara ihtiyaç göstermez. Onların sıhhatine, gerçek olduğuna her aklı başında insan şahitlik eder.

87. Kur’an başka değil, bütün âlemler için bir öğüttür.

87. Evet.. (O) Kur’an-ı Kerim, o size tebliğ ettiğim ilâhî kitab (başka değil, bütün âlemler için bir öğüttür.) bütün insanlar ve cinler için selâmet ve saadet yollarını gösteren en kutsl bir hidayet rehberidir.

88. Ve and olsun ki, onun haber verdiğini bir müddet sonra elbette bilmiş olacaksınızdır.

88. (Ve and olsun ki,) pek âşikar bir hakikattir ki, (onun haber verdiğini) o ilâhi kitabın vâd ve tehdide, gelecek hayata vesâireye dair bildirdiklerinin doğruluğunu (bir müddet sonra) öldükten veya kıyamet koptuktan veya İslâmiyet’in her tarafa yayılmasından sonra (elbette bilmiş olacaksınızdır.) bunların her şekilde doğru oldukları ergeç ortaya çıkacaktır. Bu ilâhi beyanlar, hem müjdeyi, hem de tehdidi içerir. Şöyle ki: Bunları vaktiyle bilip tasdik edenler, mes’ut kimselerdir, şeytan ile bir alâkaları yoktur. Bunları bilmeyip inkâr edenler de bilahara bilip cehâletlerinden dolayı pişmanlıkta bulunacaklarsa da artık pişmanlıkları kendilerine bir faide vermeyecektir. Binaenaleyh daha fırsat eldeiken o hakikatları güzelce bilmeli, onlara göre hayatı tanzime çalışmalıdır ki, dünyevî ve uhrevî saadet tecelli etsin. Allah Teâlâ Hazretleri cümlemizi hakkı bilip ona tâbi olmaktan ayırmasın. Amin.. Hamd, Alemlerin Rabbi Allah’adır.

Lütfen Paylaşın!
0Shares

BİR CEVAP YAZIN