YASİN SURESİ MEALİ VE TEFSİRİ

Ömer Nasuhi Bilmen  Yasin Suresi Meal ve Tefsiri

Bismillâhirrahmânirrahîm

Bu mübârek sûre, Cin sûresinden sonra Mekke-i Mükerreme’de nâzil olmuştur. Seksen üç âyeti kerimeden meydana gelmektedir. ” Yasin” tabiriyle başladığı için kendisine bu isim verilmiştir. Mamafih kendisine: “Kalp”, “Dafia”, “Kaziye” “Muammime” ismi de verilmiştir. Çünkü i’tikada vesâireye ait birçok esasları içine aldığı ve okuyanların kalplerini aydıntattığı için kendisine “Kur’anın kalbi” denilmiştir.

Birçok yanlış inançları bertaraf ve İslâmiyet’i müdafaa ettiği için de “Dafia” adını almıştır. Ve birçok gâfilleri ikaz ederek haklarındaki ilâhi hükmü bildirdiği için de “Kaziye” ismiyle hatırlanmıştır. Kendisini tam bir samimiyetle okuyanların bütün dünyevî ve uhrevî nimetlere kavuşmalarına vesile olacağı ve okunarak sevabının bütün müslüman ölülerine hediye edileceği cihette de kendisine “Muammime” adı verilmiştir. Bu sûrei mubârekenin başlıca içeriği şöyle özetlenebilir:

(1): Son Peygamber Hz. Muhammed’in risâletini tasdik ve teyit etmek, onun peygamberlik vazifelerini belirlemek, ona muhalefette bulunanları da sakındırmak ve tehdit etmek.

(2): Eski kavimlerin inkârcı hâllerinden dolayı başlarına gelen felâketleri beyân ile sonraki cemiyetleri uyanmaya dâvet etmek ve Resûli Ekrem’e teselli vermek.

(3): Yüce Yaratıcının bir kısım kudret eserlerine dikkat nazarlarını çekerek akıllı kimseleri tefekküre sevketmek ve o Kerem Sahibi Mâbud’u nasıl birleyeceklerini ve tesbihte bulunacaklarını bildirmek.

(4): Ahiret hayatını inkâr edenlerin bilâhare nasıl pişmanlıklara tutulacaklarını hatırlatmak, müminlere de ne kadar güzel uhrevî mükâfatlara nâil bulunacaklarını müjdelemek.

(5): İnsanların mükeltef oldukları dinî vazifelere işaret, görünen ve görünmeyen âlemlerdeki eşsiz yaratılışlara dikkatleri çekmekle bütün insanlığı Cenab-ı Hak’kın kudret ve yüceliğini tasdike davet etmek ve bütün insanların ahirette hesaba çekilmek için Allah Teâlâ’nın manevî huzuruna götürüleceklerini beyan etmek.

Yasin Suresi 1. Ayet Meali ve Tefsiri

1. Yâsîn.

1. Bu mübârek âyetler, Son Peygamber’in cehalet içinde kalmış bir kavmi ikâz ve irşâd için Allah tarafından indirilmiş olan hikmetli Kur’an ile gönderilmiş Yüce bir Peygamber olduğunu bildiriyor. O Yüce Peygamber’in hidayet yolu üzere bulunduğuna azabı hak etmiş olan birçok kimselerin ise imândan mahrum kaldıklarını beyan buyurmaktadır.

Şöyle ki:

( Yasin ) bu tabir, hurufi mukattadandır. Benzerlerine dair izahat verilmiştir. Bunun “elâ” ve “yâ” harfleri gibi tenbih edatı olduğu beyân olunuyor. Mamafih deniliyor ki: Bu tâbir İbni Abbas Hazretlerinden rivâyet olunduğuna göre Tayy lisanınca “Ey insan!.” Demektir. Müfessirlerin çoğunluğuna göre de bu tâbir, Peygamber Efendimize hitaptır, “Ey Muhammed!.” “Ey insanlığın efendisi” Aleyhisselâm makamındadır.

Velhâsıl:

Böyle bazı sûrelerin evvelinde zikredilen harflerin, tâbirlerin asıl manâsını, Allah’ın ilmine havale ederiz. Bunlar birer hikmetten uzak değildir. Bu hikmetler insanlık tamamen bilemez. Fakat bunların asıl manâlarını bilmediği halde bunları bir müminin kutsayarak ve yücelterek okuması, bunlar ile lisanını tezyin etmesi, kendisini inanç yönünden sağlamlığını gösterir, ruhunun yücelmesine vesile olur, Allah’ın emrine olantam itaat ve bağlılığına işaret ve şehadet eder.

Yasin Suresi 2. Ayet Meali ve Tefsiri

2. Kur’an’ı Hakim’e yemin ederim.

2. Ey Peygamberlerin en şereflisi!. (Kur’an-ı Hakim’e yemin ederim) Yani: Hikmeti içeren ve nazım yönünden pek sağlam olan ve nice eşsiz, ince ve nasihat verici mânâları kapsayan ve semavi kitapların sonuncusu ve mükemmeli bulunan Kur’an’a O apaçık kitaba yemin ederim ki, sen yüce bir Peygambersin.

Yasin Suresi 3. Ayet Meali ve Tefsiri

3. Şüphe yok ki, sen, elbette Peygamber gönderilmiş olanlardansın.

3. Evet.. Ey Peygamberlerin en şereflisi!. (şüphe yok ki, sen elbette) Bütün insanlığa Allah tarafından Peygamber (gönderilmiş olanlardansın) Evet.. Sen de insanlığı Allah’ın dininden haberdar etmekle, onları hidayet yoluna dâvet buyurmakla emrolunmuş bir Peygambersin, sen de Peygamberler gibi mâsum, melekler gibi nurani kuvvetlere sahip, ilm ve hikmetle vasıflanmış bulunmaktasın.

Yasin Suresi 4. Ayet Meali ve Tefsiri

4. Doğru yol üzere bulunmaktasın.

4. Ve ey Yüce Peygamber!. Sen (Dosdoğru bir yol üzere) bulunmakta (sin) Evet.. Sen pek açık, hidayete kavuşturucu bir yolu tâkibetmekte ve o inkârcıları o doğru yola dâvet buyurmaktasın, ki: O da Allah’ı birleme yoludur, dinî hükmleri kapsayan İslâmiyet yoludur.

Yasin Suresi 5. Ayet Meali ve Tefsiri

5. O Kur’an üstün ve çok merhametli olan Allah Teâlâ tarafından indirilmiştir.

5. Evet.. Ey Yüce Peygamber!. O apaçık Kur’an (Aziz) bütün celâl sıfatlariyle vasıflanmış ve (rahim) bütün ikram ve ihsan sıfatlarına toplamış (olan Allah) Teâlâ (tarafından indirilmiştir.) senin vasıtanla bütün insanlığa öyle bir hidayet rehber verilmiştir.

Yasin Suresi 6. Ayet Meali ve Tefsiri

6. Tâki, bir kavmi korkutasın ki, onların ataları korkutulmamıştır. Artık onlar gâfil kimselerdir.

6. Evet.. Ey Peygamberlerin Sonuncusu!. O hikmetli Kur’an Allah tarafından sana ihsan buyurulmuştur. (Tâki bir kavmi) O apaçık kitabın hükmlerini tebliğ ederek (korkutasın ki, onların ataları korkutulmamıştır) o atalar fetret zamanında yaşamışlar, dinî tebliğlerden mahrum kalmışlar, kendilerine Peygamberler gönderilmemiş, dine muhalif hareketlerinin korkunç neticeleri kendilerine ihtar edilmemiş idi.

O atalar, Hz. İsa ile Resûl-i Ekrem arasındaki asırlarda yaşamış olan cahil kimseler bulunuyorlar idi. (Onlar gafil kimselerdir) Gerek Peygamber zamanındaki kavimler ve gerek onların ataları gaflet içinde kalmış, hakiki istikbâllerini düşünmekten mahrum bulunmuş şahıslardır.

Yasin Suresi 7. Ayet Meali ve Tefsiri

7. Andolsun ki, onların birçokları üzerine o söz o azap emri hak olmuştur. Artık onlar imân etmezler.

7. (Andolsun ki,) Muhakkaktır ki, (onların birçokları üzerine o söz) o azab emri, onların cehenneme atılacaklarına dair olan ilâhi hüküm, Allah’ın takdiri (hak olmuştur.) vacip ve sabit bulunmuştur. (Artık onlar imân etmezler) Güzelce tefekkür ederek imân nimetine kavuşmazlar. Çünki onlar, temiz yaratılışlarını zayi etmiş, Allah’ın birliğine aykırı inançlarda bulunmuş, akıllıca düşünmeyip kendi iradelerini kötüye kullanmış kimselerdir. Cenab-ı Hak da onların böyle istikbâldeki hallerini kendi ezeli ilmiyle bildiği için haklarındaki ilâhi takdiri ona göre tecelli buyurmuştur.

Artık onları Yüce Peygamber Allah’ın azabı ile korkutsa da, korkutmasa da onlar uyanıp imân nimetine kavuşmazlar. “Allah Teâlâ, beyan buyurduğu bir kısım hakikatları kuvvetlendirmek için yemin buyurmaktadır. Bu yemin, bir kısım hikmetlere ve menfaatlara dayanmaktadır ve konuşmanın gereğidir. Kısacası beyân buyurulan hakikatları gösteren, isbat eden deliller zikrediliyor. Buna karşı inkârcılar ise yineinkârlarında devam ediyorlar. Artık kendilerine kanaat vermek için “yemin” tarafı da tercih edilmiş oluyor.

Çünki o inkârcılar, o bildirilen delillere karşı “bunlar haddizatında doğru değilse de biz bunlar redde, müdafaaya kâdir bulunmuyoruz.” diyebilirlerdi. Artık o deliller yemin ile de kuvvetlendirilmiş oluyor. Zira o inkârcılar da yalan yere yemin edilmesinin pek fena neticeler vereceğine kani idiler. Yalan yere yemin edenler, elbette bir felâkete tutulurlar demekte idiler. Nitekim bir hadisi şerifte de ( 

) buyurulmuştur. Evet.. “Yalan yere yapılan çirkin yemin âlemin harap olmasını icâbeder”. Halbuki, Resûl-i Ekrem onların putları, kanaatleri aleyhinde beyanatta bulunuyor, bu beyanatını yeminler ile kuvvetlendirmeye çalışıyordu, bundan dolayı bir zarara uğramıyordu, bilâkis şeref ve şânı günden güne yükselip duruyordu. Binaenaleyh Resûl-i Ekrem’in Kur’an lisanıyla yeminlerde bulunduğu hâlde bundan asla bir zarar görmemesi de onun pek doğru sözlü bir zât olduğuna ayrıca kuvvetli bir delil teşkil etmektedir. İşte bu gibi hikmetlerden dolayıdır ki, Kur’an-ı Kerim’de böyle yeminler tercih edilmiştir.

Yasin Suresi 8. Ayet Meali ve Tefsiri

8. Şüphe yok ki, biz onların boyunlarına kelepçeler geçirmişizdir tâki onların çenelerine kadar dayanmıştır. Artık onlar başlarını yukarı kaldırılmış, gözleri aşağıya çevrilmiş kimselerdir, birşey görüp anlayamazlar.

8. Bu mübârek âyetler, temiz yaratılışlarını zâyi ederek imândan mahrum kalmış kimselerin pek ibret verici vaziyetlerini tasvir ediyor. Onların nasihatlardan yararlanacak bir durumda bulunmadıklarını bildiriyor. Yüce Peygamber’in irşâd ve ikazından kimlerin faydalanıp kimlerin faydalanamayacaklarınıhaber veriyor ve bütün hâlleri, eserleri yazılan ve Allah tarafından bilinen insanları öldüklerinden sonra Cenab-ı Hak’kın tekrar hayata kavuşturacağını beyân buyurmaktadır.

Şöyle ki:

Cenab-ı Hak, imândan mahrum kalmış olan kimselerin zelilce vaziyetlerini misâl yoluyla şöylece tasvir buyuruyor: (Şüphe yok ki, biz onların) O küfrü tercih eden kimselerin (boyunlarına kelepçeler geçirmişizdir) onların boyunları demir bağlar, kelepçelerle bağlanılmış bulunmaktadır. (Tâki) O kelepçeler (onların çenelerine kadar dayanmıştır.) boyunlarını doğru bir tarafa döndürebilecek bir vaziyette değildirler.

(Artık onlar başları yukarı kaldırılmış, gözleri aşağıya çevrilmiş kimselerdir) Gözleri etrafa bakacak bir kabiliyette bulunmamaktadır, onlar birşeyi güzelce görüp anlayamaz bir hâldedirler. “Bu âyeti kerime, Ebu Cehl gibi kâfirlerin hakkında nâzil olmuştur. Buyurulmuş oluyor ki, o kâfirler, kendi yaratılışlarını zâyetmiş, iradelerini kötüye kullanmış oldukları için onların boyunlarına öyle mânevi demir kelepçeler vurulmuştur. Onları hidayet yolunu görüp takibedemezler.

§ A’nak; Boyun manâsına olan “Unk”un çoğuludur.

§ Ağlâl; Esirlerin, suçluların ellerini boyunlarına başlayan demir bağ ve kelepçe manâsına gelen “Gul” kelimesinin çoğuludur.

§ Ezkân; İki çenenin biriktiği yer manâsına olan “Zekan” lâfzının çoğuludur.

§ İkmâh; da başı yukarıya kaldırmak, gözü bakmaktan men etmek demektir. Başlarını yukarıya kaldırıp gözlerini yere dikip duranlara da “mukmehûn” denilir.

Yasin Suresi 9. Ayet Meali ve Tefsiri

9. Ve biz onların önlerinde bir sed ve arkalarında bir sed meydana getirdik, öylece onları sarıverdik. Artık onlar göremezler.

9. (Ve biz onların) O kabiliyetlerini zâyetmiş olan inkârcıların (önlerinde bir sed vearkalarında bir sed vücude getirdik) yani: Onların kalp gözlerini kör ettik, onları dosdoğru yolu görmek kabiliyetinden mahrum bıraktık, onlar ne şu andaki durumlarını ve ne de geleceklerini nazarı itibara alabilecek bir durumda değildirler. (Öylece onları sarıverdik.) Onları her taraftan kuşattık, onları cehâlet ve sapıklık içinde bıraktık (Artık onlar göremezler) onlar Cenab-ı Hak’kın birliğine, kudret ve yüceliğine şahadet edip duran âyetleri, delilleri görüp anlayamazlar. Hidayet yolunu görüp takibedemezler.

Onlar öyle mânen kör kimselerdir. Rivâyet olunuyor ki: Bu iki âyeti celîle, Beni Mahzûm kâfirleri hakkında nâzil olmuştur. Bunlar mânen kör oldukları gibi maddeten de kör âciz bir halde kalmışlardır.

Ebu Cehl yemin etmiş ki: Muhammed -Aleyhisselâm-ı namaz kılarken görünce başına taş atacağım, sonra Hz. Peygamber namaz kılarken, Ebu Cehl eline bir taş alarak gelmiş, elini kaldırıp taşı atmak isteyince eli boynuna sarılmış, taş da eline yapışmış, o taşı elinden zorlukla çekip koparabilmiş, kavmine dönerek bu keyfiyeti haber vermiş, beni Mahzûm’dan başka bir kişinin de onu ben bu taş ile öldüreyim diye gitmiş, hemen gözleri kör kesilmiş. İşte Allah’ın Peygamberine suikastte bulunanların bu bir dünyevî cezaları, onların uhrevî cezaları ise elbette ki, her türlü düşüncemiz üstünde şiddetlidir.

Yasin Suresi 10. Ayet Meali ve Tefsiri

10. Ve onları korkutmuş olsan da, korkutmasan da onlar için birdir, imân etmezler.

10. Evet.. O kâfirler, mânen kör kimselerdir, onları hidayet yolunu görüp takibedemezler. (Ve) Ey peygamberlerin sonuncusu!. Sen (onları) o kâfirleri, öyle kötü iradelerinden, amellerinden dolayı hidayetten mahrum kalan kimseleri (korkutmuş olsan da) onları uyandırmak için dünyevî ve uhrevî azapları onlara ihtar etsen de, onları (korkutmasan daonlar için birdir.) Onlar uyanıp hakkı kabul ve takdir edecek bir kabiliyette bulunmuyorlar. Onlar (İman etmezler) onları öyle küfrlerinde ısrar ederek öyle inkârcı bir halde ölür giderler, lâyık oldukları cezalara kavuşurlar.

Yasin Suresi 11. Ayet Meali ve Tefsiri

11. Sen ancak zikire uyan ve rahmandan henüz görmeksizin korkan kimseyi korkutursun. Artık onu bir mağfiret ile ve pek şerefli bir mükâfat ile müjdele.

11. Ey Yüce Peygamber!. (Sen ancak zikre tâbi) Kur’an-ı Kerim’i kabul ederek onun hükümlerine razı olup boyun eğenleri (ve rahmandan) rahmeti sonsuz olan Cenab-ı Hak’kın azabından (henüz görmeksizin) ölüp o ahiret azabını müşahede etmeden önce (korkan kimseyi) müminleri (korkutursun) öyle bir kimse senin nasihatlarından, ihtarlarından yararlanır, gayrı Allah’ın yolları tâkibetmez.

(Artık onu) öyle imân sahibi (bir yarlıganma ile) mağfiretine kavuşmakla (ve pek şerefli bir mükâfat ile) cennet ile, Allah’ın cemalini müşahede gibi en yüce bir uhrevî bir lütuf ile (tebşir et) kendisini müjdele. O, gelecekte öyle bir mutluluğa nâil olacaktır.

Yasin Suresi 12. Ayet Meali ve Tefsiri

12. Şüphe yok ki, biz ölüleri diriltiriz ve onların yaptıkları her işi ve eserlerini yazarız. Ve zâten herşeyi pek apaçık bildirilen bir levh-i mahfuzda yazmışızdır.

12. Evet.. Allah Teâlâ herşeye kâdirdir. Kâfirlere azap edeceği gibi, müminleri de öyle ebedî, muazzam nimetlere eriştirecektir. İşte buna şöylece işaret buyuruyor: (Şüphe yok ki, biz) Ben Yüce Yaratıcı (ölüleri diriltiriz.) her ölen kimseyi bir gün yeniden hayata kavuştururuz.

Dünyada da tevbe eden, af dileyen kulları yeniden mânevi bir hayata nâil buyururuz. (Ve onları önden göndermiş olduklarını) Daha dünyada iken yapmış oldukları sâlih ve sâlih olmayan amellerini (ve eserlerini) hayra ve şerre ait yazmış oldukları şeyleri faideli ve zararlı müesseseleri (yazarız) onlar tamamen tesbit edilmiş bulunur, hiçbiribilinmez ve karşılıksız kalmaz.

(ve zaten berşeyi) Dünyaya ve ahirete ait her olayı (pek açık bildiren bir levh-i mahfuzda yazmışızdır.) bütün o hâdiseler, olaylar, Cenab-ı Hak’kın ezeli ilmince bilindiği için daha meydana gelmelerinden evvel öyle levh-i mahfuz denilen bir yüce kitapta hikmet gereği yazılmış, tesbit edilmiş bulunmaktadır.

Artık herkes kendi amellerine göre mükâfat veya cezaya kavuşturulacaktır. Dünya tarihi de bunu kısmen olsun göstemektedir.

§ İhsa; kelimesi lügatte saymak manasınadır. Mecazen beyân etmek ve korumak manâsında kullanılmaktadır.

Yasin Suresi 13. Ayet Meali ve Tefsiri

13. Ve onlara O inkârcılara o şehir ahalisini bir misâl olarak zikred, o vakit ki onlara o gönderilmiş olan elçiler gelmişti.

13. Bu mübârek âyetler, inkârcıları uyandırmak için kendilerine başka bir kavmin ibret verici olan yaşam tarihini anlatıyor. Kendilerini Allah’ın dinine dâvet için gönderilmiş olan elçileri o kavmin nasıl inkâr etmiş ve o elçilerin de kendilerini nasıl müdafaada bulunmuş olduklarını bildiriyor.

O kavmin o hayrı tavsiye edici elçiler ile uğursuzlukta bulunarak onları tehdide cür’et göstermiş olduklarını, o elçilerin de o yakıştırmayı reddederek o kavmin ne mahiyette kimseler olduklarını kendilerine ihtar eylemiş bulunduklarını beyân buyurmaktadır.

Şöyle ki: (Ve) Ey Son Peygamber!. (onlara) O senin peygamberliğini inkâr edenlere (o şehir ahalisini bir misâl) bir ibret vesilesi (olarak anlat) ahalinin tarihi hallerini hikâye buyur (O vakit ki, onlara) O şehir ahalisine (o gönderilmiş olan elçiler gelmişti) o ahaliyi dine dâvette bulunmuşlardı. O şehirden maksat, rivâyete göre “Antakya” şehridir. Onun ahalisi putperest bulunuyorlarmış.

§ Darbı mesel; Garip bir hali diğer garip bir hale benzetmekten ibarettir.. Bazan da böylebir benzetiş maksadiyle olmaksızın bir garip hali bir ibret verici tarihi olayı insanlara hikâye etmekten ibâret bulunur.

Yasin Suresi 14. Ayet Meali ve Tefsiri

14. O vakit ki, onlara iki elçi yi göndermiştik. Hemen onları yalanlayıverdiler. Sonra bir üçüncü ile kuvvetlendirdik. Dediler ki: Muhakkak biz sizlere gönderilmiş elçileriz.

14. (O vakit ki, onlara) O şehir ahalisine (iki) elçi (yi) iki zâtı (göndermiştik) o ahaliyi gidip ilâhi dine dâvette bulundular. O ahali ise (hemen onları) o gönderilen iki zâtı (yalanlayıverdiler.) onların gösterdikleri âyetlere, mucizelere iltifatta bulunmadılar (Sonra) o gönderilen iki zâtı (bir üçüncü ile kuvvetlerdirdik) bu üçüncü zât da o ahaliyi aynı surette tevhid dinine dâvet etti, o diğer iki zâtı destekledi ve tasdik etti.

Artık bu üç zât, o şehir ahalisine (dediler ki: Muhakkak biz sizere gönderilmiş elçileriz) artık bize tâbi olun, putlara ibâdeti bırakın, tevhid dinini kabul eyleyiniz ki, selâmete, hidayete erişesiniz. “Bu gönderilen elçilerden maksat, önde gelen âlimlere göre Hz. İsa’ya birer yardımcı durumunda olmak üzere Allah tarafından kendilerine peygamberlik verilmiş, ve İsa Aleyhisselâm’ın şeriatiyle görevlendirilmiş üç Peygamberdir.

Cenab-ı Hak’kın: “İz erselnâ” o vakit ki biz gönderdik diye buyurması da bunu gösteriyor. Nitekim Musa Aleyhisselâm ile beraber Hârun Aleyhisselâm da Peygamber gönderilmişti. Fakat müfessirlerce meşhur olan görüşe göre bu elçiler, Hz. İsa tarafından gönderilmiş ve Havârilerden bulunmuş zâtlar idi. Bunların evvelki ikisi “Yuhanna” ile “Bulus” adında bulunuyordu. üçüncüsü de “Şemun” ismindeki zât idi.

Bu zâtlar, Cenab-ı Hak’kın Peygamberi tarafından on yardımcı olmak üzere gönderilmiş oldukları için bu gönderilişi Hak Teâlâ yüce zatına izâfe ederek “biz gönderdik” diye buyuruyor.

Yasin Suresi 15. Ayet Meali ve Tefsiri

15. O inkarcılar da dediler ki: Siz bizim gibi birinsandan başka birşey değilsiniz. Ve rahman hiçbir şey indirmedi. Siz başka değil, ancak yalan söyliyenlersiniz.

15. O mübârek zâtlar, o şehir ahalisini tevhid dinine dâvet edince o inkârcılar da (Dediler ki: Siz bizim gibi bir insandan başka birşey değilsiniz) bize karşı sizin özelliğiniz; bir üstünlüğünüz yoktur. (ve Rahman hiç bir şey indirmedi) Öyle iddia ettiğiniz gibi size bir vahy indirmedi ve Peygamberlik ihsan etmedi, sizi bize tercih buyurmadı.

Binaenaleyh (siz başka değil, ancak yalan söyleyenlersiniz) öyle risâlet iddianız, hakikate aykırıdır. O ahalinin “Rahman birşey indirmedi” demelerinden bir işâret var ki, onlar ilahlığı itiraf ediyorlarmış, fakat putlara tapıyorlar, peygamberliği inkâr ediyorlarmış.

Yasin Suresi 16. Ayet Meali ve Tefsiri

16. O elçiler de dediler ki: Rabbimiz bilir ki, muhakkak bizler sizin için elbette gönderilmiş elçileriz.

16. O elçiler de o ahalinin inkârını reddederek (Dediler ki: Rabbimiz bilir ki, muhakkak bizler sizin için elbette) Allah tarafından âyetlerle (gönderilmiş elçileriz) biz birer din memuruyuz, size Allah’ın dinini tebliğ ediyoruz. Eğer biz hakikate aykırı bir iddiada bulunursak elbette ki, o Yüce Yaratıcı bizi kahreder, bizden şiddetle intikamını alır. Bu zâtlar, “Rabbimiz bilir ki,” demekle bir nevi yeminde bulunmuş, iddialarını yemin ile kuvvetlendirmeye çalışmışlardır.

Yasin Suresi 17. Ayet Meali ve Tefsiri

17. Bizim üzerimize gereken ise apaçık bir tebliğden başka birşey değildir.

17. Ve o zâtlar, ahaliye hitaben dediler ki: (Bizim üzerimize) Allah tarafından gelen vazife ise (apaçık bir tebliğden başka birşey değildir) Evet.. Bizim vazifemiz, iddlarımızı kat’i deliller ile mucizeler ile kuvvetlendirerek sizi tevhid dinine davetten ibârettir. Kabul etmez iseniz vebali, mes’uliyeti size âittir.

Yasin Suresi 18. Ayet Meali ve Tefsiri

18. O inkarcılar da dediler ki: Doğrusu siz bize uğursuz geldiniz. And olsun ki, eğer vazgeçmez iseniz elbette sizi taşlayacağızdır. Ve elbette ki, bizim tarafımızdan size pek acıklı bir azap dokunacaktır.

18. O zatların o kadar doğru ve iyilik sever ifâdelerine rağmen o inkârcılar da (Dediler ki:) ey bizi tevhid dinine dâvet eden zâtlar!. (Doğrusu siz bize uğursuz geldiniz) Sizin bu dâvetiniz yüzünden bir fitneye düştük, aramızda ayrılık meydana geldi.

Bir görüşe göre bir müddet yağmurdan mahrum kalmışlardı. (andolsun ki, eğer vaz geçmez iseniz) Bizi tevhid dinine dâvet eder durursanız, (elbette sizi taşlayacağız) sizi taşlayarak öldüreceğiz (ve elbette ki, bizim tarafımızdan size pek acıklı bir azap dokunacaktır.) sizi öldürmesek bile yine pek şiddetli bir cezaya mâruz bırakacağızdır, siz elimizden kurtulamayacaksınızdır.

Yasin Suresi 19. Ayet Meali ve Tefsiri

19. Elçiler de dediler ki: Sizin uğursuzluğunuz sizinle beraberdir. Siz öğüt verildiğiniz halde de mi? Bunu uğursuzluk sayıyorsunuz? Hayır.. Siz aşırı giden bir kavimsiniz.

19. O mübârek elçiler de (Dediler ki: Sizin uğursuzluğunuz sizinle beraberdir) sizin başınıza gelen ve gelecek belâlar, felâketler, sizin için amellerinizin birer neticesidir, sizin şirk ve küfrünüzün birer cezasıdır. (Siz öğüt verildiğiniz halde de mi) uhrevî azaptan kurtulmanız için hafifletilerek hakkınızda hayırlı ihtar yapıldığından dolayı da mı öyle uğursuz sayıyorsunuz, bize karşı düşmanca bir vaziyet alıyorsunuz?.

Bizi tehdide cür’et gösteriyorsunuz?. Bu ne kadar cehâlet, ne kadar nankörlük!. (Hayır.. Siz aşırı giden bir kavimsiniz) Sizin âdetiniz, israftır, isyândır, haddi tecavüzdür. Ondan dolayıdır ki, kendilerine karşı şükür borçlu olmanız icabeden kimselere karşı düşmanlık gösteriyorsunuz. Onların selâmet ve saadetinize vesile olacak ihtarlarını birerfelâket sebebi sanarak onları uğursuz sayıyorsunuz.

Bu ne kadar aksiliktir?. “Alusî merhum tefsirinde diyor ki: Böyle uğursuz sayma, cahillerin adetidir. Onlar kendi şehvetlerine -nefsani arzularına- uygun olan şeyleri uğurlu sayarlar, isterse, o şeyler bütün kötülüklere yol açmış olsun. Kendi şehvetlerine uygun görmedikleri şeyleri de uğursuz sayarlar. İsterse, o şeyler her hayrı gerektirmiş olsun.

Yasin Suresi 20. Ayet Meali ve Tefsiri

20. O şehrin en uzak bir tarafından bir er, koşar bir halde geldi, dedi ki: Ey kavmim! O gönderilmiş olanlara tâbi olun.

20. Bu mübârek âyetler de o kendisine elçiler gönderilmiş olan şehre bir zatın koşarak gelip o fedakâr elçilere tâbi olmalarını ahaliye tavsiye eylemiş olduğunu bildiriyor. Ve o zâtın o ahaliyi pek hikmetli bir tarzda uyandırmaya çalıştığını, o taptıkları putların kendilerine bir fâide veremiyeceğini ihtar buyurmuş olduğunu hikâye buyuruyor. Ve onun âlemlerin Rabbine îman edip cennete, Allah’ın affına, ilâhi ikrama kavuşmuş olduğunu beyân buyurmaktadır.

Şöyle ki: (O şehrin) O ahalisine elçiler gönderilmiş olan beldenin (en uzak bir tarafından bir er) bir dindar zât, o elçilerin gelip o ahaliyi tevhid dinine dâvet ettiklerini ve o ahalinin de muhalif bir cephe aldıklarını haber alınca (koşarak bir hâlde geldi) o ahaliye nasihat vermeğe başladı da (dedi ki: Ey kavmim!. O) size (gönderilmiş olanlara) o muhterem elçilere (tâbi olun) onların tebliğleri doğrultusunda ibâdet ve itaatte bulunun, Allah’ın birliğini tasdik ederek putlara tapmaktan vaz geçiniz.

Yasin Suresi 21. Ayet Meali ve Tefsiri

21. O zâta tâbî olunuz ki, sizden bir ücret istemiyor. Onlar doğru yola ermiş kimselerdir.

21. Ey Ahali!. (O zâta tâbi olunuz ki,) Sizi Allah’ın dinine dâvet eden, sizi selâmete kavuşturmak isteyen muhterem bir zâtı kendinize rehber ittihaz ediniz ki, o zat sizdenbir mükâfat beklemiyor. (sizden bir ücret istemiyor) Sırf Allah rızası için sizi irşâda çalışıyor. (onlar) öyle hak rızası için çalışan zâtlar (doğru yola ermiş kimselerdir) onlar insanları hakka kavuşturan dosdoğru yolu bilen zâtlardır, onlara tâbi olanlar, hidayete ererler.

Yasin Suresi 22. Ayet Meali ve Tefsiri

22. Ve bana ne mâni var ki, beni yaratmış olana ibadette bulunmayayım? Ve halbuki, O’na döndürüleceksinizdir.

22. Ve o gelen zat, o putperest kavmi uyandırmak için pek yumuşak ve hikmetli bir tarzda hitab ederek dedi ki: (Ve bana ne) Mâni (var ki, beni yaratmış olana ibâdette bulunmayayım?.) yani: Bütün insanlar için gerekir ki, hepsi de Alemin Yaratıcısına ibadette bulunsunlar, O’ndan başkasını mâbut edinmesinler. Sağlam akıl da bunu gerektirir. Peygamberler de bunu ümmetlerine tebliğ etmekte bulunmuşlardır.

Artık ne için bunun hilâfına hareket edilsin?. Ey putperest kavim!. Siz bu hakikati hiç düşünmez misiniz?. (ve halbuki, O’na) O ortak ve benzerden uzak olan Kâinatın Yaratıcısının mânevi huzuruna (döndürüleceksinizdir) dünyadaki amellerinizden dolayı muhakemeye tâbi tutulacaksınızdır, hiç bu âkibeti düşünmez misiniz?.

Yasin Suresi 23. Ayet Meali ve Tefsiri

23. Ben hiç O’ndan başta tanrılar edinir miyim ki, eğer o Rahman benim için bir kötülük dilese onların şefaatleri benim için fayda verici olamaz ve onlar beni aslâ o kötülükten kurtaramazlar.

23. Bir kere düşününüz!. (Ben, hiç O’ndan) O kâinatı yaratmış olan yüce mâbuttan (başka Tanrılar edinebilir miyim?.) öyle yaratılmış, âciz, fâni şeylere tapar mıyım (ki, eğer o rahman) o Kerem Sahibi Yaratıcı (benim için bir kötülük irade buyursa) beni bir derde, bir musibete, bir azaba uğratacak olsa (onların o putların şefaatleri benim için bir fâide verici olamaz) yani: Onlar faraza şefaat edecekolsalar bile o şefaate asla iltifat olunmaz.

Halbuki, onlar şefaat edecek bir kabiliyete bir selâhiyete asla sahip değildirler. (onlar) O bâtıl mâbutlar (beni asla) bana yönelecek bir fenâlıktan, bir ilâhi azaptan (kurtaramazlar) bana yardımları dokunamaz. Artık öyle âciz şeyler nasıl mâbut edinilebilir?. Ey kavmim!. Siz bunu hiç düşünmez misiniz?. Nedir o kadar gaflet!.

Yasin Suresi 24. Ayet Meali ve Tefsiri

24. Muhakkak ki, ben o vakit apaçık bir sapıklıkta bulunmuş olurum.

24. Evet.. (Muhakkak ki, ben o vakit) öyle Allah Teâlâ’dan başka herhangi bir mahlhuka tapacak olsam (apaçık bir sapıklıkta bulunmuş olurum) çünki, hiçbir mahlûkun yaratıcılık ve mâbudluk vasfına sahip olmadığı aklen ve naklen sâbittir.

Artık bunun hilâfına hareket eden kendisini bile ölmekten, mahvolmaktan, felâkete uğramaktan koruyamayacak olan herhangi bir mahlûka tapmak, onu Kâinatın Yaratıcısı’na ortak edinmek, şüphe yok ki, en büyük bir sapıklıktır, en hayret verici bir cehâlet eseridir.

Yasin Suresi 25. Ayet Meali ve Tefsiri

25. Şüphe yok ki, ben sizin Rabbinize imân ettim. Artık bunu benden işitiniz.

25. Bu muhterem zât, o elçilere veya o konuşma esnasında bütün orada bulunanlara yönelerek dedi ki: (Şüpbe yok ki, ben sizin Rab’binize imân ettim) Ben de o âlemlerin Rabbinin birliğini, ortak ve benzerden münezzeh olduğunu tasdik edici bulunmaktayım. (Artık bunu benden işittiniz) benim bu imânıma sizler de şâhit olunuz. Ben Allah’ın birliğini tasdik eden bir müminim. Elhamdülillâh..

Yasin Suresi 26. Ayet Meali ve Tefsiri

26. Denildi ki: Cennete giriver. Dedi ki: Keşke kavmim bilselerdi.

26. O zât, böyle Allah’ın birliğini tasdik edip kavminin şirk ve küfr içinde kalmış olduklarına işâret edince o kâfir kavim, hücum ederek o muhterem zâtı şehit etmişlerdi. Bunun üzerineo zâta Allah tarafından (Denildi ki, cennete giriver) yani:

Onun cennete girmesi muhakkak bulundu. O böyle bir ilâhi lütfa erişmiş oldu. Ve bir görüşe göre o zât, şehit edileceği zaman onu Cenab-ı Hak, cennete kaldırdı, orada yaşayarak rızıklandırılmaktadır. Böyle fevkalâde bir nimete nâil olan o zât da (dedi ki: Keşke, kavmim bilselerdi) hakkımda tecelli eden ilâhi korumadan haberdar olsalardı.

Yasin Suresi 27. Ayet Meali ve Tefsiri

27. Rabbimin beni mağfirete eriştirdiğini ve beni ikram edilmişlerden kıldığını.

27. (Rabbim’in beni mağfirete nâil buyurduğunu) Bir görüp anlasalardı (ve beni ikram edilmişlerden kıldığını) bilip düşünselerdi de, öyle küfr içinde yaşamasalar idi ve ilâhi dine mensup olanların ne kadar ilâhi korumaya ve ilâhi lütfa mazhar olduklarından haberdar bulunsalardı, kendilerinin ne kadar kötü bir kanaatte, helâk edici bir durumda bulunduklarını anlasa idiler!.

Bu muhterem zât, hayatta iken de şehit edildikten sonra da kavmi hakkında hayrı tavsiye etmiş, onların da bu hakikatten haberdar olarak tevhid dinine sarılmaların temennide bulunmuş demektir. İşte hakiki müminler, böyle umum halk hakkında hayrı tavsiye edici olurlar. Ne yazık ki, bunu birçok kimseler takdir edemezler. “Rivâyete göre bu zâttan maksat, “Habib-i Neccar” adında marangozluk yapan bir mümindir.

Bu zât, semavi kitapları okumuş, Allah’ın birliğini tasdik etmiş, hatta Peygamber Efendimizin vasıflarını o kitaplarda görmüş olduğu için O’nun Peygamberliğine dünyaya gelmeden altıyüz sene evvel imân etmiş bulunuyordu. Bir rivâyete göre bu zât bir mağara içinde yaşayarak Cenab-ı Hak’ka ibâdette bulunuyormuş, o elçilerin şehre geldiklerini haber alınca yanlarına giderek onları tasdik etmiş, takviyeye çalışmıştır. Allah’ın rahmeti hepsine olsun..

Yasin Suresi 28. Ayet Meali ve Tefsiri

28. Ve onun kavmi üzerine ondan sonra gökten hiçbir ordu indirmedik ve biz indirecekde olmadık.

28. Bu mübârek âyetler de o elçileri takviye eden zâtın şehit edilmesi üzerine o şehir ahalisinin başına gelen ilâhi azabı bildiriyor. Peygamberleri inkâr eden, onlar ile alay eden kimselerin ne kadar pişmanlık içinde kalacaklarını ihtar ediyor.

Peygamber zamanındaki inkârcıların da o eski helâk olan kavimlerden ibret almadıklarına işaret ve hepsinin de ahirette bir muhakemeye tâbi tutulacaklarını beyan buyurmaktadır. Şöyle ki: (Ve onun) O elçileri takviye için gelen üçüncü zâtın (kavmi üzerine ondan sonra) o zâtın şehit edilmesini veya cennete kaldırılmasını müteakip o kavmi helâk etmek için (gökten hiçbir ordu indirmedik) öyle bir vasıtaya lüzum bulunmamıştır (ve biz indireceklerden olmadık) onları helâk etmek için bir semâvi ordunun gönderilmesinde bir hikmet görülmemişti. Onları mahv ve perişan etmek için öyle büyük bir kuvvete ihtiyaç da yok idi.

Yasin Suresi 29. Ayet Meali ve Tefsiri

29. O bir korkunç sesten başka birşey olmadı. O anda onlar hemen sönüvermiş kimseler oldular.

29. (O) Helâk vasıtası, o kavmin mahv ve perişan olmalarına meydana getiren hâdise (korkunç bir sesten başka birşey olmadı) Cibril-i Emin tarafından müthiş bir ses vuk’u buldu (o anda onlar hemen sönüvermiş kimseler oldular.) sönmüş bir âteş gibi hayat sıcaklığından mahrum kaldılar, ölümün pençesine tutulup cezalarına kavuştular.

§ Humûd; Ateşin sönmesi, parıltısının gitmesi, sükûnet bulmasıdır.

§ Hâmidûn; da sönmüşler, yani ölmüş, hayattan mahrum kalmış kimseler demektir.

Yasin Suresi 30. Ayet Meali ve Tefsiri

30. Ey o kullar üzerine yönelecek hasret! Tam zamanın Onlara bir Resûl gelmezdi ki illâ onunla alay etmeye kalkışırlardı.

30. (Ey kullar) O Peygamberleri yalanlayankâfirler (üzerine) gelecek olan (hasret!.) pişmanlık ve felâket!. Gel tam zamanın, onları yakala. Çünki (Onlara) kendilerini selâmete, hidayete eriştirmek isteyen (bir Resûl gelmezdi ki, illâ onunla alay etmeye kalkışırlardı) onlar kendi haklarındaki o kadar iyiliksever zâtlara karşı inkârcı ve düşmanca bir vaziyet almış olduklarından dolayı böyle bir hasrete, pişmanlığa uğramış olacaklardır. O nankörlere karşı Allah tarafından veya melekler ile diğer müminler tarafından böyle bir hitap yöneltilecektir.

Hasret; pişmanlık, birşeyin elden çıkmasından dolayı çok fazla hüzn ve keder içinde kalmak demektir.

Lütfen Paylaşın!
0Shares

BİR CEVAP YAZIN