Harama Bakmanın Ve Örtünmenin Hükmü

30- Mümin erkeklere söyle, gözlerini (harama karşı) yumsunlar, ırzlarını ko­rusunlar. Bu davranış onlar için daha temizdir. Şüphesiz ki Allah onların yaptıklarından haberdardır.

31- Mümin kadınlara söyle, gözlerini (harama karşı) yumsunlar, ırzlarını ko­rusunlar. Görünmesi zaruri olanlar ha­riç ziynetlerini göstermesinler. Başör­tülerini yakalarının üzerine sarkıtsın- kocalarının ba-kocalarının oğul-kardeşlerinin oğulları, kızkardeşlerinin oğulları, bun­ların hanımları, sahip oldukları köle­ler, cinsî arzu duymayan erkek uşaklar müstesna, ziynetlerini göstermesinler. Gizledikleri ziynetlerini bildirmek için ayaklarını yere vurmasınlar. Ey müminler! Hepiniz Allah’a tevbe edin ki kurtuluşa eresiniz.

Belagat:

“Gözlerini yumsunlar” cümlesinde hazif yoluyla îcaz vardır. Yani gözlerini herşeye karşı değil, sadece Allah’ın haram kıldığı şeylere karşı yumsunlar de­mektir.

“Ziynetlerini göstermesinler.” ifadesi ise mecaz-i mürseldir. Murad edilen mana ziynet yerleridir. Hal ıtlak edilip mahal murad edilmiştir. Tesettür ve ko­runma emrinde mübalağa yapılmıştır.

Kelime ve İbareler:

“Mümin erkeklere söyle gözlerini yumsunlar,” yani kendilerine bakmak helâl olmayan şeylere karşı gözlerini kapasınlar, harama bakmasınlar. “ırzları­nı” namuslarını helâl olmayan şeylerin tecavüzünden “korusunlar.”

Gözlerini yumsunlar, anlamındaki “yeguddû min-ebsârihim” cümlesinde fiilin “min” harf-i cerriyle kullanılması ile ırzlarını korusunlar’ anlamındaki “yahfezû furûcehüm” cümlesinde fiilin “min” harf-i cerri olmaksızın kullanıl­ması arasındaki bu ayırımın sebebi şudur: Gözü yummakta genişlik vardır. Zira göbekle diz arası dışında erkeklere bakmak caizdir. Ayrıca yabancı kadının yüz ve ellerine -bir rivayete göre, ayaklarına da- bakmak caizdir. Irz, namus meselesine gelince Keşşafta zikredildiği gibi bunun durumu daraltılmıştır. Müstesna olanlar dışındakilere bakmanın mubah oluşu, müstesna olan dışındakilerle cimanın haram oluşu fark olarak yeter. Irz, namus konusunda asıl olan husus haram oluşudur. Bakışta asıl olan ise mubah oluşudur. Gözleri yumma ırzı korumanın önünde zikredilmiştir. Çünkü harama bakış zinanın habercisidir.

“Bu” davranış “onlar için daha temizdir.” Daha hayırlıdır, daha nezihtir. “Şüphesiz ki Allah onların” gözleriyle ve fercleriyle “yaptıklarından haberdar­dır. ” Dolayısıyla onlara bunların karşılığını verecektir.

“Mümin kadınlara söyle. Gözlerini” harama karşı “yumsunlar” yani bakıl­ması helâl olmayan erkeklere bakmasınlar. “Irzlarını korusunlar.” Tesettürle yahut zinadan korunmak suretiyle yani ferclerini yapılması helâl olmayan şey­leri yapmaktan muhafaza etsinler.

Elbise ve yüzük gibi örtünmesinde meşakkat olanlar “Görünmesi zaruri olanlar hariç” takı, güzel elbise ve boyalar gibi “ziynetlerini göstermesinler.” Ya­hut görmesi helâl olmayan kimselere ziynet yerlerini, güzelliklerini, vücutları­nı göstermesinler. Görünmesi zaruri olandan murad bir görüşe göre yüz ve el­lerdir. Dolayısıyla bu görüşe göre fitneden korkulmazsa yabancının buralara bakması caizdir. Çünkü yüz ve eller avret -görülmesi haram- değildir. İkinci gö­rüşe göre ise, buralara bakmak haramdır. Çünkü fitne kaynağıdır, fitneye se­beptir. Beyzavî diyor ki: Tercih edilen görüş bunun namaz için caiz olmasıdır, yoksa bakılması caiz değildir. Zira hür kadının bütün bedeni avrettir. Kocadan ve mahremden başkasının tedavi, eğitim, ticarî muamele ve şahitlik gibi zaru­retler dışında kadının yüz ve ellerine bakması helâl değildir.

“Başörtülerini yakalarının üstüne sarkıtsınlar.” Yani başlarını, boyunlarını ve göğüslerini başörtüsüyle örtsünler. “Khımâr” kadının başını örttüğü örtü­dür. “Cüyûb” elbisenin üst tarafında yaka tarafında bulunan göğsünün üst kıs­mını gösteren açıklıktır.

“Kocaları” eşleri ki süslenmeden asıl maksat kocaların beğenisini kazan­maktır; kocaların eşlerinin bütün bedenlerine hatta mekruh olmakla birlikte ferçlerine bile bakma hakları vardır.

“… yahut babaları ya da kocalarının babaları” ifadesinden “… sahip olduk­ları köleler” ifadesine kadar gelen ifadelerde çok muaşeret, görüşme ve bir ara­da bulunma ve bunlardan fitnenin beklenmesinin azlığı sebebiyle insan tabi­atında yakın akraba ile cinsî temasta bulunmaktan nefret duyulduğu için, me­şakkat kaldırılmıştır.

“Onların kadınları” tabiriyle kâfir kadınlar dışarıda bırakılmıştır. Cumhu­run görüşüne göre müslüman kadınların kâfir kadınların önünde açılmaları caiz değildir. Çünkü kâfir kadınlar müslüman kadınları erkeklere anlatmaktan sakınmazlar. Hanbelîler ise bunu caiz görmüşlerdir. Zira burada murad edilen kadın cinsi yahut kadınların tamamıdır. “Ellerinin sahip oldukları” kimseler köle ve cariyelerdir.

“cinsî arzu duymayan erkek uşaklar…” Buradaki “el-irbe” ihtiyaç demektir. Yani kadınlara ihtiyaç duymayanlar ki bunlar erkeklik organları harekete geç­meyen çok yaşlı kimselerdir. Bir başka görüşe göre bunlar, ahmak ve kadınla­rın durumu hakkında hiçbir şey bilmeyen aptal kimselerdir. Burulmuş veya iğ­diş edilmiş kimseler hakkında ise ihtilâf edilmiştir.

“… yahut” temyiz kudreti olmaması sebebiyle “kadınların mahrem yerleri­ni henüz anlamayan çocuklar…” Yani şehvet haddine ulaşmamaları ya da yaş­larının küçüklüğü sebebiyle cima nedir bilemeyen, kadınların avret yerleri hakkında bilgi sahibi olmayan çocuklar… Bu çocuklara da kadınlar dizle göbek arası hariç vücutlarını gösterebilirler.

“et-tıfl” cins ismi olup vasfın delaletiyle yetinilerek cemi makamında kul­lanılmıştır. Yahut bu kelime hem müfred hem de cemi için kullanılabilir.

“Gizledikleri ziynetleri” yani ayağa takılan ve yere vurdukça ses çıkaran halhal” adı verilen halkaları “bilinsin diye ayaklarını yere vurmasınlar.” Çün­kü bu erkeklerin dikkatini çeker ve kadınlara meyletmelerine sebep olur. Bu ifade ziynetleri göstermekten nehyetme ifadesinden daha beliğdir. Sesleri yükseltmemeye daha iyi delâlet eder.

“Ey müminler!” Sizlerden meydana gelen haram bakış günahı sebebiyle hep birlikte Allah’a tevbe edin ki kurtuluşa” iki cihan saadetine “eresiniz.” Tev-benin kabul edilmesi sebebiyle günahtan kurtulasınız. Ayette erkekler kadınla­rı da içine alacak şekilde (tağlib yoluyla) zikredilmiştir.

Nüzul Sebebi

İbni Ebî Hatim, Mukatil’den naklediyor: Bize Cabir b. Abdillah’tan ulaşan habere göre Esma bt. Mersel kendisine ait bir hurma bahçesinde idi. Bazı ka­dınlar onun yanına izarlarını (eteklerini) tam örtmeden giriyorlar, ayaklarındaki halkaları görünüyor, göğüsleri ve saçları belli oluyordu. Esma: “Bu ne çirkin durum!” dedi. Bunun üzerine Allah bu hususta şu ayeti indirdi: “Mümin kadınlara söyle. (Harama karşı) gözlerini yumsunlar.”

İbni Merduveyh, Hz. Ali’den (r.a.) rivayet ediyor ki: Rasulullah (s.a.) za­manında bir adam Medine yollarından birinde bir kadına baktı. Kadın da ona baktı. Şeytan bunlara birbirlerinden hoşlandıkları için birbirlerine baktıkları şeklinde vesvese verdi. Adam o kadına bakarak bir duvarın yanında yürürken önüne başka duvar çıktı. Duvara çarptı, burnu kırıldı. Adam bunun üzerine:

– Allah’a yemin olsun ki Rasulullah’a (s.a.) gidip bu durumu haber vermeden kanı yıkamayacağım, dedi. Peygamberimiz’e (s.a.) gelip olayı anlattı. Pey­gamberimiz (s. a.)

– Bu, senin günahının cezasıdır, dedi. Cenab-ı Hak “Müminlere söyle. (Ha–ım karşı) gözlerini yumsunlar.” ayetini indirdi.

İbni Cerir’in Hadremî’den rivayet ettiğine göre bir kadın gümüşten iki halka ve bir de altın zincir takınmış, bir topluluğun yanından geçmişti. Ayağını yere vurunca halka zincirin üzerine düşmüş, ses çıkarmıştı. Bunun üzerine Ce-nab-ı Hak “Ayaklarını yere vurmasınlar” ayetini indirdi.

Ayetler Arası İlişki

Bu ayetin önceki ayetlerle irtibatı gayet açıktır. Çünkü evlere girmek mahrem hususlara muttali olmaya sebep olabilir. Bu sebeple eve girmek için izin isteyeni de başkalarını da içine alan umumî bir hüküm şeklinde mümin er­kekler ve mümin kadınlar gözlerini harama karşı yummakla emrolunmuşlardır. Bundan dolayı hiçe alınması yasaklanan mahremiyetin çiğnenmemesi için eve girmeye izin isteyen kimse izin isteme ve eve girme anında bu sıfatı taşı­malıdır. Nitekim kadınlar da ziynetlerini sadece mahremlerine göstermelidir­ler. Çünkü zinanın habercisi olan haram bakışlar gibi ziynetleri göstermek de harama düşmeye sebep olan fitneye sebep olmaktadır. Nâmahreme bakmanın haram oluşu ile örtünmenin emredilmesi hususundaki ortak nokta fesada gi­den yolların kapanmasıdır.

Açıklama.

“Müminlere söyle, gözlerini yumsunlar.” Yani ey Muhammed Mümin kul­larımıza de ki: Allah’ın size haram kıldığı şeylere karşı gözlerinizi kapayın. Sa­dece Allah’ın bakmaya izin verdiği şeylere bakın.

Ayette “Müminler” kelimesinin kullanılması müminlerin vasıflarından bi­rinin emirlere derhal uymak olduğuna işarettir. Gözü yummaktan murad gözü kapatmak, göz kapaklarını tamamen kapatmak değil, bilakis haya sebebiyle gözleri yere indirmek, harama bakmamak demektir. Ayetteki “min” edatı “teb’îz” içindir. Yani gözlerinin bir kısmını yummak yani harama gözlerini di­kip doyuncaya kadar bakmamaktır. Böylece harama çokça bakan kimse ihtar edilmektedir, azarlanmaktadır.

Nitekim İbni Merduveyh’in rivayet ettiği nüzul sebebinde de aynı durum meydana gelmiştir. Gözleri yummak ile ırzları korumak arasındaki farka gelin­ce, ırzlarda asıl olan istisna edilenler dışında haram olması, bakışta ise asıl olan istisna edilenler dışında mubah olmasıdır.

Eğer herhangi bir kasıt olmaksızın gözümüz nâmahreme ilişirse derhal gözü yere indirmek yahut bir başka tarafa çevirmek vaciptir. Bunun delili Müslim’in Sahih’inde ayrıca Ebu Davud, Tirmizi ve Nesaî’nin Sünenlerinde Cerir b. Abdillah el-Becelî’den rivayet ettikleri şu hadis-i şeriftir. Cerîr diyor ki: Peygamberimiz’e (s.a.) ansızın önüme çıkan bir nâmahreme bakmayı sordum. Bana hemen gözümü çevirmemi emretti.

Ebu Davud’un Büreyde’den (r.a.) rivayetine göre Peygamberimiz (s.a.) Hz. Ali’ye şöyle demiştir: “Ey Ali! Birinci bakıştan sonra tekrar bakma. Çünkü bi­rinci bakış senin hakkındır, ikincisi senin hakkın değildir.”

Buharî’nin Sahih’inde Ebu Said el-Hudrî’den (r.a.) rivayet edildiğine göre Rasulullah (s.a.):

– Yollar üzerinde oturmaktan sakının, dedi. Ashab:

– Ya Rasulallah! Mutlaka bizim meclislerimiz olmalı, orada konuşmalıyız, dediler. Peygamberimiz (s.a.):

– Eğer mutlaka olacaksa yolun hakkını verin, buyurdu. Ashab:

– Yolun hakkı nedir, ya Rasulallah? diye sordular. Efendimiz:

– Gözü (harama karşı) kapamak, eziyet verici şeyleri kaldırmak, selâmı al­mak, iyiliği emretmek, kötülüğe mani olmaktır.

Gözü (harama karşı) kapamanın emredilmesi fesada giden yolun kapatıl­ması, günaha varmaya mani olmaktır. Çünkü harama bakmak zinanın haber­lisi, aracısıdır.

Seleften biri şöyle demiştir: Harama bakma kalbe saplanan zehirli bir oktur. Bunun için Cenab-ı Hak ayette ırzı koruma emriyle aslî haram olan zinaya teşvik edici sebeplerden biri olan gözleri koruma emrini bir arada zikretti. Ce­nab-ı Hak şöyle buyurdu:

“Irzlarını korusunlar.” Yani namuslarını zina, livata gibi hayasızlığı irti­kap etmekten ve başkalarının bakışlarından korusunlar. Nitekim İmam Ahmed ve Sünen sahipleri diyor ki: “Hanımın ve elinin sahip olduğu cariyen hariç mahrem yerini koru.”

Allah Tealâ bu iki hükümle emredilmesinin hikmetini beyan ederek şöyle buyurdu:

“Bu -davranış- sizin için daha nezihtir.” Yani gözleri kapamak ve namusu korumak daha hayırlıdır, kalpleri için daha temizdir, dinleri için daha nezihtir. Nitekim şöyle denilmiştir: Kim gözünü korursa Allah onun basiretinde bir nur meydana getirir.

İmam Ahmed Ebu Ümame’den (r.a.) Peygamberimiz’in (s.a.) şu hadisini nakletmektedir: “Bir kadının güzelliğini görüp de gözünü kapayan hiçbir müslüman yoktur ki, Allah ona bunun yerine tatlılığını bulacağı bir ibadet ihsan et­mesin. “

Taberanî Abdullah b. Mes’ud’dan (r.a.) Peygamberimiz’in (s.a.) şu hadis-i kudsîsini rivayet etmektedir: “Nâmahreme bakış İblis’in zehirli oklarından bir oktur. Kim bunu benim korkumla terk ederse onun yerine kalbinde tatlılığını bulacağı bir iman veririm.”

İsm-i tafdil veznindeki “daha nezih” manasında gelen “ezkâ” kelimesi gözü harama kapatmanın ve ırzı korumanın gönülleri rezaletlerin kirliliğinden te­mizleyeceği konusunda mübalağa ifade etmek içindir. Buradaki üstünlük tak-iir yoluyla yahut bakışta fayda olduğu kanaatleri itibariyledir.

“Şüphesiz ki Allah onların yaptıklarından haberdardır.” Muhakkak ki Al­lah onlardan sadır olan bütün amelleri tam bir ilimle gayet iyi bilir. Ona hiçbir şey gizli kalmaz. Bu bir tehdit ve vaîddir. Nitekim Cenab-ı Hak şöyle buyurmuştur: “O gözlerin hain bakışlarını ve gönüllerin gizlediği şeyleri (sırları) bi­lir. ” (Gafir, 40/19). O gizli bakışları ve sair duyguları bilir.

Buharî Sahih’inde -muallak olarak- Ebu Hureyre’den (r.a.) Peygamberimiz’in (s.a.) şöyle buyurduğunu rivayet etmektedir: “Ademoğluna zinadan na­sibi takdir edilmiştir. Kul hiç şüphesiz buna erişecektir. Gözlerin zinası (nâmah­reme ) bakmaktır. Dilin zinası konuşmaktır. Kulakların zinası işitmektir. Elle­rin zinası dokunmaktır. Ayakların zinası (harama doğru atılan) adımlardır. Nefis temenni eder ve arzu duyar. Tenasül organı da ya bu arzuyu doğrular, ya da yalanlar.”

Şer’î hitapların çoğunluğunda kadınlar genellikle erkekler için yapılan hi­taplara -tağlib yoluyla- dahil olmasına muhalif olarak Allah Tealâ erkeklere emrettiği şekilde mümine kadınlara da kendilerine emrolunan hususları te’kit etmek için gözü yummayı ve ırzı korumayı emretti. Kadınlara ait olan ziynetin gösterilmesi, örtünme ve ziynetlerine dikkat çekecek her şeyden sakınma gibi bazı hükümleri beyan etti. Cenab-ı Hak şöyle buyurmuştu:

“Mümin kadınlara söyle, gözlerini yumsunlar ve ırzlarını korusunlar.” Ya­ni Ey Peygamber! Mümine kadınlara da şöyle de: Eşlerinizden başka bakmanız size haram olanlara karşı gözlerinizi yumun. Zina, istimna gibi şeylerden ırzla­rınızı koruyun. Bu sebeple âlimlerin çoğuna göre kadının yabancı erkeklere şehvetli veya şehvetsiz bakması asla caiz değildir.

Bunun delili Ebu Davud ve Tirmizî’nin Ümmü Seleme (r.a.) den rivayet et­tikleri şu hadis-i şeriftir: Ümmü Seleme Meymune ile birlikte Rasulullah’ın ya­nında idi. O sıra İbni Ümmi Mektûm çıkageldi. Peygamberimiz’in (s.a.) huzu­runa girdi. Bu örtünme ile emredildiğimizden sonra idi. Peygamberimiz (s.a.):

– Ondan sakınarak örtünün, buyurdu. Dedim ki:

– Ya Rasulallah! O âmâ değil mi? Bizi görmüyor ve tanımıyor değil mi? Peygamberimiz (s.a.):

– Peki! Siz ikiniz kör müsünüz? Sizler görmüyor musunuz?

Muvattada. Hz. Aişe’nin (r.a.) yanma gelen âmâ sebebiyle örtündüğü riva­yet edilmiştir. Bunun üzerine Hz. Aişe’ye:

– Amâ sana bakmaz, denildi. Hz. Aişe (r.a.):

– Fakat ben ona bakıyorum, dedi.

Diğer bir gurup alim ise kadınların yabancı erkeklere -diz kapağı ile göbek arası hariç- şehvetsiz bakmalarını caiz görmüşlerdir. Bunun delili ise Buharî ve Müslim’in Sahih ‘lerinde sabit olan şu hadistir:

Peygamberimiz (s.a.) Habeşlilere bakıyordu. Onlar mescitte bayram günü mızraklarıyla oynuyorlardı. Müminlerin annesi Hz. Aişe (r.a.) de geriden onla­ra bakıyor, Peygamberimiz (s.a.) de Hz. Aişe’yi örtüyordu. Hz. Aişe nihayet yo­ruldu ve döndü.

Bu görüş asrımızda ruhsat verici, kolaylaştırıcı bir görüştür.

İkinci görüşü -yani kadının erkeğe şehvetsiz bakmasının caiz olduğu görüşünü- ileri sürenler Hz. Aişe’nin İbni Ümmi Mektum’dan dolayı örtüye bürün­mesini mendup olarak kabul etmektedirler. Aynı şekilde Hz. Aişe’nin âmâdan dolayı örtünmesi de Hz. Aişe’nin takvası sebebiyle idi.

Kadınların nikaba (peçeye) bürünmüş olarak hiçbir erkeğin kendilerini göremiyeceği şekilde çarşılara, mescitlere ve yolculuğa çıkması şeklinde amelin asırlarca devam etmesi ve kadınların erkekleri görmemeleri için erkeklere nikab (peçe) takmalarının emredilmemesi bu görüşü desteklemektedir. Dolayısıy­la bu durum bu konuda erkeklerle kadınların hükmünün farklı olduğuna delil­dir.

Cenab-ı Hak daha sonra kadınlara özel bazı hükümler zikretti ve şöyle bu­yurdu:

1- “Görülmesi zaruri olanlar müstesna ziynetlerini göstermesinler.” Yani kadınlar ziynetlerini -süslendikleri takı, kına, boya gibi süslerini- takındıkları zaman yabancı erkeklere ziynetlerinden hiçbir şey göstermesinler.

Ziynet gösterilmezse ziynet yerlerinin gösterilmesi evlâ olarak yasak ol­maktadır. Ya da ziynet zikredilmiş, ziynet yerleri kastedilmiştir. Buna göre ziy­net yerlerini göstermesinler demektir. Bunun delili Cenab-ı Hakk’ın “Görülme­si zaruri olanlar müstesna…” kavl-i celilidir.

İkinci görüşe göre, ziynet yerlerinin gösterilmemesi daha evlâdır. Çünkü bizzat ziynetin kendisinin nehyedilmesi kastedilmemiştir. Her ne şekilde olur­sa olsun ziynet ile ziynet yeri arasında ilişki bulunmaktadır. Gaye ziynetin ma­halli olan göğüs, kulak, boyun, kol, pazu ve ayak gibi vücut parçalarının göste­rilmesinin yasaklanmasıdır.

İbni Abbas’tan ve bir gurup alimden nakledildiği üzere, ayrıca cumhurun meşhur görüşü olarak nakledildiği gibi müstesna olan görünen kısım, yüz, iki el ve yüzüktür.

Ebu Davud’un Sünen’inde Hz. Aişe’den (r.a.) yaptığı şu rivayet bu konuda istifade edilen hadislerdendir: Esma bt. Ebîbekir (r.a.) üzerindeki ince elbise­lerle Peygamberimiz’in (s.a.) huzuruna girdi. Peygamberimiz (s.a.) ondan yüz çevirdi ve şöyle buyurdu:

– “Ey Esma! Kadın hayız görme çağına ulaştığı zaman -yüzüne ve ellerine işaret ederek- o kadının bu âzalarının görülmesi doğru değildir.’ Bu mürsel bir hadistir.

a) Bundan dolayı Hanefîler ve Malikîler hatta Şafiî bir kavlinde: “Yüz ve eller avret değildir.” demişlerdir. Buna göre “Görülen kısım müstesna” ifadesin­den murad genellikle veya âdet olarak görülen kısım müstesna demektir.

İmam Ebu Hanife’den (r.a.) rivayet edildiğine göre ayaklar da avretten de­ğildir. Çünkü ayakların örtülmesi – özellikle köy halkında – ellerin örtülmesinden daha çok meşakkate sebeptir. İmam Ebu Yusuf tan bir rivayette ise şöyledir: Kolları örtme meşakkate sebep olduğu için kollar da avret değildir.

b) İmam Ahmet ile İmam Şafiî’den nakledilen daha sahih ikinci kavle gö­re, nâmahremi ansızın görme ve devamlı bakmanın haram oluşu hakkındaki

geçen hadislerin ve Buharî’nin şu hadisinin delaletiyle hür kadının bütün be­deni avrettir.

Buharî’nin İbni Abbas’tan (r.a.) rivayetine göre Peygamberimiz (s.a.) Fadl b. Abbas’ı kurban bayramı günü arkasına bindirmişti. Fadl da Peygamberimiz’e (s.a.) soru sormak için yaklaşan Has’am kabilesinden olan güzel kadına bakmaya başladı. Peygamberimiz (s.a.) Fadl’ın çenesinden tuttu. Kadına bak­masın diye Fadl’ın yüzünü çevirdi. Buna göre “Görünen kısım müstesna” ifade­si hiç bir kasıt olmaksızın görünen kısım müstesna, manasındadır.

Fıkıh ve şeriat açısından tercih edilen görüşe göre; yüz ve eller fitne mey­dana gelmediği müddetçe avret değildir. Fitneden korkulduğu, sıkıntı ve darlık meydana geldiği ve fasık erkekler çoğaldığı zaman yüzü örtmek vacip olur. İkinci gurubun delillerine gelince bunlar vera, ihtiyaç, fitneden korkulması ve şeytanın kaygan zeminine dalmamak şeklinde açıklanabilir.

Şer’î olarak, istisna ve zaruret gereği olarak kız isteme, şahitlik, yargılan­ma, muamele, tedavi ve eğitim gibi durumlarda yabancı kadına bakmak caiz­dir. Kadın doktor yoksa erkek doktorun hastalık ve dert yerine tedavi için bak­ması caizdir.

2- “Başörtülerini yakalarının üzerine sarkıtsınlar.” Yani saçlarını, boyun­larını ve göğüslerini örtmek için başörtülerini göğüsleri üzerine bıraksınlar. Burada “Vel yadrıbne” kelimesi bıraksınlar; aşağıya doğru salsınlar, demektir, “humür” kelimesi ise kadının başına örttüğü örtü manasındaki “hımar” kelime­sinin çoğuludur. “Cüyüb” kelimesi ise elbisenin üst kısmında bulunan ve boğa­zın bir kısmının göründüğü açıklık manasındaki “celb” kelimesinin çoğludur.

Bu, kadınların bazı gizli ziynet yerlerini örtmeleri için verilen bir irşad emridir. Buharî Hz. Aişe’nin (r.a.) şu sözünü rivayet ediyor: Allah ilk muhacir kadınlara rahmet eylesin. “Başörtülerini yakalarının üzerine sarkıtsınlar.” aye­ti indiği zaman geniş örtülerini yırtıp bununla başörtüsü yapmışlardı.

3- “Kendi kocaları, babaları, kocalarının babaları, kendi oğulları, kocaları­nın oğulları, kendi kardeşleri, kardeşlerinin oğulları veya kız kardeşlerinin oğulları … müstesna ziynetlerini göstermesinler.” Yani gizli ziynetlerini, vücut­larını istifade etmeleri, bakmaları için özellikle evlendikleri kocalarına göstere­bilirler. Yahut kendi babaları ve dedelerine, kocalarının babalarına, kendi oğul­larına, kocalarının oğullarına, kendi erkek kardeşlerine, kızkardeşlerine, erkek kardeşlerinin oğullarına, kızkardeşlerinin oğullarına görünebilirler.

Bunların hepsi mahrem olup kadın tamamen açılmaksızın ziynetleriyle bu kimselere çıkabilir. Bu mahremler nesep yönünden yakın olan akrabalar olup beş çeşittirler. Bunlardan başka hısımlık yoluyla akraba olan kocanın babası ile kocanın erkek çocukları vardır. Fakat ayet nesep yoluyla mahrem olanlar­dan amcaları ve dayıları zikretmemiştir. Zira amcalık ve dayılık babalık merte­besindedir. Yine ayet süt yoluyla mahrem olanları zikretmemiştir. Ancak Sün­net İmam Ahmed, Buharî, Müslim, Ebu Davud, Nesaî ve İbni Mace’nin Hz. Ai-şe’den (r.a.) rivayet ettiği “Nesep yoluyla mahrem olan akraba süt yoluyla -nahrem olur.” hadisiyle buna açıklık getirmiştir.

“… yahut hanımları, sahip oldukları cariyeler, cinsî iktidarı olmayan hiz­metçiler veya kadınların mahrem yerlerini henüz anlamayan çocuklar müstes-

Bunlar da kadının saçı, başı, kolları, ayakları gibi yerlerini görmelerinde mahzur olmayan insanlardır. Bunlar,

– Kadınlar,

– Köleler,

–  Kadınlara arzusu olmayan uşaklar, hizmetçilerle, iğdiş, sakat kimseler gibi kadınlara karşı şehvet duymayan kimseler,

–  Küçüklüğü ve cinsî meselelere muttali olmamaları sebebiyle kadınların âsnımlanaâaız ve mahrem meselelerinden anlamayan kimselerdir.

Ancak alimler arasında bunların herbiri hakkında ihtilâf meydana gelmiş­tir.

Kadınlara gelince: Cumhur diyor ki: Buradaki kadınlardan murad müslü­man kadınlardır, dinde kardeşleri olan kadınlardır, ehl-i zimmet kadınları de­ğildir. Müslüman kadının yüz ve elleri dışında vücudundan hiçbir azayı kâfir kadının önünde açması kocasına veya başkalarına anlatabilir diye caiz değil­dir. Kâfir kadın müslüman kadına göre yabancı erkek gibidir.

Müslüman kadın ise dinde kızkardeşinin bu güzelliklerini başka erkeklere anlatmanın haram olduğunu bilir, bundan uzak kalır. Buharî ve Müslim’in (r.a.) İbni Mes’ud’dan rivayet ettiği bir hadiste Peygamberimiz (s.a.) şöyle bu­yurmuştur: “Kadın kadının vücuduna temas edip de sanki kocası görüyor gibi açık bir şekilde o kadını kocasına anlatmasın.”

Said b. Mansur, İbnül-Münzir ve Beyhakî Sünen’inde Hz.Ömer’den (r.a.) rivayet ediyorlar: Hz.Ömer (r.a.) Ebu Ubeyde b. Cerrah’a şu mektubu yazdı: Müslümanların hanımlarından bazı hanımların ehl-i şirkin hanımlarıyla bir­likte hamamlara girdikleri haberi bana ulaştı. Sen bunu yasakla. Allah’a ve ahiret gününe iman eden hiçbir kadının vücuduna kendi dininden olan kadın­lardan başkasının bakması helâl değildir.

İçlerinde Hanbelîlerin bulunduğu bir alimler topluluğu şöyle demişlerdir: Bunlardan murad edilen mana müslüman ve kâfir kadınların umumudur. “Ya­hut onların kadınları” kavl-i celîlindeki tamamlama müşakele ve benzerlik içindir. Yani onların cinsindendir. Kadının kadına göre avreti mutlak olarak sa­dece dizle kapak arasıdır.

“Sahip oldukları köleler” e gelince: Çoğunluk diyor ki: Bu ifade hem köle­leri, hem de cariyeleri içine almaktadır. Dolayısıyla kadının saçı, başı, kollarının köle ve cariyelerce görülmesi caizdir.

Bunun delili İmam Ahmed, Ebu Davud, İbni Merduveyh ve Beyhakî’nin Enes’ten (r.a.) rivayet ettiklerine göre Peygamberimiz (s.a.) Hz. Fatıma’ya bir köle bağışladı. O sırada Hz. Fatıma’nın üzerinde başını örttüğü zaman ayaklarına ulaşamayacak kadar, ayaklarını örtüğü zaman da başına ulaşamayacak kadar kısa bir elbise vardı. Peygamberimiz (s.a.) bu durumu görünce şöyle bu­yurdu: “Bunun hiçbir mahzuru yoktur. Bu gelenler senin baban ve kölendir.”

Bir gurup alim bunun sadece cariyelere mahsus olduğu kanaatine varmış­lardır. Çünkü köle de haram olma noktasında yabancı hür adam gibidir.

Kadınlara ihtiyaç duymayan kimselere gelince:

Alimler bundan muradın ne olduğu hususunda ihtilâf etmişlerdir. Denil­miştir ki: Bu şehveti tükenen yaşlı kimse ya da kadınların durumu hakkında hiçbir şey bilmeyen aptal, yahut iğdiş edilmiş kimse, ya da âmâ, ya da hizmetçi veya erkekliği dişiliği belli olmayan kimsedir.

Muteber olan diğer bir görüşe göre bununla murad edilen, kadınlara ihti-jap duymadan, kadının onun teiaündan y$ kadrolara) yasrfJajfflJ ytömS&Sfll nakletmesinden emin olduğu kimsedir. Müslim, İmam Ahmed, Ebu Davud, Nesaî, Hz. Aişe (r.a.)’dan şöyle dediğini rivayet ederler:  “Hünsa bir adam Peygamber Efendimiz (s.a.)’in eşlerinin yanına geliyordu. Onu kadınlara karşı arzu duymayanlardan sayıyorlardı. Adam bir kadını tarif ederken Peygamberi­miz (s. a.) içeri girdi. Adam şöyle diyordu: “O kadın gelirken dört olarak gelir. Arkasını döndüğü zaman sekiz olarak gelir.” Bunun üzerine Peygamberimiz (s .a.) şöyle buyurdu: “Dikkat edin. Görüyorsun ki o bu konuları gayet iyi biliyor. Sakın sizin huzurunuza girmesin.” Sonra da onu evden dışarı çıkardı.

Kadınların mahrem yerlerine henüz muttali olmayan çocuklar kadınların durumlarını ve avretlerini anlamayan, yaşlarının küçüklüğü sebebiyle kuvvetli cinsî eğilimleri ortaya çıkmamış olan çocuklardır. Çocuk bunu anlamayacak kadar küçük ise kadınların huzuruna girmesinde mahzur yoktur. Mürahık olan yahut buna yakın henüz bulûğa erişmemiş ve gördüğünü anlatan, çirkin kadınla güzel kadını birbirinden ayırdedebilen çocukların kadınların yanına girmelerine müsaade edilmez. Bunun delili çocuğun üç vakitte odalara girmek için izin istemesinin vacip olmasıdır. Cenab-ı Hak bunu şu ayetle beyan etmiş­tir: “Ey iman edenler! Köleleriniz ve henüz bulûğ çağına erişmemiş çocuklarınız günde üç defa sizden izin istesinler.” (Nur, 24/59).

Diğer bir grup alim ise şöyle demiştir: Kadının çocuklarca ziynetlerinin görülmesi haram olmaz. Ancak çocuk mürahık olsun-olmasın kadınlara karşı arzu duyuyorsa bu müstesnadır. Buradaki mubah oluş birinci görüş sahipleri­nin kararlaştırdıklarından daha geniştir.

Cenab-ı Hak daha sonra fitneye vesile veya sebep olacak şeylerden nehyetti:

“İnsanları gizledikleri ziynetlerini bildirmek için ayaklarını yere vurma­sınlar. ” Yani kadının, ayak halkalarının sesini duyurmak için yürürken ayakla­rını yere vurması caiz değildir. Çünkü bu fitne ve fesadın kaynağıdır, dikkatleri çekmektir. Şehvet duygularını tahrik etmektir. O kadının fasıklar gurubundan olduğu şeklinde su-i zanna sebep olur. Ziynetin sesini duyurmak o ziyneti gös­termek gibidir, hatta daha da şiddetlidir. Asıl maksat tesettürdür.

Bu ifade bilezik dolu kolları sallamak, sağlardaki çıngırakları sallamak, evden dışarı çıkarken kokulanmak, süslenmek gibi hususları da içine alır. Do­layısıyla erkekler kadının kokusunu duyar, ziynetlerine kapılırlar.

Ebu Davud, Tirmizi ve Nesaî’nin Ebu Musa el-Eş’arî’den (r.a.) rivayet et­tikleri hadis-i şerifte Peygamberimiz (s.a.) şöyle buyurmuşlardır: “Her göz zina eder. Kadın koku sürüp de bir meclise uğrarsa o kadın şöyle şöyledir.” Yanı zınakârdır.

Ebu Davud ve İbni Mace’nin Ebu Hureyre’den (r.a.) rivayet ettikleri hadıs-i şerifte Efendimiz (s.a.) şöyle buyurmuştur: “Kokulanıp bu mescide gelen ka­dın evine dönüp cünüplükten dolayı gusletmedikçe Allah onun namazını kabul etmez.”

Kadın ziynetlerini erkeklere duyurmayı kast etsin veya etmesin yabancı erkeklerin huzurunda ayakları yere vurmaktan nehyedilmiştir. Zira halkalı ayakları veya benzerlerini (günümüzdeki yüksek topuklu ayakkabılar) yere vurmanın sonucu, gizledikleri ziyneti insanlara duyurmak ve bununla fitnenin meydana gelmesidir.

Hanefiler bu nehyi kadının sesinin avret olduğuna delil olarak getirmiş­lerdir. Çünkü ayak halkalarının sesinin işitilmesine sebep olan husus yasaklanmışsa kadının sesini yükseltmesi de yasaklanmıştır.

Kanaatimizce kadının sesi fitneden emin olunduğunda avret değildir. Zira Peygamberimiz’in (s.a.) hanımları yabancı erkeklere hadis rivayetinde bulunu­yorlardı.

“Ey müminler! Hep birlikte Allah’a tevbe edin ki kurtuluşa eresiniz.” Yani ey müminler topluca Allah’a itaate dönün ve ona yönelin. Allah’ın size emretti­ği bu güzel ahlâk ve sıfatları yerine getirin. Gözleri harama karşı yummak, ırz­ları korumak, başkalarının evlerine izinsiz girmek, cahiliyetin üzerinde bulun­duğu rezil ahlâk ve sıfatlar gibi Allah’ın sizi nehyettiği hususları bırakın ki dünya ve ahiret saadetini kazanasınız.

Burada sahih imanın sahibi emre uymaya, tevbeye, hata ve kusurlardan dolayı istiğfar etmeye sevkedeceği hususlarına dikkat çekmek için “iman” sıfa­tıyla hitap edilmiştir. Zira tevbe kurtuluşun ve saadeti kazanmanın sebebidir.

Ayetlerden Çıkan Hüküm Ve Hikmetler

Bu ayetlerden şu hükümler çıkmaktadır:

1- Bakılması helâl olmayan bütün namahrem erkek ve kadınlara, fitneye düşürmesinden korkulan her şeye karşı gözü kapamak vaciptir. Çünkü göz münkerlere düşme, kalbi vesveselerle meşgul etme, gönlü vesveselerle hareke­te geçirme hususunda anahtardır, fitneye ya da zinaya düşmenin postacısıdır, fesat ve fücurun kaynağıdır.

2- Irz ve namusu helâl olmayan kimselerin görmesinden korumak, zina, livata, dokunmak, kucaklaşmak ve istimna gibi fuhşiyata bulanmaktan korumak vaciptir.

3- Hamama örtüsüz girmek haramdır. İbni Ömer diyor ki: Kişinin en güzel sarfedeceği şey halvet zamanında -yani insanların bulunmadığı veya insanla­rın az bulunduğu bir zamanda- hamama girmek için verdiği bir dirhemdir.

Tirmizî Abdullah b. Abbas’tan (r.a.) Peygamberimiz’in (s.a.) şu hadisini zikretmektedir: Peygamberimiz (s.a.):

– Hamam denilen evden sakının, buyurdu.

–  Ya Rasulallah! Hamam kirleri giderir ve cehennemi hatırlatır, denildi. Peygamberimiz (s.:a.)

– “Mutlaka bu işi yapacaksanız hamama örtülü olarak girin.” buyurdu.

4- Gözü harama karşı kapamak ve ırzı korumak dinde daha nezihtir, gü­nah kirine bulaşmaktan daha uzaktır. Allah kulların fiillerini, kalplerin niyet­lerini, dillerin fısıltılarını, göz ve kulağın her türlü tavırlarını, her şeyi gayet iyi bilir, her şeye muttalidir. Ona hiçbir şey gizli kalmaz. Bütün bunların kar­şılığını verir.

5- Avret yerleri dört kısımdır:

a) Erkeğin erkeğe karşı avreti: Erkeğin, göbekle diz arası dışında başka bir erkeğin bütün bedenini görmesi caizdir. Göbekle diz ise avret değildir.

İmam Ebu Hanife’ye göre diz avrettir. İmam Malik diyor ki: Baldır namaz­da avret değil, bakışta avrettir. Baldırın avret olduğunun delili Huzeyfe’den (r.a.) rivayet ettiği şu hadistir: Peygamberimiz (s.a.) baldırı açık olarak mescide uğradı. Yine Peygamberimiz (s.a.) Hakim’in Muhammed b. Abdullah b. Cahş’tan rivayet ettiği hadiste şöyle buyurmuştur: “Baldırı ört. Çünkü baldır avrettir.” Yine Efendimiz (s.a.) Ebu Davud, İbni Mace ve Hakim’in rivayet ettiği hadiste Hz. Ali’ye şöyle buyurdu: “Baldırını açma. Ölü veya dirinin baldırına bakma.” Kötü niyetle parlak oğlana bakmak da helâl değildir.

İki erkekten her biri yatağın bir tarafında olsa bile aynı yatakta yatmaları caiz değildir. Bunun delili Müslim, Ebu Davud, Tirmizî ve Nesaî’nin Ebu Said el-Hudrî’den (r.a.) rivayet ettikleri Peygamberimiz’in (s.a.) şu hadis-i şerifidir: “Erkek erkekle aynı örtü içinde birbirlerine sarılmasın. Kadın kadınla aynı örtü içinde birbirlerine sarılmasın.”

Kucaklaşma ve öpüşme -kişinin oğluna şefkat duyması hali müstesna-mekruhtur. Musafaha etme ise (tokalaşma) müstehaptır. Bunun delili Enesin (r.a.) rivayet ettiği şu hadistir: Bir adam:

– Ya Rasulallah! İçimizden bir adam kardeşi veya dostuyla karşılaştığı za­man ona eğilebilir mi? dedi. Peygamberimiz (s.a.):

– Hayır, dedi. Adam:

– Ona sarılıp öpebilir mi? diye sordu. Peygamberimiz (s.a.):

– Hayır, dedi. Adam:

–  Elini tutup onunla musafaha edebilir mi? diye sordu: Peygamberimiz

(s.a.):

– Evet, diye cevap verdi.

b) Kadının kadına karşı avreti: Erkeğin erkeğe karşı avreti gibidir. Kadın kadının -göbekle diz arası hariç- bütün bedenine bakma hakkına sahiptir. Fit­neden korkma durumunda ise caiz değildir. Beraber yatma caizdir.

Daha doğru olan husus, zimmî (gayr-i müslim) kadının müslüman kadının bedenine bakmasının caiz olmadığıdır. Çünkü bu şahıs din hususunda yabancıdır. Allah Tealâ “yahut onların kadınları” buyuruyor. Zimmî ise bizim kadınla­rımızdan değildir.

c) Kadının erkeğe karşı avreti: Eğer kadın yabancı (nâmahrem) ise bütün bedeni avrettir. Erkeğin yabancı kadının alışverişte ihtiyaç duyduğu için sadece yüzüne ve ellerine bakması caizdir. Erkeğin herhangi bir neden olmaksızın yabancı kadının yüzüne kasden bakması caiz değildir. Erkeğin gözü ansızın kadına takılırsa: “Müminlere söyle, gözlerini (harama karşı) yumsunlar.” ayetine bınâen erkek gözünü kapar veya çevirir.

İmam Ebu Hanife fitneye mahal olmadıkça bir defa bakmayı caiz görmüştür. Ancak birkaç defa bakması caiz değildir. Bunun delili az önce geçen “Ey Ali! Bir bakışın peşinden tekrar bakma. Çünkü birinci bakış senin hakkındır, ikinci bakış senin hakkın değildir.” şeklindeki hadis-i şeriftir.

Evlilik maksadıyla kızı görmek için ona bakmak caizdir. Bunun delili İbni Hıbban ve Taberanî’nin Ebu Humeyd es-Sâidî’den rivayet ettiği Peygamberimiz’in (s.a.) şu hadisidir: “Sizden biriniz bir kadınla evlenmek istediği zaman kadın bilmese bile evlenmek niyetiyle baktığı zaman erkeğin kadına bakması caizdir.”

Ayrıca alışveriş anında ihtiyaç duyulursa kadını tanımak için bakmak da caizdir. Şahitlik esnasında da yüze bakmak caizdir. Çünkü tanımak ancak bu şekilde gerçekleşir. Şehvetle bakmak ise yasaklanmıştır. Bunun delili Peygam­berimiz’in (s.a.) İmam Ahmed ve Taberanî’nin İbni Mes’uddan rivayet ettikleri “Gözler de zina eder.” hadisidir.

Güvenilir doktorun tedavi için kadına bakması caizdir. Sünnetçinin sün­net çocuğunun avret yerine bakması caizdir. Çünkü bu zaruret yeridir. Zinaya şahitlik yapmak için zina edenlerin fercine kasden bakmak, doğum için fercine bakmak, sütanne şahitliğinde bulunmak için emzikli kadının göğsüne bakmak caizdir. Boğulmaktan veya yangından kurtarmak için kadının bedenine bak­mak caizdir.

Kadın nesep, sütanne veya hısımlık sebebiyle erkeğin mahremi ise aralarında İmam Ebu Hanife’nin de bulunduğu bir gurup alime göre kadının göstermemesi gereken yerleri gündelik iş esnasında da örttüğü yerlerdir.

Erkeğin hanımının bütün bedenine, hatta fercine bile bakması caizdir. An­cak ferce bakmak mekruhtur.

d) Erkeğin kadına karşı avreti: Erkek kadına yabancı ise erkeğin o kadına karşı avreti dizle göbek arasıdır. Bir başka görüşe göre erkeğin yüzü ve elleri dışındaki bütün bedeni kadına karşı avrettir. Tıpkı kadının erkeğe karşı avret olan yerleri gibi kadının erkek hakkında avret olması hilâfına olan birinci gö­rüş daha doğrudur. Çünkü kadının bedeni bizzat avrettir. Bunun delili kadının vücudu açık olarak namaz kılmasının sahih olmamasıdır. Erkeğin vücudu ise böyle değildir. Kadının fitneye düşme ihtimali durumunda erkeğe kasden bak­ması veya kadının erkeğin yüzüne tekrar tekrar bakması: “Siz ikiniz ondan -yani âmâ olsa da İbni Ümmi Mektûm’dan- örtünün.” şeklinde daha önce geçen hadise binaen caiz değildir.

Kadın kocasının bütün vücuduna bakabilir. Ancak kocanın hanımının fercine bakması mekruh olduğu gibi hanımının da kocasının cinsi organlarına bakması mekruhtur.

Erkeğin avret yerini örtecek elbisesi olduğu halde evde çıplak oturması ca­iz değildir. Çünkü Peygamberinıiz’e (s.a.) bu durum sorulduğunda Buharî, Tirmizî ve İbni Mace’nin rivayet ettiği hadiste şöyle buyurdular: “Allah kendisin­den haya edilmeye daha lâyıktır.” Tirmizî’nin İbni Ömer’den (r.a.) rivayet ettiği hadiste ise şöyle buyurdular: “Çıplaklıktan sakının. Çünkü tuvalette ve erkeğin hanımına yaklaşma durumu haricinde sizden ayrılmayan melekler vardır. “

6- Allah Tealâ kadınlara fitneye düşmekten sakınmak için vücutlarının yüz ve elleri dışındaki kısımlarını ve ziynetlerini bakanlara göstermemelerini emret­ti. Görünmesi zaruri olan ve görünmeyecek olmak üzere ziynet iki çeşittir:

– Görünmesi zaruri: Mahrem veya nâmahrem bütün insanlara mubahtır.

– Görünmeyecek kısım: Allah Tealâ’nın bu ayette bildirdiği kimseler dışın­dakilere gösterilmesi helâl olmayan kısımdır.

Bilezikler konusunda Hz. Aişe: “Bu görünmesi zaruri olan ziynetlerdendir. Çünkü ellerdedir.” demiştir. Mücahid ise: “Bu görünmeyecek olan ziynetlerden­dir. Çünkü ellerin dışındadır.” demiştir. Zira bilezikler bileklerde olur. Kına ise, İbnü’l-Arabî’nin görüşüne göre ayaklarda olursa görünmeyecek olan ziynetler­den sayılır.

7- “Baş örtüleriyle yakalarının üstünü kapatsınlar.” ayetine binaen kadı­nın saçlarını, boynunu ve göğsünü örtmesi vaciptir. Ayette geçen “hımar” keli­mesi kadının başına örttüğü örtü anlamındadır.

Buharî Hz. Aişe’den (r.a.) şöyle rivayet ediyor: Allah ilk muhacir kadınlara rahmet eylesin. “Başörtülerini yakalarının üzerine sarkıtsınlar.” ayeti indiği za­man büyük izarları yırttılar, başörtüsü yaptılar.

8- Allah Tealâ kadının ziynetlerini göstermesi caiz olmayan erkeklerden mahremleri, mahrem hükmünde olan kocalarını, kendi babalarını, aynı şekilde ister anne tarafından isterse baba tarafından dedelerini, eşlerin kız-erkek ço­cuklarını, öz kardeşleri, ana bir baba bir kardeşleri, aynı şekilde kardeşlerin oğullarını istisna etti. Bunlara amcalar ve dayılar da katılır. Bunlar nesep yö­nünden akrabalardır. Süt emme yönünden akraba olanlar da bunlar gibidirler. Bunların hepsine “mahrem” adı verilir.

Yine bundan, kadınlar, köleler, müslüman ve kitabî cariyeler çoğunluğun . raşüne göre istisna edilmiştir. Bazıları ise sadece cariyeleri istisna etmiştir. Ayrıca cinsî iktidarı olmayan, yahut aptal olan, ya da innîn (hastalık sebebiyle iziz) olan ve âmâ olan hizmetçiler ile henüz kadınların mahrem yerlerinden bir şey anlamayan, yaşlarının küçüklüğü sebebiyle kendilerinde cinsî eğilim ortaya çıkmayan çocuklar da müstesna tutulmuştur.

9- Kadınların, erkekleri fitneye ve fesada düşürmeleri, açılıp saçılmaları, ayaklarını yere vurmaları, evden dışarı çıkarken kokulanmak, süslenmek gibi erkekleri baştan çıkaracak tavırlarda bulunmaları haramdır. Kadının takılarıyla böbürlenerek ayaklarını yere vurması, Kurtubî’nin zikrettiği gibi, mek­ruhtur.

10- Mümin erkeklerin ve mümin kadınların tevbe etmeleri ümmet arasında hiçbir ihtilâf olmaksızın vaciptir, ve kesin bir farzdır. Çünkü her insan tevbeye muhtaçtır. Zira insan Allah Tealâ’nın haklarını yerine getirirken hata ve Kusurdan uzak kalmaz. Dolayısıyla hiçbir durumda tevbeyi terk etmez. İnsa­nın günahını her hatırladığında tevbeyi yenilemesi gerekir. Çünkü kul Rabbine kavuşuncaya kadar pişmanlığında ve azminde devam etmelidir.

İmam Ahmed, Buharî ve Beyhakî Şuabü’l-lman’da İbni Ömer’den (r.a.) Peygamberimizin (s.a.) şu hadisini rivayet etmektedirler: “Ey insanlar! Al­lah ‘a tevbe edin. Zira ben Allah ‘a günde yüz defa tevbe ediyorum.”

Tevbenin şartları dörttür:

– Günahı tamamen terk etmek,

– Geçmişte yaptığından pişman olmak,

– Tekrar yapmamaya azmetmek,

– Hakları sahiplerine vermek.

 

Kaynak: Vehbe Zuhayli

Harama Bakmanın ve Örtünmenin Hükmü  – Nur Suresi Tefsiri

Lütfen Paylaşın!
0Shares

BİR CEVAP YAZIN