Mevlid Kandili

Hz. Muhammed (sav) Rebiülevvel ayının on ikisine raslayan 20 Nisan 571 yılında dünyaya geldi. Bu yüzyılda dünyanın durumuna bakıldığı zaman bütün insanları içine alacak ve herkesi kabiliyeti ölçüsünde mutluluğa çağıracak bir fikir hareketine rastlanmamaktadır. Aksine milletler çöküş yıkılış devrini yaşamakta, sosyal karakter yapısı bakımından mütecaviz, doktrinel açıdan -sistemleri ne olursa olsun- emperyalist bir görüntü sergilemekte idiler. “Hak, haklının değil, kuvvetlinin!” görüşü, dünya milletleri arasındaki münâsebetlerde geçerli sayılmaktaydı.

  O Çağda Arap Yarımadası’nda Durum

Aynı çağda Arap Yarımadasında ise câhiliye âdetleri adı altında bilinen anlayış, toplum hayatına hakim durumda idi. Sosyal ve idari nizam, asabiyet esasına dayanıyordu. Buna göre kabilesi ve ailesi güçlü, evladı çok ve maddi zenginliğe sahip olanlar toplum piramidinin tepesinde yer alıyor; bu özelliklerden mahrum bulunanlarla, öksüzler, yoksullar, köleler, yabancılar, kabilesi zayıf ve erkek evladı az olanlar ise piramidin alt basamaklarında kalıyorlardı. Ani baskınlar, kötü amaçlar için verilen antlar (hılfler), sonu gelmeyen kabile kavgaları, aldatıcı soyluluk iddiaları toplumu anarşiye boğmuş bulunuyordu. Câhiliye çağı Araplar’ında “ansızın hücumla katliam, insanların diri diri yakılması, esir çocukların oklara hedef yapılması, kız çocuklarının diri diri toprağa gömülmesi, cesetlerden dahi intikam alınması” gibi vahşi adetler cari idi.

  Hz. İbrahim ile oğlu İsmail’in Duası

Hz. İbrahim ile oğlu İsmail, Allah’ın emri ile Kâ’be-i Muazzama’yı yapmaya başladıktan ve Ebu Kubeys dağından Haceru’l-Esved’i getirip tavafa başlama noktasını belirledikten sonra şu duayı yapmışlardı: “Ey Rabbîmiz, bu hayırlı işi kabul et! Hiç şüphesiz Sen duamızı işitir, niyetimizi pek iyi bilirsin. Ey Rabbîmiz, bizi yalnız Sen’in rızana bağlı iki müslim kıl! Bizim zürriyetimizden de sana boyun eğen-itaat gösteren bir ümmet meydana getir!… Ey Rabbîmiz, soyumuzdan meydana getireceğin Müslüman ümmete kendi içlerinden bir peygamber gönder ki, onlara Sen’in âyetlerini okusun; Kitab’ını, hikmetini öğretsin, günahlardan temizlesin…” (Bakara, 2/127-129)

İşte Hakk Teâlâ Hazretleri İbrahim Halilü’r-Rahman’ın bu duasını kabul etmiş ve şerefli soyundan Nebiyy-i Muhterem (sav) Efendimiz’i göndererek O’nun vasıtasıyla Kitab ve hikmet-i İâhiyesini tebliğ etmiştir. Hz. İbrahim’in duasında temenni ettiği peygamberin âhir zaman Nebi’si Muhammed Mustafa (sav) olduğunda hiç şüphe yoktur.

Nitekim Sevgili Peygamberimiz şöyle buyurmuştur: “Ben babam İbrahim ‘in duasına, kardeşim İsa’nın müjdesine ve annem Âmine’nin rüyasına mazhar olmuşumdur. ” Buhâri’de naklolunduğuna göre Rasul-ü Ekrem Efendimiz’in, ümmetinden “Salli-Bârik” dualarını her namazda okumalarını arzu etmesi Hz. İbrahim’in duasına adeta bir teşekkür gibidir. Bu dualarda Peygamber Efendimiz kendi ümmeti ile beraber Hz. İbrahim’i ve 0’na inananları da anmaktadır (Bk. Tecrid, VI, 18 vd; Hüseyin Algül, İslâm Tarihi, I, 188-191.)

  Peygamberimiz’in Ebeveyni ve Annesi’nin Rüyası

Peygamberimizin babası, Abdülmuttalib oğlu Abdullah idi. Abdülmuttalib Kureyş’in en itibarlı kimselerinden biri idi. Abdullah da Kureyş gençleri arasında boy-bos, tavır ve davranışları açısından en gözde, en dikkat çeken, saygılı bir zâttı. Peygamberimizin annesi Âmine, Zühre Oğulları’nın ileri gelenlerinden Vehb’in kızı idi. Soy ve mevki itibariyle Kureyş kadınları arasında üstün bir mevkie sahipti. Peygamberimiz henüz doğmadan babası vefat etmişti, annesi ise O’na hamile iken rüyasında harikulade şeyler görüyordu.. Peygamberimize hamile iken rüyasında kendisine şöyle denilmişti: “Sen insanların hayırlısına ve bu ümmetin Efendisi’ne hamile oldun. O’nu dünyaya getirdiğin zaman, her hasetçinin şerrinden korunması için bir ve tek olana sığınırım, de! Sonra ona Ahmed yahud Muhammed adını tak!” (İbn Hişam, es-Sire,I,168)

  Bu Gece Meydana Gelen Harikulade Hâdiseler

Hz. Peygamber’in doğduğu gece “Kisra’nın sarayının burçlarının yıkıldığı, Mecûsi’lerin tapınmakta oldukları, bin yıldır yanmaya devam eden ateşlerinin söndüğü, Semave deresinin taştığı, Save gölünün kuruduğu” görülmüştür. Bütün bunlar Hz. Muhammed (sav)’in eliyle küfrün ateşinin söndürüleceği, fazilet ve adaletin yaygınlaşacağı tarzında yorumlanmıştır. Ebe olarak hizmet eden kadınlardan Fatma Hatun da o gece “Evin nurla dolduğunu; yıldızların, üzerlerine dökülecekmiş gibi sarktığını” ifâde etmiştir (İbnü’l-Esir, el-Kâmil, I, 459.).

  Peygamberimizin Adı ve Anlamı

İsim olarak Muhammed: “Hamd” kökünden türemiştir. “Kişinin faziletini anarak övmek” demektir. Buna göre Ahmed: “Allah Teâlâ’yı yüce sıfatları ve kudret eserleriyle öven ve övmesini en iyi bilen kimse” demektir. Muhammed ise: “Fazilet ve üstünlükleri anılarak övülmüş kimse” demektir. Kadı İyaz demiştir ki : “Rasûlüllah (sav), Muhammed olmazdan evvel Ahmed idi. Diğer bir deyimle halk, Rasûlüllah’ın kendisini methetmeden evvel o, Allah’ı hamd-ü sena etmiştir. Bu cihetledir ki, Peygamberimizin Ahmed adı, geçmiş peygamberin Kitablarında zikredilmiş, Muhammed adı ise Kur’-ân’da verilmiş olup, her ikisi de en güzel iki simdir” (Tecrid, IX, 251 vd. 1439 numaralı hadisin şerhi.).

  Peygamberimizin isimleriyle Soyunun Faziletine Dâir Hadisler

Peygamber Efendimiz (sav) şöyle buyurmuştur: “Bana mahsus ve münhasır (ve en yüce) beş isim vardır: Ben Muhammed’im ve Ahmed’im. Ben Mâhi’yim ki, Allah benim Nübüvvet’imle küfrü giderecektir. Ben o Hâşir’im ki, (kıyamet gününde) insanlar beni takib ederek haşrolunacaktır. Ben Âkıb’im (Hâtemü’l-Enbiyâ’yım. Benden sonra hiç kimse peygamber olmayacaktır (Tecrid, IX, 250). “

Peygamber Efendimiz (sav) nesebinin fazileti ile ilgili olarak da şu hadisi buyurmuştur. “Ben devirden devire ve aileden aileye intikâl eden Adem Oğulları soylarının en temizinden halkolundum. Nihayet, şu içinde bulunduğum camiadan ne’şet ettim” (Tecrid, IX, 272).

Hâsılı, gözümüzün nuru, gönlümüzün süruru Efendimiz Hazretleri’nin doğum günü münâsebetiyle bizlere düşen vazife, herhalde O’nu her yönüyle daha iyi anlamaya ve O’nun, insanlığa tebliğ ettiği esasları kavramaya çalışmak olmalıdır.

Lütfen Paylaşın!
0Shares