Mübarek Cuma Günü

Cuma günü çok değerli ve mübarek bir gündür. Bu konuda Peygamber Efendimiz (sav) şöyle buyurmaktadır:
  “Bizler Ehl-i Kitâb’a göre en son gelmişken, kıyamet gününde faziletçe en başa geçecek olanlarız. Şundan dolayı ki, bizden evvel onlara Kitâb verildi de Allah’ın onlara farz buyurduğu gün bu cum’a günü iken, onlar anlaşmazlık çıkarıp başka günlere saygı gösterdiler. Bize ise o güne itibar etmek hususunda Hak Teâlâ hidayet verdi (Doğru yolu gösterdi). Artık bu hususta insanlar bizden geri kalmış oldular. Yahudilerin ibadet günü yarın (cumartesi), Hristiyanlarınki ise öbür gün (pazar)’dür” (Tecrid.III, 3 vd. hadis no: 478).

“Adem o gün yaratıldı, o gün cennetten yere indirildi, o gün tevbesi kabul edildi ve o gün vefat etti, kıyamet günü de o gün kopacaktır, İns ve cinden başka hiç bir yaratık yoktur ki, tan yeri ağardıktan gün doğuncaya kadar -kıyamet belki bugün kopar korkusu ile- kulak kabartmasın. Bir de o günün içinde bir saat vardır ki, bir Müslüman kul, tesadüfen, o esnada namaz kılıp Allah Teâlâ Hazretlerinden bir hacetini dilerse onu Allah Teâlâ muhakkak ona verir” (Tecrid,III, 4-5;Müslim, Cum’a, 17 vd.).

Cuma gününün fazileti hakkında buyurulan bu kabil hadis-i şeriflerden dolayı İslâm uleması arasında konuşulan ve halka mâlolarak darbımesel hükmüne gelen bazı güzel söz ve değerlendirmeler vardır. Meselâ denilmiştir ki, “Cum’a, haftanın; Ramazan, yılın; Hac ise ömrün ölçüsüdür.” Yani şuurlu bir şekilde cum’a namazını kılan; bugünü, İslâmi literatürde varid olan esaslara göre değerlendiren kişi bir hafta boyunca bunun feyz ve bereketinin tesirinde yaşar, her cum’a bu tekrarlandıkça ömür boyu aydınlık bir hayat geçmiş olur. Keza, Ramazan ayını âyet ve hadislerin ışığında değerlendiren mü’min onun feyziyle senenin bütün ay ve günlerini kıymetlendirebilir. Hac ibadeti kendisine farz olan zengin mü’min de bu ibadeti samimi bir şekilde yerine getirirse günahları bağışlanır ve eğer Hac süresince edindiği mânevi ışığı iyi kullanabilirse bir ömür boyu saadet içinde kalır. Yine, denilmiştir ki: “Cum’a içindeki icabet saati, Ramazan içindeki Kadir gecesi gibidir.”

Cuma günü gusletmek (tepeden tırnağa yıkanmak), gereken temizlikleri yapmak, dişleri fırçalamak, hoş-hafif koku sürünmek, temiz elbiseler giyinmek, güler yüzlü ve sevinçli olmak iyi görülmüştür. Peygamberimiz (sav) Medine civarındaki köylerden toz ve ter kokusu ile cum’aya gelenlere “Bari, bu gününüz için iyice yıkanıp temizlenseniz!” buyurmuştur (Müslim, Cum’a, 9).

Cuma günleri sabah namazında Peygamber Efendimiz (sav) secde ve dehr (İnsân) surelerini okurdu. Bunun sebebi bu surelerin cum’a günü olmuş ve olacak olayları ihtiva etmesidir. Dolayısıyle bu sureler okunduğu takdirde Hz. Adem’in yaratılışı, âhiret hayatının tasviri, insanların öbür âlemde yeniden diriltilişi gibi cum’a günü cereyan etmiş ve edecek olan hâdiseler hatırlanmış, bunlara olan iman tazelenmiş olacaktır. Secde Suresinde Cenâb-ı Hakk; Kur’ân-ı Kerim’in, insanların uyarılması için indirilmiş bir gerçek olduğunu belirttikten sonra göklerin ve yerin yaratılışını hatırlatır ve “O’ndan başka bir dostunuz ve şefaatçiniz yoktur.

Düşünmüyor musunuz?” (Secde, 32/4) diye sorar, insanın yaratılışına değinir ve “..Size kulaklar, gözler, kalpler verilmiştir, öyleyken, pek az şükrediyorsunuz” (Secde, 32/9) buyurarak insanları uyarır. Surenin devamında Hakk Teâlâ, sapıkların dünyada iken âhirette tekrar diriltilmek konusunda inkâra gittiklerini hatırlatarak, böylelerinin öldükten sonra öbür âlemdeki pişmanlıklarını şöyle açıklar: “Suçluları, Rablerinin huzurunda başlan önüne eğilmiş olarak, Rabbimiz! Gördük, dinledik, artık bizi dünyaya geri çevir de iyi iş işleyelim; doğrusu kesin olarak inandık, derlerken bir görsen!” (Secde, 32/13).

Diğer taraftan, Allah’ın âyetlerine inananlar, büyüklük taslamıyarak Cenâb-ı Hakk’ı övüp yüceltenler, korku ve ümit içinde Hakk Teâlâ’ya yalvaranlar, Yüce Mevlâ’nın ihsan ettiği azıklardan sarfedenlerdir. Secde Suresinde belirtilen bir gerçek de “En zalim kimselerin, kendilerine Allah’ın âyetleri hatırlatılınca onlardan yüz çevirenler” olduğudur. Surenin son kısmında Cenâb-ı Hakk, inkarcılara şöyle seslenir; “Şimdi yurtlarında gezip dolaştıkları, kendilerinden önceki nice nesilleri yoketmiş olmamız onları doğru yola sevketmez mi? Bunlarda şüphesiz ibretler vardır. Dinlemezler mi? Kuru yerlere suyu gönderip onunla hayvanlarının ve kendilerinin yedikleri ekinleri çıkardığımızı görmezler mi? Görmüyorlar mı?” (Secde, 32/26-27).

“Dehr (İnsân)” Suresinin ilk âyetlerinde Cenâb-ı Hakk, insanın bir nutfeden yaratıldığını belirttikten sonra ona görme ve işitme verildiğini ve doğruyu bulmak için yol gösterildiğini ifade eder. Surenin devamında açıklandığına göre insanlar bu dünyada imtihan üzeredirler, ama bazıları şükrederler, diğer bazıları ise nankörlük ederler. Cenâb-ı Hakk bu surenin beşinci âyetinden itibaren iyilerin âhirette karşılaşacağı sonsuz mükâfatı tasvir eder: “Şüphesiz iyiler kâfur katılmış bir tastan içerler. Bu, ancak Allah’ın kullarının taşıra taşıra içebileceği bir pınardır. Onlar verdikleri sözleri yerine getirirler, fenalığı yaygın olan bir günden korkarlar. Onlar içleri çektiği halde, yiyeceği; yoksula, öksüze ve esire yedirirler.

  “Biz sizi ancak Allah rızası için doyuruyoruz. Biz karşılık ve teşekkür beklemiyoruz. Doğrusu biz, çok asık suratların bulunacağı bir günde Rabbimizden korkarız” derler.”Allah da onları bu yüzden o günün fenalığından korur, onların yüzüne parlaklık ve neş’e verir. Sabırlarının karşılığı, cennet ve oradaki ipeklerdir. Orada tahtlara yaslanırlar; orada yakıcı sıcak ve dondurucu soğuk görmezler. Meyve ağaçlarının gölgeleri üzerlerine sarkmış ve onların koparılması kolaylaştırılmıştır. Çevrelerinde gümüş kaplar ve billur kâseler dolaştırılır. Billurları gümüş gibi parlaktır, onları ölçüp ölçüp dağıtırlar. Orada zencefil karışık bir tasla içirilirler. O pınara (Selsebil) denir.” (İnsan, 76/5-18).

Cuma günü ve cum’a namazı İslâm’a mahsus en büyük şiar ve sembollerdendir. Kurban bayramından önceki arefe günü Arafat’ta Hacc için bir araya gelen mü’minler topluluğu yılda bir kere tekrarlanmak kaydıyla bütün dünya üzerindeki inananların en büyük toplantılarıdır. Bunun dışında mü’minlerin büyük kalabalıklar halinde ibadet ortamında kendiliğinden en çok bir araya geldiği günler bayram namazları ve cum’a namazıdır. Bilhassa cum’a namazının her hafta yeniden tekrarlanması, müslümanların her hafta bir bayram sevinci içinde bir araya gelmeleri açısından ayrı bir önem taşımaktadır.

Cum’a günü öğle vakti ezan okununca erkeklerin cum’a namazına gitmesi farzdır. Bu konuda Cenâb-ı Hakk şöyle buyurmaktadır: “Ey iman edenler! Cum’a günü namaza çağırılınca Allah’ı anmaya koşun, alışverişi bırakın. Bilseniz bu, sizin hakkınızda daha hayırlıdır. Namaz kılınınca yeryüzüne dağılın. Allah’ın lütfunu arayın. Allah’ı anın ki, felah bulasınız” (Cum’a, 62/9-10).

Dolayısıyle bu büyük gün ve ibadetin şuurunda olmayan, bunun idrakinden uzak, ilgisizlik içinde kalanların gafillerden sayılacağı hadis-i şeriflerde açıklanmıştır. Nitekim cum’ayı terketmenin büyük günah olduğu bizzat Peygamber Efendimiz (sav) tarafından belirtilmiştir. Bu konuda Efendimiz (sav) şöyle buyurmaktadır: “Birtakım kimseler ya cum’ayı terletmekten kesin olarak vazgeçerler, yahut da Allah onların kalplerini mühürleyecek, sonra kendileri muhakkak surette gafillerden olacaklardır” (Müslim, Cum’a, 40). “Üç cum’a namazını, aldırmayarak mazeretsiz bırakıp kılmayan kimsenin Allah, kalbini mühürler” (et-Tâc, I, 273, Ebu Dâvud, Tirmizi, Nesei, Hâkim rivayeti.).

Cuma günü ve gecesi Peygamber (sav)’e salavat getirmenin sevap ve fazileti büyüktür. Çünkü mü’minler sahib oldukları iman selâmetini ve İslâm saadetini O’na borçludurlar. Cenâb-ı Hakk O’nun hürmetine hem dünyevi hem de uhrevi saadet ve hayrı mü’minlere bahşetmiştir. Onlara verilecek ilâhi lütuf ve ihsanlar cum’a günü ellerine geçecek, Cennetteki makamlarına o gün gönderileceklerdir. Cennete girdikleri zaman mü’minlere, beklediklerinin çok üstünde ziyadesiyle ilâhi lütufların yağdırılacağı “Mezid günü” o gündür.

Ayrıca dünyada o gün mü’minler için bayramdır, o gün hulus-i kalple Cenâb-ı Hakk’a uzanan eller geri çevrilmez, çünkü icabet saati o günün içindedir. O günü bayram şuuru içinde idrak eden evler bereketle, hazla dolar. İşte bütün bunlar Hz. Peygamber’i tasdikin ve O’nun izinden sabit kadem olarak yürümenin hayırlı meyveleridir.

Bu şuur içinde Cum’a gecesi ve günü, mü’minlerin, saadet sebebi olan âlemlerin Efendisi Hz. Muhammed (sav)’e çokça salavat getirmeleri icâbeder. Nitekim -Kaynaklarda naklolunduğuna göre- Hz. Peygamber (sav) müslümanlara, cum’a günü kendisi için çok salât-ü selâm gönderilmesini tavsiye etmiş ve salât-ü selâmların o gün kendisine arzolunacağını haber vermiştir (İbn Kayyim el-Cevziye, Zâdü’l-Meâd, (Çev- Şükrü özen), I, 340.).

Hasılı, cum’a günü, müslümanların haftalık bayram günüdür, bugünün faziletleri saymakla bitmez. Bu münasebetle müslümanlar cum’a günü, ibadetlerine daha çok dikkat etmeli ve Peygamberimize salâtü selâmda bulunmalıdırlar. Cum’a günü Kehf suresini okuyanlara uhrevi mükâfat müjdelenmiş, her cum’a namazının diğer cum’aya kadar günahlara kefaret olduğu belirtilmiştir. Cum’a günü yoksullara yapılan yardımın sevabı da boldur. Cum’a günü va’z-ü nasihat günüdür. Cuma va’zında ve hutbesinde konular, müslümanların önemli meselelerine ışık tutmalı ve herkes bu mânevi aydınlık içinde hatalarını düzeltmeye, eksiklerini gidermeye çalışmalıdır.

Cenâb-ı Hakk, aylar içinde Ramazan’ı, geceler içinde Kadir gecesini, dünya içinde Mekke’yi, insanlar arasında Hz. Muhammed (sav)’i seçtiği gibi günler içinde de cum’ayı seçmiştir.

Lütfen Paylaşın!
0Shares