ÖRTÜNMEK

Mehmet Talu

Örtünmek Allah’a Peygambere, Kur’an’a ve İslam’a inanan mümin kadınlar için mukaddes bir emir, açıklık ise bu emre apaçık bir isyandır. Kainatta hiçbir varlık gösteremezsiniz ki, zarfsız, kabuksuz, yapraksız olsun. Şu halde Müslüman hanımı da zarfsız, kabuksuz, örtüsüz olamaz. Onun örtünmesi imanının ve hâyâsının açık bir ifadesidir. İmanının dedik. Evet tesettür bir iman bir itikad ve bir inanç meselesidir.

Bilindiği gibi, dinimizin hükümleri: İtikadî, amelî ve ahlakî olmak üzere üçe ayrılır. Tesettür konusu, namaz ve hac ibadetleri göz önünde bulundurulduğu takdirde kısmen ameli hükümlere, müslümanın aile ve cemiyet hayatı düşünüldüğü takdirde de ahlâkî hükümlere girer. İlk bakışta, bu konunun, itikadi hükümlerle bir ilgisi yok gibi gelir insana. Ancak İslâm dini’nin tebliğcisi Hz. Muhammed Sallallahu Aleyhi ve Sellem vahiy mahsulü tebligatı içinde kıyafet ve örtünme ile ilgili nasslar mevcutsa –ki biraz sonra isbat etmeye çalışacağımız üzere mevcuttur – konu, dinin aslî hükümlerinden birini teşkil ediyor demektir. O takdirde, şu veya bu şekilde yorumlanması bir yana, kıyafet ve örtünmenin mevcudiyetini zarurat–ı diniyyeden kabul edeceğiz.

Konuya biraz daha açıklık getirmek için başka örnekler verelim: İnsanları gıyabında çekiştirmek (gıybet) kötü huylardan, alçak gönüllü (mütevazı) olmak da iyi huylardandır. Bu konuların her ikisi de ahlaki hükümler içinde yer alır. Binaenaleyh gıybetten kaçınmayan veya mütevazi olmayan, insanlar, sadece ahlak kurallarını çiğnemiş olurlar. Bu davranışları onların imanlarına doğrudan bir zarar getirmez. Fakat, her müslümanın, gıybetin kötü huylardan, tevazuun da iyi ahlaktan olduğuna inanması gerekir. Bunlardan birine dahi inanmadığı takdirde, Kur’an’ı Kerim’deki bazı ayetlere; Hucûrât süresi 12. ayet–i kerimeye inanmamış olur ki bu da imanının yok olmasına sebeb olur.

Kur’an–ı Kerim’de hem umumi hayat kaidesi olarak elbise ve örtünmeden bahsedilmekte, hem de namaz ve hac ibadetleri sırasında örtünme emredilmektedir.

Şöyle ki:
“Ey Ademoğulları! Size ayıp yerlerinizi örtecek giysi, süslenecek elbise yarattık. Takva elbisesi… İşte o daha hayırlıdır. Bunlar Allah’ın ayetlerindendir. Belki düşünüp öğüt alırlar (diye onları indirdi.)(1)

Ayet–i kerime’de geçen Takva elbisesi, bazı alimler tarafından haya, salih amel, yüzdeki hoş çehre, tevâzu belirtisi olan sert ve yün elbise, harbte giyilen zırh ve miğfer, Allah korkusu, emrettiği ve yasakladığı konularda Allah’tan sakınmayı şiar edinme şekillerinde yorumlanmıştır. Buna, takvayı hatırlatan ve takvanın gereği olan elbisedir, yorumunu da ekleyebiliriz.

Ey Adem oğulları! Şeytan, ana–babanızı, ayıp yerlerini kendilerine göstermek için elbiselerini soyarak cennetten çıkardığı gibi sizi de aldatmasın. Çünkü o ve yandaşları, sizin onları göremeyeceğiniz yerden sizi görürler. Şüphesiz biz şeytanları, inanmayanların dostları kıldık.”(2)

Şeytan da cinlerden olduğu için insanların göremeyeceği bir şekilde insana yaklaşır ve ona vesvese verir.

“Ey Adem oğulları! Her namaz ve tavaf anında güzel elbiselerinizi giyin. Yeyin için. Fakat israf etmeyin. Çünkü Allah Teâlâ israf edenleri sevmez.” (3) Cahiliyyette Arab kabileleri Beyti çıplak tavaf ederlerdi. Gündüz erkekler, gece kadınlar gelirler tavaflarını anadan doğma yaparlar ve “İçinde günah işlediğimiz elbisemizle tavaf edemeyiz” derlerdi! Bu ayetin iniş sebebi budur. İslâm dininde temizlik ve güzelliğine önem verilmiştir. İnsanların avret mahallerini örtecek derecede bir elbise giymeleri şarttır. Fakat israfa kaçmamak kaydıyla her müslümanın ibadet esnasında en güzel ve temiz elbisesini giymesi ile sünnettir.

“Allah, yarattıklarından sizin için gölgeler yaptı. Dağlarda da sizin için barınaklar yarattı. Sizi sıcaktan koruyacak elbiseler ve savaşta sizi koruyacak zırhlar yarattı. İşte böylece Allah, müslüman olmanız için üzerinize nimetini tamamlıyor.”(4)

Peygamberimiz Sallallahu Aleyhi ve Sellem de çıplak gezmeyi kesin bir dille yasaklamıştır. Misver b. Mahreme Radıyallahu Anh diyor ki:
Taşımakta olduğum ağır bir taşı getirdim. Üzerimde hafif bir elbise vardı. Taş üzerimde iken elbisem çözülüverdi. Taşı bırakamadım ve (o vaziyette) yerine kadar götürdüm. Bunun üzerine Resûlüllah:
–”Dön elbiseni al. Çıplak gezmeyin! Buyurdular”(5)

Bu hususta daha çok sahih hadis–i şerifler mevcuttur. Ayrıca şunu da belirtelim ki İslam’ın özellikle kadınlara mahsus olmak üzere, kendine has bir kıyafet ve örtünme nizamı getirdiği asırlar boyu bütün İslam alimleri tarafından kabul edilmiştir. Bu yönüyle de icma hasıl olmuştur.

Buraya kadar belirttiğimiz, Kitap, sünnet ve icma’da yer aldığını ifade ettiğimiz husus şudur: İslam’ın kendine has bir kıyafet nizamı, adabı vardır. Bu, şüphe götürmez bir gerçek, bir zarurettir.

İslam’ın kıyafet sahasında getirdiği nizamın içinde kadının örtünmesi özel bir yer işgal eder. Mahrem olmayan kadın ve erkeklerin birbirlerine kem nazarla bakmamaları ve vücutlarının belirli yerlerini göstermemelerini emreden ayet ve hadislerde bunun, psikolojik ve sosyal sebeplerine de temas eder. İslamiyet’in bu konu ile ilgili tebliğatında, kadına daha çok itina gösterilmekte, onun hak ve hürriyetlerinin korunması, şahsiyet ve ince duygularının rencide edilmemesi ön planda tutulmaktadır. Konu ile ilgili ayetlerin birinde: “Bu, (ey erkekler), hem sizin kalbleriniz, hem de onların (yani hanımların) kalbleri için daha nezih bir harekettir”.(6) buyurdular. Bu ayetteki “Ethar” kelimesi “daha temiz, daha nezih” manasına geldiği gibi “kayıtlardan sıyrılmaya, hürriyete kavuşmaya daha uygun” manasına da alınabilir. Doğrusu boynuna şehvet boyunduruğu geçirilmiş insan, psikolojik olarak hürriyetsizliğin en kötüsünü yaşar.

Kur’an–ı Kerim’de on kadar ayet–i celilede(7) ve bir çok sahih hadis–i şeriflerde:
“Namahremlerin birbirine bakmamaları, örtülmesi gereken yerlerin örtülmesi, hem erkek, hem kadına “ğadd–ı basar” ‘(gözünün karşısındakine dikip bakmamak, önüne bakmak) emredilmektedir. Ayrıca kadınlara, başlarına koydukları örtüleri yakalarının üzerini örtecek kadar uzatmaları; sokağa çıkaracakları zaman, dış elbiselerini üstlerine almaları buyruğu verilmekte; ilk cahiliyye devrinde olduğu gibi teberrücde bulunmaları yasaklanmaktadır. Teberrüc:

“Bir kadının, kendisini süsledikten sonra dışarıya çıkması, endam ve süslerini erkeklere göstermesi demektir. Dinimiz İslam, iffet ve namus hususunda büyük hassasiyet göstermiştir. Kadınları en büyük değerinin ırz ve namusları olduğunu bildirmiş ve bu paha biçilmez değerlerini muhafaza etmenin de haya duygusunun kuvvetli olmasıyla mümkün olacağı esasını ortaya koymuştur. Haya da ancak islami ölçülere şuurla uyulduğu zaman korunur. Bu korunmanın en mühim unsurlarından birisi; hiç şüphesiz Kur’an ölçülerine göre örtünmektir.

Müslümanlara zelil ve
perişan durumdadır

Kur’an–ı Kerim’de Resûlullah’ın yüksek bir ahlâka sahip bulunduğu ve O’nun insanlar için güzel bir örnek ve model olduğu beyan ediliyor. Allah’ü Teâlâ şöyle buyuruyor:
“Şüphesiz sen, yüce bir ahlâka sahipsin.”(8)
“Andolsun ki, Resûlullah, sizin için, Allah’a ve ahiret gününe kavuşmayı umanlar ve Allah’ı çok zikredenler için güzel bir örnektir.”(9) Âyette, Hz. Peygamber’in, Allah’ın hoşnutluğunu kazandıracak davranışlarda bulunmak isteyenler için mükemmel ve canlı bir örnek, en büyük fazilet numûnesi olduğu anlatılmaktadır.

Bugün İslâm dünyası başta olmak üzere insanlık âlemi dehşetli krizler içindedir. Bunlardan kurtulmanın tek çaresi Yüce Yaratan’a itaat etmek, O’nun emir ve yasaklarını hayata uygulamaktır. Yüce Yaratan’a itaat etmek, Son Peygamber’e itaat ile olur. Peygamber’in Allah katında getirdiği Kutsal Kitab’ta, yine ilahî vahye ve ilhama dayanan Sünnet’inde selâmet için gerekli bütün bilgiler mevcuttur.

Bugünkü İslâm dünyası Peygamber’e gereği gibi uymakta mıdır? Bu soruya evet cevabını vermek mümkün değildir. Çünkü Müslümanlar O’na gereği gibi uymuş, Şeriat’ını ve Sünnet’ini hakkıyla anlamış ve hayata tatbik etmiş olsalardı şu perişan, zelil, feci durumda bulunmazlardı.

Müslümanlık; ahlâka pek büyük bir kıymet, bir ehemmiyet vermiştir. Zaten Müslümanlık; bir ahlâk, bir fazilet, bir hikmet dinidir. Hattâ Peygamber Efendimiz:
“Ben ancak güzel ahlâkı tamamlamak için gönderildim.” buyurmuştur.
İslam dininde insanların manevî kıymetleri, sahip oldukları ahlâk ile ölçülüdür. Bir hadîsi şerîfte:
“Sizin imanca en güzeliniz, ahlâkça en güzel olanınızdır” diye buyurulmuştur. Diğer bir hadîsi şerif de:
“Allah Tealâya kullarının en sevgilisi, ahlâkça en güzel olanıdır.” meâlindedir.
Resulü Ekrem Sallallahü Aleyhi Vesellem Efendimiz:
“Yarabbi! Ben senden sıhhat, afiyet ve güzel ahlâk dilerim” diye dua buyururdu.
İnsanların ahlâkı değişebilir. Çirkin huyları güzel huylara değiştirmeye “tehzibi ahlâk” denir. Bu değiştirme, her halde mümkündür. Mümkün olmasaydı Nebiyyi Zişan Efendimiz: “Ahlâkınızı güzelleştiriniz” diye emretmezdi.

1– A’raf süresi: 26
2–A’raf süresi: 27
3– A’raf süresi: 31
4– Nahl süresi: 81
5– Müslim, Hayz: 78, Ebû Davud, Hammam: 2
6– Ahzab Süresi: 53
7– Meselâ bak: Nur süresi:27–31,60, Ahzab süresi: 53,54,59,60
8–Kalem Sûresi: 4
9–Ahzab Sûresi: 21

Kaynak: Beyan Dergisi

Lütfen Paylaşın!
0Shares

BİR CEVAP YAZIN