ABESE SURESİ

14. Yüksek tertemiz levhalarda.

14. Evet.. Pek (Yüksek, tertemiz) semâvî ve noksanlıklardan uzak olan levhâlarda yazılmış bulunuyor.

15. Yazıcıların meleklerin elleriyle.

15. Onlar (Sefirlerin ellerile) levh-i mahfuzdan olan melekler vasıtasiyle Peygamberlere indirilmiştir.

16. Değerli ve güvenilir olanların elleri ile yazılmıştır.

16. Evet.. Öyle (Değerli,) Allah’ın emrine (itaatkâr olanların..) elleriyle, öyle semâvî, ruhanî melekler vasıtasiyle indirilmiş, Peygamberlere teblîğ edilmiştir.
“Berere” Berrin ve Barrin çoğuludur ki: Çok hayır sâhipleri veya sözle ve fiille doğru olanlar demektir.

17. Kahrolsun insan, o ne kadar nankör.

17. Bu mübârek âyetler de Yüce Yaratıcı’nın dış ve iç âlemde ne kadar mükemmel, çeşitli, faydalı şeyleri yaratmış olduğunu bildiriyor. Ve başlangıçta bir damla sudan yaratıldıklarını ve nice nîmetlerden istifâde ettiklerini ve sonra da öldürüp kabre konulacaklarını düşünmeyerek Cenab-ı Hak’ka isyân eden kimselerin o çirkin hâllerini teşhîr ve Allah’ın kahrına lâyık olduklarını ihtar buyurmaktadır.

Şöyle ki: (Kahrolsun insan) Yâni: Dinsiz olan, Peygamberi, Kur’an-ı Kerim’i ve âhireti inkâr eden her hangi bir şahıs, helâke uğrasın, o zâten mânevî bir ölüme uğramıştır. (O ne kadar nankör?) dür. O nâil olduğu nîmetlerin kadrini bilmiyor, onları kendisine nasîb eden Kerem Sâhibi Yaratıcısını birlemiyor ve kutsamıyor, ne kadar teaccüb edilecek bir alçakça vaziyette bulunuyor.

18. Onu Allah-ü Teâlâ hangi bir şeyden yaratmıştır.

18. O, bir kere düşünmeli değil midir?. (Onu) Allâh-ü Teâlâ (hangi bir şeyden yaratmıştır.) o ne şekilde varlık alnına çıkarılmıştır?. O ne büyük bir ilâhî kudret eseridir. O ilk yaradılışından itibaren ne kadar çeşitli nîmetlere nâil olmuştur.

19. Onu bir damla sudan yaratmışta onu takdîr etmiştir.

19. Evet.. O düşünmeli değil midir ki: Kerem sâhibi Yaratıcı (Onu) başlangıçta (bir damla sudan) öyle ehemmiyetsiz, cüz’î bir madenden (yaratmış da onu takdîr etmiştir.) onu birçok azaya, kuvvetlere sâhip kılmış, büyütüp geliştirmiş, muntazam bir duruma ulaştırmıştır. Bu ne büyük bir ilâhî koruma..

20. Sonra ona yolu kolaylaştırdı.

20. Hak Teâlâ Hazretleri (Sonra) da (ona) öyle bir yaratılış eseri olan insana (yolu kolaylaştırdı.) o sâyededir ki: Ana rahminden kolaylıkla dünya sahasına atılabildi. Akıl ve zekâya sâhip bulundu, hayır yolunu takip edebilmeğe kabiliyetli oldu, nice hükümleri öğütleri içeren dinî eserlerden vesâireden istifâde edebilmesi hadd-i zâtında kabil bulundu, hakkında zararlı olan şeylerde kendisine telkîn edildi.

21. Sonra onu öldürdü de kabre soktu.

21. Hikmet Sâhibi Yaratıcı (Sonra onu) o dünyada bir müddet yaşattığı şahsı (öldürdü ve kabre soktu.) onun hakkında bu sebeple de ilâhî bir lütuf meydana gelmiş oldu. Fânî hayattan kurtulup bâki hayata yönelmiş bulundu, vücudu hayvanat cesetleri gibi ortalıkta bırakılmayı? şahsına bir hürmet olmak üzere kabre defnedildi.

22. Sonra dilediği zaman da onu yeniden diriltir.

22. (Sonra) da Hak Teâlâ Hazretleri (dilediği zaman onu) o öldürdüğü kulunu (neşredecektir.) onu yeniden hayata kavuşturup hesap ve ceza için mahşere sevkeyleyecektir. O vakit bilip tâyin etmek, ancak Cenab-ı Hak’ka mahsustur. Kulun vazifesi ise o vaktin herhâlde meydana geleceğini bilip ona hazırlanmaktadır. İşte bu da bir ilâhî lütuftur ki, kullarının tekrar hayata erecekleri onlara haber veriyor, tâ ki: O gün hazırlansınlar, hayatlarını tanzim ederek âhirette selâmet ve saadete kavuşsunlar.

23. Hayır hayır.. Ona emrettiği şeyi, o yerine getirmedi.

23. (Hayır hayır..) Öyle nîmetleri, âkıbetleri takdîr edemeyen inkârcı bir insan (ona) kendisine Cenab-ı Hak’kın (emrettiği şeyi) îman ile vasıflanmayı, Allah’ın kudretini düşünmeyi, âhiret hayatını tefekkürü, ibâdet ve itaat ile meşgul olmayı (o) insan (yerine getirmedi.) kendi yaratılış gayrisini düşünerek bu gibi vazifeleri yapmaya çalışmadı, ebedî selâmetini temin edecek sebeplere sarılmadı, görünen ve görünmeyen âlemdeki kudret eserlerini akıllıca bir bakışla seyretmedi. Artık böyle bir kimse Elbette ki, ebedî saadete nâil olamayacaktır.

24. İnsan, bir de yediğine bakıversin.

24. (İnsan, bir de yiyeceğine) Hayat kaynağı olan geçim sebeplerine (bakıversin.) bu da ne büyük bir nîmettir. Bundan meşrû şekilde istifâde edip de, Cenab-ı Hak’ka şükretmeli değil midir?.

25. Şüphe yok ki: Bir suyu bir dökmekle döküverdik.

25. İşte o Kerem Sâhibi Yaratıcı, başka nîmetlerini de şöylece bildiriyor: (Şüphe yok ki: Bir suyu) bulutlardan yağmuru, o büyüme ve gelişmenin kaynağı olan şeffaf, lezzetli maddeyi yeryüzüne (bir dökmekle döküverdik.) o su ile hayat sâhipleri ve nice ürünler fâidelenmektedirler.
“Sab” suyu ve herhangi akıcı bir şeyi dökmek, boşaltmak mânâsınadır.

26. Sonra yeri bir yarmakla yarıverdik.

26. (Sonra yeri) O bir kitle hâlinde bulunan ve bütün cüzleri birbirine bağlı olan yer yüzü (bir yarmakla yarıverdik.) o yerden nice ağaçlar muhtelif mahiyette, şekilde bitkiler vesâire meydana çıkardık, bu sûretle halk, nice nîmetlere nâil bulunmaktadırlar.

27. Artık onda dâneler bitirdik.

27. (Artık onda) O yeryüzünde (daneler) buğdaylar, arpalar, pirinçler, gibi pek fâideli şeyleri yaratıp yetiştirdik.

Lütfen Paylaşın!
0Shares

BİR CEVAP YAZIN