İNŞİRAH SURESİ

Bismillâhirrahmânirrahîm

Bu mübârek sûre Ed-Duhâ sûresinden sonra Mekke-i Mükerreme’de nâzil olmuştur. Sekiz âyet-i kerîmeyi içermektedir.

Resûl-i Ekrem’in gönül ferahlığına kavuşturduğunu bildirdiği için kendisine bu isim verilmiştir. Bu sûre-i celîle de Peygamber Efendimizin ne kadar ilâhî lütuflara erişmiş olduğunu bildirdiği için kendisinden evvelki Ed-Duhâ sûresiyle aralarında büyük bir irtibat vardır.

Hattâ ikisinin bir sûreden ibaret olduğuna inananlar da vardır. Maamafih mütevatir olan, bunların başka başka birer sûre olmasıdır.

1. Senin için göğsünü açıp genişletmedik mi?

1. Bu mübârek sûre de Resûl-i Ekrem’in nâil olduğu nîmetleri bildiriyor. Onun uğradığı sıkıntı ve şiddetin giderileceğini müjdeliyor.

O Yüce Peygamberin sâlih âmellere devamını ve yalnız Cenab-ı Hak’ka tevekkül etmesini ve yönelişte bulunmasını emretmektedir.

Şöyle ki: Ey Peygamberlerin en fâziletlisi!. (Senin göğsünü) peygamberlik feyziyle, ilim ve marifetle (açıp genişletmedik mi?) elbette ki, genişlettik, yâni:

Ey insanların şereflisi!. Senden hayreti, üzüntü ve kederi giderdik, kalbine bir kudret, bir mânevî zevk ihsân ettik, seni kutsal bir kuvvetle, ruhani bir ışıkla kuvvetlendirdik ve aydınlattık, evet.. Sen bu ilâhî lütfe erişmiş bulunmaktasın.

Deniliyor ki:

Burada kalp denilmeyip de “Sadr” = göğüs denilmesi, şu gibi bir hikmete dayalıdır: Göğüs, bir vesvese mahallidir.

Şeytan, insanların göğüslerine vesveselerini düşürmeğe çalışır, o vesveseleri gidermek, yok etmek ise göğsü açmaktan ibarettir.

Ve şöyle de deniliyor ki:

Şeytan, kalbe vesvese düşürmek için göğse gelir, göğüs ise kalbin kal’ası mesabesindedir. Şeytan, orada bir delik bulursa oradan kalbe vesveselerini düşürmeğe başlar, kalpte hüzün ve kederin, yanlış düşüncelerin ortaya çıkmasına sebebiyet verir akıl ve bilginin mahalli olan kalbi bozmaya çalışmış bulunur.

Fakat bir zâtın göğsü, ilâhî bir lütuf olarak açılmış olunca, bir açıklamaya, bir genişlemeye nâil olunca artık şeytanın vesveselerine mahal olmaktan kurtulur.

İşte Peygamber Efendimizin mübârek göğsü de en mükemmel bir genişlemeye nâil olmuş, ondan şeytanî vesveseler yok edilmiş, kendisi Allah’ın desteğine mazhar olarak kalben pek doygun ve huzurlu bir hâlde yaşamıştır.

“Şerh” lûgatte açmak, yarmak, keşfetmek, bir şeyi izah etmek ve açıklamak sûretile bildirmek demektir. Bir eserin izah ve tefsirini yapan kitaba da şerh deniliyor. “Sadr” de sîne, göğüs, yâni: Bir şeyin ön tarafı mânâsınadır, insanın belinden başına doğru olan ilk tarafıdır ki: Gerisi de kalbi, ciğerleri içine alır, bir odanın bir salonun en şerefli oturak yerine sadr denilir.

2. Ve senden yükünü indirmedik mi?

2. (Ve) Ey Son Peygamber!, (senden yükünü indirmedik mi?.) Yâni: Peygamberlik vazifesini yapma hususundaki zorlukları gidererek seni kolaylıklara eriştirdik, tam bir muvaffakiyetle o pek mühim, yüce vazifeni yerine getirmeye güç yetiriyorsun.

3. Öyle ki, senin sırtına pek ağırlık vermişti.

3. (Öyle ki:) O üzerine almış olduğun peygamberlik görevi, o mânevî yük (Senin sırtına pek ağırlık vermişti.) sonra ilâhî bir yardım olarak o ağırlığı duymaz oldun, o kutsî vazifeyi tam bir kolaylıkla yapmaya muvaffak bulundun.

Evet Yüce Peygamber, risâletin başlangıcında ne kadar heyecanlar içinde kalmıştı, halka dini hükümleri bildirmeğe çalışıyordu. Bir takım inkârcıların hâllerinden dolayı pek üzüntülü bulunuyordu, fakat Cenab-ı Hak, o mübârek Peygamberine mânevî bir güç ihsân buyurdu, artık risâlet vazifesini mânevî bir zevk ile yapmaya devam ederek bir nice muvaffakiyetlere nâil oldu.

“İnkaz” siklet, ağırlık vermek, yükün sırta ağırlık vererek kemikleri gizlice çatırdamaya getirmesi demektir.

4. Ve senin için şânını yükselttik.

4. (Ve) Ey Yaratıkların en şereflisi!. (Senin için şanını yükselttik.) Seni bütün insanlar ve cinlere Peygamberlerin sonuncusu, fâziletlisi ve en şereflisi kıldık, senin pek yüksek ismin bütün ufuk levhâlarını süsleyip durmaktadır. Bütün mü’minler, senin için salât-ü selâmda bulunmaktadırlar.

“Berk urdu Cemâlinde o ümmiyyi yetimin”
“En şaşâalı feyz-i hüdavendi hakîmin”
“Bir ders-i edeb verdi ki, Ashab-ı zekâye”
“Hayret verir asar-ı fühuli hükemaye”
Muallim Naci

5. Artık şüphe yok ki, çetinlikle beraber bir kolaylık vardır.

5. (Artık şüphe yok ki:) Her (Çetinlikle beraber bir kolaylık vardır.) her zorluğun giderilmesi için bir çare mevcut, peygamberlik vazifesini yapma hususundaki zorlukları Cenab-ı Hak birer sûretle bertaraf eder, Yüce Peygamberini sükûnete kavuşturur. Bu hususta bir tereddüde, bir üzüntüye düşmeğe gerek yok.

“Her zaman çarh-ı felek aksine devran etmez.”
“Yine şaşâanlı feyz-i hudavendi hakîmin”
“Usr” güçlük, zahmet, müşkilât, göğüs darlığı,
vazife yükü, düşmanların kuvveti, eza ve cefası gibi şeylerdir. “Yüsr” de; Kolaylık, yavaş şey, kolay olmak demektir.

6. Hakikaten her zorlukla beraber bir kolaylık vardır.

6. (Hakikaten her zorlukla beraber bir kolaylık vardır.) Bunun inkârı mümkün değildir. İnsan, vakit vakit bâzı müşkil şeyler karşısında kalır, sonra bunlar açılır, gider, kolaylıklar, muvaffakiyetler yüz gösterir.

Hak yolunda görülen bir zahmetin mükâfatı ise büyük bir sevap olduğu için o sevap, en büyük bir kolaylık, bir muvaffakiyet demektir.

Elverir ki: İnsan sabırlı olsun, büyük heyecanlara kapılmasın, yüz gösteren bir hoş olmayan hâlin, bertaraf olmasını Kerem Sâhibi Yaratıcıdan niyâz eylesin, kendi hâlini düzeltmeye çalışsın.

7. Artık boş kaldın mı hemen çalış.

7. (Artık boş kaldın mı) Yâni: Bir vazifeni yapıp bitirdin mi: (hemen çalış.) diğer bir vazifeni yapmaya gayret et, boş durma, meselâ:

Farzdan namazı kılmış olunca sünnet ve nâfile olan namazları kılmaya başla, cihad gibi bir vazifeyi yapmış olunca da Rab’bine ibâdete devam et, gelecek için lâzım olan şeyleri tedarike çalış, bu ilâhî emir gösteriyor ki: Müslümanların dâima güzelce faaliyette bulunmaları lâzımdır.

Müslümanlıkta tembellik, câiz değildir.

Müslümanlar, dâima yükselmeğe, istikbâllerini güzelce temine gayret etmelidirler.

8. Ve ancak Rabbine yönel.

8. (Ve) Ey Yüce Nebi!. Mükâfata kavuşmak, pek yüce tecellilere erişmekle hakkıyla gönlü ferah olmak için (ancak Rab’bine yönel.) çünkü her şekilde kendisine sığınmaya ve yönelmeğe lâyık olan, ancak o Kerem Sâhibi Yaratıcıdır. O rahîm, kerîm olan Mâbudumuzun afv ve keremine sığınarak ondan muvaffakiyetler niyâz eyleriz. Başarı Allah’tandır.

Lütfen Paylaşın!
0Shares

BİR CEVAP YAZIN